2016/10/14

''Sen Doğru Ol, Kem Belasını Bulur''

Padişahlardan biri eski İstanbul sokaklarında tebdil-i kıyafet dolaşırken;
''Sen doğru ol, kem belasını bulur. Sen doğru ol, kem belasını bulur,'' diyerek gezen bir dervişe rastlamış. Adam o kadar ilgisini çekmiş ki, ona sessizce yaklaşıp kendini tanıttıktan sonra;
- ''Seninle muhabbet etmek isterim. Her gün sarayıma gel,'' demiş.

Emir büyük yerden tabii. Ertesi gün olunca derviş hemen saraya gitmiş. Padişahın karşısına çıkarılmış. Böylece sarayda sohbet, muhabbet derken padişah zamanın nasıl geçtiğini anlamamış. Saraydan ayrılma vakti gelince
de dervişin cebine bir altın konulmasını emretmiş.

Derviş saraydan çıkar çıkmaz onu en başından beri takip eden sahte derviş kılıklı, meraklı ve sinsi bir adam yanına yaklaşıp;
- ''Yahu arkadaş, padişah seni neden saraya çağırdı? Ne istiyormuş?'' diye başlayıp soru yağmuruna tutmuş. Kalbinde zerre kötülük barındırmayan dervişten her gün bir altın alacağını da öğrenince hasetinden çatlamış.

''Onun yaptığı işi ben de yaparım ki,'' diye düşünüp sormuş:
- ''Yahu kardeş, ben de her gün seninle gelsem rahatsız olmazsın değil mi? Belki padişah bana da bir altın verir, çoluk çocuğum nasiplenir.'' İyi kalpli derviş;
- ''Padişahım kabul ederse neden olmasın? Sen de gelirsin elbet,'' demiş. Böylece dervişin ricasıyla sahte derviş de onunla birlikte her gün padişahın huzuruna çıkmaya, padişah her muhabbetten sonra ikisine de birer altın verdirmeye başlamış.

Aradan günler, haftalar geçmiş. Sahte derviş bir sabah gerçek dervişi çorba içmeye davet etmiş. Garsona da gizlice arkadaşının çorbasına bol sarmısak koymasını tembihlemiş. Gerçek dervişin;
- ''Çorba sarmısaklıydı galiba. Padişahımla muhabbet ederken kötü kokacağım,'' sözlerine de hemen çare bulmuş:
- ''Ondan kolay ne var. Konuşurken ağzına mendil tutarsın kardeşim,'' demiş.
Gerçek derviş o gün ağzını mendille kapatarak padişahla muhabbet etmiş. Muhabbet bitip saraydan ayrılırken sahte derviş bir fırsatını kollayıp padişahın kulağına eğilmiş ve demiş ki:
- ''Efendimiz, arkadaşım ağzını neden mendille kapatıyordu biliyor musunuz? Ağzınız çok kötü kokuyormuş. O kokuyu duymamak için.''
Padişah çok felaket sinirlenip ateş püskürmüş. Hiçbir şeyden haberi olmayan gerçek dervişi hemen çağırmalarını emretmiş. Geriye dönen zavallı dervişe sarayın fırıncısına verilmek üzere bir pusula yazmış ve
- ''Al bunu hemen şimdi fırıncıya götür!'' demiş. Okuma yazması olmayan derviş tam kapıdan çıkıp fırıncıya gidecekken sahte derviş yine hasetinden çatlamış:
- ''İstersen ver o pusulayı ben götüreyim fırıncıya. Belki padişah ekmek lütfetmiştir. Çocuklarıma götürürüm. Senin ekmeğe ihtiyacın mı olur?'' demiş.
Sahte dervişin de okuma yazması yok tabii. Böylece, padişahın yazdığı pusula sahtekâr dervişin eliyle fırıncıya ulaşmış.
Fırıncı kâğıtta yazan ''Bunu sana getireni kızgın fırına at!'' emrini hemen yerine getirip sahte dervişi alev alev yanan kızgın fırına atmış.
Gerçek derviş ertesi gün yine saraya geldiğinde padişah şaşırmış:
- 'Hayırdır? Sen dün fırıncıya gitmedin mi?'' diye sormuş... Derviş olanları bir bir anlatmış. Padişah her şeyi anlayıp dervişin kulağına eğilmiş ve demiş ki:
''Sen doğru ol, kem belasını bulur...''
* * *

Hikâye anonim. Ancak gerçek hayatta da benzer örneklere rastlamışızdır mutlaka.
İster ''îlahi adalet'' deyin ister evrenin kanunlarından biri... Biz ne kadar tahammül edersek edelim,
bir süre sonra devreye girip kusursuz biçimde çalışacak bir adaletin varlığı mevcut...

Kalın sağlıcakla...

Görsel: Pinterest