2009/02/14

Bazıları Farklıdır (Sarı Tarihçi)

Tanıdığımız insanları bir düşünelim. Çeşit çeşit karakter yapısındadırlar. Bazıları sessiz, sakin, içine kapanık ve çekingendir. Konuşmaktan çok dinlemeyi sever. Bazıları istemediğimiz halde kafa şişirmeye bayılır. Üstelik anlattıkları çekilir türden şeyler değildir.

Fakat kişilik özelliği ne olursa olsun aslında herkesin içinde bir ışık mevcuttur. Parlak ya da sönük...
Belirli çekinceler yaşayan, sinmiş ya da sindirilmiş, birilerinin kendilerini farketmesini bekleyen kişiler vardır bir de. İçlerindeki enerjiyi dışarıya akıtmak, ışık yaymak için küçük bir ilgiye gereksinim duyarlar, karşılık bulduklarında yaymaya başlarlar o ışığı. Bulamadıklarında sönüp gidecektir belki de hem kendileri hem ışıkları, kimseler anlamadan. Sonsuza kadar...

Bazıları ise içinde öylesine bir ışık taşımaktadır ki sanki gittiği her yere yansıtarak gezmektedir.
Üstelik bu ışık anlaşılmaz bir biçimde güçlüdür ve taşıyan insan sanki bir güneş sistemi oluşturmuşcasına tüm insanları kendine çeker. Çekmekle de kalmayıp onların içini mutlulukla doldurarak tatlı bir bahar sabahı güneşi gibi ısıtır. Aydınlatır her yanı...
Bana göre bu tür bir insan özeldir. Ondaki ışığı sadece görmezsin üstelik, tüm varlığınla hissedersin. Böyle bir insana rastladığında asla bırakmak istemeyip, her fırsatta birlikte olmaya can atarsın.
Çünkü verecek çok şeyi vardır sana ve gördüğü herkese...

Emekli Tarih Öğretmeni Nihat Bey, nam-ı diğer ''Sarı Tarihçi'' bu türden bir insan işte. 65 yaşına gelmiş olmasına rağmen emekli olduğu liseye uğramadan duramayan, kalın çerçeveli gözlüklere sahip, ağzından bal damlayan, konuşmasının bitmesini hiç istemeyeceğiniz şeker gibi bir adam.
Işık saçıp her yanı aydınlatan bir insan yani...
Tek çocuğu olan kızı da aynı okulda öğretmen ve bu şehirden biriyle evli olduğundan gidememiş kendi memleketine ya da başka bir şehre...

Can sıkıntısından olacak, sık sık okula gelip etrafı şenlendiriyor. Ve o yaşa gelmesine rağmen anlattıklarını zevkle dinlemeyen tek bir kişi yok, olamaz.
Özelliklerinden biri boğazına çok düşkün olması. Döner yapmak için evine teşkilat kurduracak kadar çok seviyor yemeyi-içmeyi.
Dolayısıyla yemek yapmayı da çok seviyor ve kendi tarifleri var. Örneğin ben hiç bilmediğim bir tarz omlet yapmayı ondan öğrendim.
Yumartaları çırpıp tavaya döktükten sonra alt yüzü pişene kadar bekleyip sonra üst kısmın yarısına peynir koyarak omletin diğer yarısını üstüne kapamak. Hem görüntü hem lezzet olarak şahane oluyor.

Yaşamış olduğu ilginç hikayelerden seçmeler yapıp anlatmayı çok seviyor.
Bunlardan bir tanesini eklemek istiyorum şimdi.
...

''Sarı Tarihçi''nin akşamüstleri uğrayıp birkaç saat geçirdiği, gazetelere baktığı, bir iki arkadaşıyla konuşup, etrafına çay kahve ısmarladığı bir lokal var.
Birgün çarşıda gezerken belediye hoparlöründen bir ölüm ilanı duyar. Merak edip yanındakilere sorar,
- Kim bu ölen ?
- Hani lokalde hep sağ köşedeki masada oturan beyaz saçlı, kısa boylu bir adam vardı ya, işte ölen o, der sorduğu kişiler...Etkilenip üzülür Nihat Hoca. Uzun zamandır akşamları aynı mekanı paylaştığı, çayını kahvesini içtiği bu şahsın cenaze namazına gitmeye karar verir ve son görevini yerine getirir.

O gün morali bozuk gezer bütün gün.
Akşam olduğunda yine lokale gider, bu kez kederli bir şekilde..

Ama içeriye girdiğinde bir de bakar ki; cenaze namazını kıldığı kişi her zamanki yerinde, yani sağ köşedeki masada oturuyor...???!!! ''