2016/05/10

İki Metre Bez Uğruna...

Dünya genelinde insan haklarına ihlalin en yaygın görülen türü kadına şiddet.
Gün geçmiyor ki kocası ya da sevgilisi tarafından şiddete uğramış bir kadın haberi okumayalım. Ülkemizde her yıl ortalama 100 bin civarında kadının fiziksel şiddete uğradığı ve son 10 yılda (pek çoğu sudan sebeplerle) öldürülen kadın sayısının 4 bin 500 olduğu kayıtlara geçmiş. Korkunç rakamlar bunlar...

Kadın hareketleri bu konuyla ilgili 1960’lardan beri mücadele veriyor.
Şiddetin kaynağı olarak konunun altında erkek egemenliğinin yattığı, toplumun her kesiminde bu durumla ilgili izlere rastlandığı, zira evde uygulanan şiddetin aile genelinde sorunlara yol açtığı, çocuklara da zarar verdiği, fiziksel yaralanmaların yanı sıra özgüven eksikliği, aşırı korku, ruhsal bozukluk veya yetersizlik duygusuna neden olduğu belirtiliyor.

Şimdi hikâyemize geçelim. Ancak, baştan bir uyarı yapayım. Anlatacağım olay, kadına şiddetin en acımasız örneklerinden biri. İçinizi derin bir üzüntüyle dolduracak ve uzun süre etkisinden kurtulamayacağınız türden. Demem o ki; dilerseniz bu noktadan sonra okumayı bırakabilirsiniz.

Manisa'ya gidenler bilir. Şehrin en işlek caddelerinin kaldırımlarında ufak tefek torbalarda bir şeyler satan köylü kadınlar vardır. Dilencilikle kesinlikle alakâları olmayan...
Geçen yaz ben de tezgâhları dahi olmayan, birbirlerinden uzak iki ayrı köşe başında yere oturmuş, bu şekilde iki yaşlı köylü kadına tesadüf etmiştim. Biri incir ve kiraz satıyordu.
Gelen geçene sürekli ''İncir alın, kiraz alın. Daha yeni topladım,'' diyordu. Ancak, bu sözleri sarfederken ağlıyordu. Sattığı meyveler güzeldi sahiden. Zavallı kadına bakakalmıştım. Neden ağladığına bir türlü anlam verememiş ve fakat soramamıştım da. İçim sızlamıştı...

100 metre kadar ileride başka bir köşede yine bu şekilde oturan başka bir yaşlı kadına rastlamıştım. Üç beş torbanın içinde, köyünden topladığı belli olan değişik otlar satıyordu; ama o sessizdi. Getirdiklerini hemen satıp bitirse bile kaç kuruş kazanacaktı ki? Fakirlikten beli bükülmüştü belli ki. Yazıktı bu zavallı kadına.
Bunları düşünürken ve önündeki Ege'ye mahsus otları incelerken kadına fazla dikkat edememişim demek. Elinin biri sakattı, parmakları yoktu. O kadarını görmüş, doğuştan olduğunu zannetmiş ve çok üzülmüştüm :(

Dün akşam üzeri yerel gazetede bir başlık aratırken karşıma bu yaşlı kadının resmi çıkmaz mı?
Ayşe Nine'nin dramını, iki elinin birden ''bileklerinden kesilmiş'' olduğunu öğrenecekmişim meğer :((

Ayşe Gökkaya, filmlere konu olacak cinsten ibretlik hikâyesini şöyle anlatmış:
''Tam 63 yıl önce büyük aşkla Mehmet Ali Görmez ile evlendim. Evliliğin 8. ayında olanlar oldu. Komşumuzun kızı evleniyordu. Ben de kayınvalidemin rızasıyla evden ikişer metreden oluşan iki parça basma alıp gelin evine götürdüm. Düğünden sonra geri alacaktım. Bizim buralarda adettir. Düğünlerde göstermelik hediye götürülür. Düğün bitince geri alınır. Bunu öğrenince eşim bana çok kızdı. Birkaç gün sonra düğün oldu. Pazar günü gelinin baba evinden çıkacağı saatlerde, eşim eve gelip beni tarlaya götürmek istediğini söyledi. Bana kötü bir şey yapacağını anlamıştım. Hava da çok soğuktu. Tarlaya gitmek istemedim ama fazla direnemedim. Tarlaya gittiğimizde, bana hediyeyi hangi elimle verdiğimi sordu. Sağ elimle verdiğimi söyleyince, sağ elimi tırpanla bileğimden kesti. Ben de sol elimi uzatıp, 'Bunu da kes. Tek başına bu ne işe yarayacak?’ dedim, sol elimi de kesti.''
Ve eklemiş:
''Benim hayatım anlamsız bir olay yüzünden değişti. Ellerimi kaybettim. Eşinize karşı kibar olun. Kadınlara şiddet uygulamayın. Benim hayatım çile içinde geçti. O olayı hatırladığımda gözlerim doluyor. Ama benim de kaderim böyleymiş. Ben hayata küsmedim. Kendi işimi kendim yapıyorum.''

Sözler tükeniyor gerçekten. Boğazımda yine kocaman bir yumru...
Ali Görmez...
Muhtemelen hayatta değilsin şu an.
Dilerim ruhun huzur bulmasın.
Ve cehennemin en derin çukurunda sonsuza kadar yanmaya devam et :(

(Haberin tamamı)