Bir asırdan fazla bir zamandır süregelen Hamursuz Fırını binasının ne dışı ne iç kısmı değişime uğramış. Bulunduğu noktada dört ayrı sokak kesiştiğinden dış cephesinin ön ve yan duvarında iki farklı sokak ismi var; ama üzerinde ismi yazan bir tabelası yok.
Lakin şehirde ismini kime soracak olsanız I. Dünya Savaşı'ndan önce inşa edilmiş olması gibi özellikleri eşliğinde hemen anlatır size bu fırını. İçerideki fırın geleneğini yürüten kişi ise Çanakkale'de yaşayan son üç Musevi ailesinden birinin üyesi olan ve şehir halkı tarafından çok sevilen Sabetay Kohen. Şehirde yaşayan Museviler oldukça azaldığı için artık hamursuz yapılmıyor. Un, su ve tuzdan yapılan ''Hamursuz'' Musevilerin nisan ayı geldiğinde Hamursuz Bayramı için çıkarmaya başladıkları bir unlu mamül. En son İstanbul'da yapılmış. Artık yalnızca İsrail'den ithal ediliyormuş.
Hamursuz fırınında üretilen unlu mamüller yalnızca poğaça, simit ve bir de fırında yumurta. Geçen gün önünden geçerken kapısını açık görünce hemen girdim içeri. Henüz öğlen saatleri olmasına rağmen simitler bitmiş, son birkaç poğaça ile bir miktar fırınlanmış yumurta kalmıştı.
Fırında pişmiş kabuklu yumurtaları görünce aklıma hemen ŞURADA anlattığım İzmir'in ünlü boyozu geldi. Çünkü bu tarz pişmiş yumurta ve çay boyozun olmazsa olmazıydı.
BOYOZU İZMİR'E İLK KEZ BU FIRINDAKİ YAKO USTA GÖTÜRMÜŞ
Sabetay Kohen tarihi Hamursuz Fırınının 1800'lü yılların sonunda yapıldığını, babasının fırını 1949 yılında ilk sahiplerinden olan Yako ustadan devraldığını, Yako Usta'nın da burayı bırakarak İzmir’e gittiğini anlatıyor. İzmir’de bulunan şu anki Boyoz ustalarını bile Yako Usta'nın yetiştirdiğini söylüyor. Alsancak’taki ünlü Dostlar Fırını'nın sahibinin dahi Yako ustanın çıraklarından olduğunu da. 😲😲
Bu fırında o zamanlar nisan ayı gelince sadece hamursuz çıkartılıyormuş. 1970’lerden itibaren Musevi cemaati iyice azalmaya başlayınca artık poğaça üretilmeye başlanmış. Musevi Cemaati Meyko Haim Vakfı’na ait olan fırını babasından sonra Sabetay Kohen devralmış. 1973 yılından beri de tek başına yürütüyor.
Portekiz'den gelen Sefarad Yahudilerinden olan Kohen, altı yaşından beri bu fırına bir ömür veren ve şu an yetmiş yaşında olan bir Çanakkale âşığı. İnsan sevgisiyle dolu biri olduğu her halinden belli. Sorduğum birkaç soruyu o kadar iyi niyetle ve gülümseyerek yanıtladı ki. Fotoğrafını çekmek için izin istediğimde de kabul etti. Hatta Musevilerle ilgili yazılar hazırladığımı, müsait bir günde kendisiyle muhabbet etmeye gelip gelemeyeceğimi sordum. ''Tabii ki'' dedi.
Geçmiş yıllarda Çanakkale'de yaşayan Yahudi ailelerinin geleneksel sonbahar buluşmalarının bu hafta sonu, yani 21-22 Ekim Cuma-Cumartesi günü gerçekleşeceğini de kendisinden öğrendim. O nedenle dün saat 16.00 gibi havrayı ziyarete gittim. Havranın normal ziyaretlere iki günlüğüne kapalı olduğunu, buluşmaya gelenlerin ibadet edeceğini öğrendim; ama ben yine de havranın girişinde buluşma için gelen birkaç misafirle kısa da olsa bir görüşme gerçekleştirdim. Hepsi de son derece güler yüzlü, anlayışlı ve nazik insanlardı. Kendilerine buradan sevgiler gönderiyorum.
💖💖✋
* * *
Şimdi Tevrat'ta da anlatılan ve her yıl nisan ayının 15. günü başlayıp yedi-sekiz gün süren Hamursuz Bayramı'nın anlam ve önemine geri dönelim.
Musevilerin Mısır'daki kölelikten kurtuluşlarının ekmeklerinin kabarması için yeterli zaman bulamadan, acil çıkışla gerçekleşmesi anısına oluşan bir gelenekti bu. O nedenle; Hamursuz Bayramı süresince mayalı veya kabartılmış tahıl ürünleri yemeyip yalnızca matsa (ya da pesah, fısıh, İng. passover) adı verilen mayasız bir tür ekmek yiyorlar. Ayrıca Hamursuz, en çok kutladıkları bayramlardan.