2011/03/12

Can Sıkıntısı

Canım sıkkınken ayaklarım beni götüreceği adresi bilir.
Doğru mutfağa tabii ki...
Mümkün olduğunca oyalayan bir şeyler yapmaya çalışırım ki vakit geçsin, kafam dağılsın. Sonra da ''Ne kadar sinirlerin bozuk, o kadar zor yemek yap!'' gibi bir komut gelir yerleşir, nereden geldiği belli olmayan. ''Gaipten'' diyelim ona biz...

Daha küçücük bir kızken pek keyif alırdım yemek pişirmekten. Annem evde yokken yapardım denemelerimi ki, gönlümce çalışabileyim...
Sanırım ilk kez on bir yaşında falanken biber kızartmıştım. Baktım biberler kısa bir sürede pek güzel kızardılar, yetmedi bu bana. İçine soğan ve domates doğrayıp tekrar pişirmeye kalktım. Biberleri kızartabildim diye öyle sevinmiştim ki, ''Bu şekilde yemek haline dönüşür, onu da beceririm,'' diye düşündüm, iyi hatırlıyorum. Hemen aynı gün usta bir ahçı oluverdim sandım demek ki :)

Hiç yumuşamamıştı o soğanlar. Olsun, mühim miydi? Ben yine de oturup hepsini keyifle yemiştim kimseler yokken. Pişirdiğim ilk yemekti, hünkarbeğendi halt etsindi :)
Öyle böyle derken, yemek pişirmek en sevdiğim hobiler arasında yer alıverdi.


Blogger yasağı halen devam ediyor. Canım çok sıkkın.
En az sizinki kadar, bilirsiniz işte...
Dolayısıyla akşamüstü gaipten gelen o komut yine geldi ve mutfak istikametine koşup börek açtım. Pek ince yufka açamasam da yağlanıp katlanarak merdaneyle inceltildiği için çok güzel bir tarif efendim bu. Kat kat oluyor böreğimiz...
E, o kadar uğraştım elimin hamuruyla. Bloga koymasa mıydım yani?
Zaten canım sıkkın :(