2009/12/21

Ruhsuzluk Bir Armağan Mı?

Bilimin her dalında nasıl normal insanlar arasından çok daha zeki olanlar sivrilip bilim adamı olmuş ve insanlığa çeşitli buluşlar, inanılmaz icatlar armağan edip yaşadığımız dünyayı her yönden daha kolay ve modern bir hale getirmişse, sanatın dallarında da aynı şey söz konusu.

Dolayısıyla sanatçıları bilim adamlarından ayıran fark oluşturdukları eserleri manevi dünyamıza armağan etmeleri. Ruhumuzla, tüm duyularımızla doyuma ulaşıp eksiklerimizi kapatmamızı, belki kendi dünyalarına eşlik etmemizi, yeni ufuklara yelken açmamızı sağlamaları...

Hayatımızın çoğu kesiminde sürekli onlarlayız aslında. Filmleri, romanları, şiirleri, yaptıkları resimleri ve müzikleriyle. Zekalarına duyularının ve içgüdülerinin dahil olduğuna ve yaşamı bizlerden çok daha derin algıladıklarına birebir eşlik ediyoruz hayranlık uyandıran eserleri dahilinde...Algılarımız bu esnada onlar kadar güçlü olmasa da, hissedebiliyoruz yine de.
Sanatçının dünyaya bakış açısının çok farklı olduğunu hepimiz biliyorduk. Okuduğum son kitabın Jack London'a ait oluşu ve tüm zamanların en fazla okunan-kazanan yazarı olmasına rağmen 40 yaşında intiharı seçişiydi beni araştırma yapmaya yönelten. Ve sanatçı duyarlılığının bu kadar
yoğun, yaygın ve ürkütücü intihar sonuçlarıyla bitimlendiğini bilmiyordum açıkçası.

Bu sonuçlara ulaşmak sanatçılara ve eserlerine karşı bakış açımı da değiştirdi. Galiba bu onları çok daha iyi anlayabilmek demek. Onların yaşamın sunduğu derin kırılmalar karşısında tek yol olarak ölümü görmeleri, belki de insanca kalabilmek adına aldıkları kararın ardından gitmiş olmaları içimi acıttı...

Sanırım yaşama tamamen direnebilmek adına ruhsuzluk ve cehalet bir armağan...