İzmir ve çevresine ait bir yiyecek kültürü diyebileceğimiz ve geçmişte adı ''Yahudi Böreği'' olarak geçen boyozu yıllardan beridir hep duyan, bilen ama resimleri dışında kendisini hiç görmemiş, tadı nasıl bir şeydir bilmeyen biriydim. Çok da merak ettiğim söylenemezdi doğrusu.
Görüntü olarak pek cezbedici olmayan, sıradan bir poğaça ya da çöreğe benzemesinin yanı sıra, kulağı tırmalıyormuş gibi gelen isminin de etkisi büyüktü sanırım.
Geçen ay İzmir’de boyoz satan bir seyyar satıcı gördüm hayatımda ilk kez. Tezgâhın camekânında yazmasa anlayamayacaktım belki de ne sattığını. Neyse uzatmadan, hazır tezgâhın önündeyim diye merak ettim ve denemeye karar verdim. Aman Allahım, o ne güzel bir lezzetmiş öyle! İncecik açılmış, kat kat, ağızda dağılan leziz bir börekmiş meğer boyoz! İnsanı hemencecik tiryakisi yapacak kadar enfes bir şeymiş gerçekten de.
Böylece önyargılarımı yıkıp gurbette yaşayan İzmirlilerin boyozu neden bu kadar özleyip dillerinden düşürmediklerini anlamış oldum. Hatta özleyenler kervanına hemen ertesi gün ben de katıldım.
Boyoz neden sadece İzmir ve çevresinde tüketiliyor acaba?
Boyozun kökeni asırlar öncesine ve Seferad kültürüne dayanıyor. 1492’de gemilerle İspanya’dan Anadolu’ya getirilen Seferad Yahudileri başta Ege Bölgesi ve İstanbul olmak üzere pek çok kente dağılıp yerleştiklerinde kendilerine özgü, mayasız bir hamur işi olan boyozu halka tanıtmışlar. Ancak İzmir ve çevresi dışında ticari bir ürün olarak piyasaya sunulmamış. O yüzden de İzmir’e hasmış gibi tanınmış, bilinmiş, ünlenmiş. Hatta adına ''İzmir Böreği'' dendiği olmuş. İzmirli boyozcular arasında en ünlüsü Boyozcu Avram Usta imiş ki Kemeraltı’nda bulunan fırınında yaptığı boyozlar dillere destanmış.
Avram Usta’nın mahareti ve ünlendirmesi ile İzmir’den günümüze kadar süregelen boyoz bugün Alsancak Dostlar Fırını sahibi Halim Usta ve Cihangir Usta tarafından yaşatılmaktaymış. Kıymalısı, peynirlisi ve ıspanaklısı yapılsa da gerçek bir boyoz sade olanıymış. Çünkü ancak bu şekilde, çay ve bol karabiberli haşlanmış yumurtayla oluşturduğu üçleme ile tadına varılabiliyormuş.
Boyoz adı nereden geliyormuş peki?
Museviler Anadolu’ya gerçekleştirdikleri göçten sonra güncel yaşantılarında İspanyolcalarını kullanmaya devam etmişler, hatta okullarında gördükleri eğitim de aynı dildenmiş.
O halde boyoz’un kökeninin İspanyolca kaynaklı olduğu kesin. Öyleyse ne yapıyoruz? İspanyolca sözlüğe bakıyor ve çörek kelimesinin karşılığının ''bollo'' olduğunu görüyoruz. Sözcük çoğul şekliyle ''bollos'' olarak kullanılıyor. Vee... Olaya İspanyolcada yan yana yazılmış iki adet L harfinin Y olarak okunduğunu da eklediğimizde telaffuz olarak karşımıza ''boyos'' çıkıyor. Boyoz (bollo/s) günümüzde halen İspanya ve çevresindeki ülkelerde oldukça popüler bir yiyecek.
Bunun dışında Güney Amerika ülkelerinin çoğunluğunda bilinen boyozun, bizdeki yapılışının yanı sıra genellikle şekerlisi yapılıyormuş. Zaten İzmir’de boyozu tahinle yapanlar bulunduğu, bu tür boyozların şekerli bir tat içerdiği göz önüne alındığında da değişen bir şey yok. Hepsinin aynı kültürün parçası 'boyoz' olduğu aşikâr.
