2011/03/01

Tılsım-ı Kudret ve Göktuğ Canbaba

Yaklaşık bir yıl önce başlayan blog kardeşliğimizde ''Aydedeye Havlayan'' adlı blogundaki usta öykülerini keyifle okuduğum Göktuğ Canbaba'nın 2007'de yayınlanmış Ozanın Şarkısı adlı kitabın yazarı olduğunu öğrenmiştim kısa bir süre içinde.
Bu kitabını okurken, usta kalemiyle kurguladığı gizemli yolculukta değişik karakterlerin ve pek de alışık olmadığım fantastik türün büyüsüne kapılmıştım.


Göktuğ'un 29 Ekim 2010'da Tüyap Kitap Fuarı'nda yerini alan ikinci kitabı Tılsım-ı Kudret'i de bir solukta okuyup bitirdim.
Satırlarında sıklıkla tasavvufa, eski inanışlara ve ezoterik öğretilere dair alt metinlere rastladığımız, yerel motiflerle süslü, son derece sürükleyici bir roman Tılsım-ı Kudret.


Özellikle Osmanlı döneminde geçen bölümlerde kullanılan dilin oldukça etkili olduğu ve şairane bir üslupla yazıldığı göze çarpıyor hemen.
Kendinizi o dönemde hissediyorsunuz.


Dolayısıyla Tılsım-Kudret sadece fantastik edebiyat tutkunlarına değil, edebiyatın her türüne ilgi duyan okurlara açık, anlatım dili güçlü, son derece sürükleyici ve başarılı bir kitap gerçekten.

M.Ö.2000'lerde, Mezopotamya'da, çözülmesi zor bir dille yazılmış bir muskayla başlayan, oradan Osmanlı topraklarına sıçrayan, üç farklı zaman ve yerde geçen bir hikâye bu. Muska ilginç bir şekilde can almakta ve onu eline geçirenler bir süre sonra çıldırarak ve bu esnada bir dizesi eksik bir şiir okuyarak feci bir ölüm yaşamakta...

Baş karakter; muskanın peşine düşen, dedesi ve babası da bir hazine avcısı olan Fransız takma adlı üçüncü kuşak arkeolog Mösyö Frederic.
Göktuğ'un, Baharat Tüneli, Bodur Nafi, Kefenyırtan gibi orijinal yer ve karakter adları kullanmış olduğu da gözden kaçmıyor...


Sözü daha fazla uzatmadan romanını bir de Göktuğ Canbaba'nın kendisinden dinleyelim: