2010/03/29

Nietzsche ve Annelik Kavramı


''Anne'' kavramı.. Dünyaya getiren.. Tensel temasla başlayan sıcaklığı hissedilip bağlanılan ilk insan figürü. İlk doyum kaynağı..

Ama bilirsiniz, annelik sadece ''doğurmakla'' bitmiyor...

Sürekli ve tutarlı bir şekilde sürdürdüğü sevgisi hissedilen, tarafından gelecek her türlü öğretinin koşulsuz kabul edildiği, çocuğunun sorumluluğunu üstlenip onu geleceğe sağlam bir karakter ve güven duygusuyla taşıyan, bu yola hayatını adayan benzersiz bir varlıktır anne, öyle olmalıdır.

Özellikle anne-oğul arasındaki ilişkiler... Oğullarını erkekliğinin farkına vardırıp, değerler katarak güçlü, sevecen bir birey olarak yetiştirmek ve onların kişilik gelişmeleriyle toplumsal davranışlarının aldığı şekil tamamen annelerin elindedir. Evladının hem kendi hayatında kendisine yetebilmesi, hem gelecekteki eşi ve ailesi için sağlıklı bir model olabilmesi bütünüyle anneye bağlıdır.

Dolayısıyla ''anne'' aile içinde daimi bir rol modeldir...


                                                                . . . .

"Her birimiz içinde annesinden damıtılmış bir kadın imgesi taşır. Her birimiz bu modelden yola çıkarak kadınlara saygı, nefret duymak ya da tümüyle ilgisiz kalmaya kararlıdır."
Friedrich NIETZSCHE

Şimdi Nietzsche'nin hemcinsleri adına sarfettiği ve anne-oğul arasındaki ilişkinin önemini vurguladığı bu sözlerinin yıllardır beynime derin bir şekilde nakşolarak bana verdiği rahatsızlığa ve nedenine geçelim...

Nietzsche'nin içindeki ''annesinden damıtılmış kadın'' ne yazık ki sadece;
''nefret duyulan ve tümüyle ilgisiz kalınan bir imge'' dir...

Yanlış duymadınız. 19. yüzyılda düşün dünyasında varoluşçuluk ve postmodernizm gibi akımlara damgasını vuran bir ''dahi'' olarak kabul edilen Nietzsche, bilinen en ünlü kadın düşmanlarından biridir. Üstün zekasına ve yüksek kültür düzeyine rağmen ''Kadın en sığdan bile daha sığdır,'' diyebilecek kadar sığlaşmış bir filozoftur...

Ve felsefi yazılarında kadınlar hakkında birçok aşağılayıcı söze yer vermiştir. Örneğin;
''Kadınlara mı gidiyorsun ? Öyleyse kırbacını unutma !''

Tüm bunlara sebepse kendiyle hiçbir zaman ilgilenmeyen ve babası hastayken bile onu kapının önüne koyup aşığını eve alan annesidir.

Ne kadar tüyler ürpertici değil mi?
. . . .
Sorumluluğunu taşıyabileceğine dair inanç içinde olmadıkça ve onun maddi, manevi tüm sorunlarına karşı pozitif bir donanım içinde bulunmadıkça ''dünyaya bir çocuk getirme'' fikrinden uzak durulmalıdır.

Ne dersiniz?