Not: Bu yazının linkini
1 Temmuz 2015 tarihli sayısında ''Bu hafta ağımıza takılanlar''
başlığı altında yayımlayan ŞALOM Gazetesi'ne teşekkürler...
Görüntü olarak pek cezbedici olmayan, sıradan bir poğaça ya da çöreğe benzemesinin yanı sıra, kulağı tırmalıyormuş gibi gelen isminin de etkisi büyüktü sanırım.
Geçen ay İzmir’de boyoz satan bir seyyar satıcı gördüm hayatımda ilk kez. Tezgâhın camekânında yazmasa anlayamayacaktım belki de ne sattığını. Neyse uzatmadan, hazır tezgâhın önündeyim diye merak ettim ve denemeye karar verdim. Aman Allahım, o ne güzel bir lezzetmiş öyle! İncecik açılmış, kat kat, ağızda dağılan leziz bir börekmiş meğer boyoz! İnsanı hemencecik tiryakisi yapacak kadar enfes bir şeymiş gerçekten de.
Böylece önyargılarımı yıkıp gurbette yaşayan İzmirlilerin boyozu neden bu kadar özleyip dillerinden düşürmediklerini anlamış oldum. Hatta özleyenler kervanına hemen ertesi gün ben de katıldım.
Boyoz neden sadece İzmir ve çevresinde tüketiliyor acaba?
Boyozun kökeni asırlar öncesine ve Seferad kültürüne dayanıyor. 1492’de gemilerle İspanya’dan Anadolu’ya getirilen Seferad Yahudileri başta Ege Bölgesi ve İstanbul olmak üzere pek çok kente dağılıp yerleştiklerinde kendilerine özgü, mayasız bir hamur işi olan boyozu halka tanıtmışlar. Ancak İzmir ve çevresi dışında ticari bir ürün olarak piyasaya sunulmamış. O yüzden de İzmir’e hasmış gibi tanınmış, bilinmiş, ünlenmiş. Hatta adına ''İzmir Böreği'' dendiği olmuş. İzmirli boyozcular arasında en ünlüsü Boyozcu Avram Usta imiş ki Kemeraltı’nda bulunan fırınında yaptığı boyozlar dillere destanmış.
Avram Usta’nın mahareti ve ünlendirmesi ile İzmir’den günümüze kadar süregelen boyoz bugün Alsancak Dostlar Fırını sahibi Halim Usta ve Cihangir Usta tarafından yaşatılmaktaymış. Kıymalısı, peynirlisi ve ıspanaklısı yapılsa da gerçek bir boyoz sade olanıymış. Çünkü ancak bu şekilde, çay ve bol karabiberli haşlanmış yumurtayla oluşturduğu üçleme ile tadına varılabiliyormuş.
Boyoz adı nereden geliyormuş peki?
Museviler Anadolu’ya gerçekleştirdikleri göçten sonra güncel yaşantılarında İspanyolcalarını kullanmaya devam etmişler, hatta okullarında gördükleri eğitim de aynı dildenmiş.
O halde boyoz’un kökeninin İspanyolca kaynaklı olduğu kesin. Öyleyse ne yapıyoruz? İspanyolca sözlüğe bakıyor ve çörek kelimesinin karşılığının ''bollo'' olduğunu görüyoruz. Sözcük çoğul şekliyle ''bollos'' olarak kullanılıyor. Vee... Olaya İspanyolcada yan yana yazılmış iki adet L harfinin Y olarak okunduğunu da eklediğimizde telaffuz olarak karşımıza ''boyos'' çıkıyor. Boyoz (bollo/s) günümüzde halen İspanya ve çevresindeki ülkelerde oldukça popüler bir yiyecek.
Bunun dışında Güney Amerika ülkelerinin çoğunluğunda bilinen boyozun, bizdeki yapılışının yanı sıra genellikle şekerlisi yapılıyormuş. Zaten İzmir’de boyozu tahinle yapanlar bulunduğu, bu tür boyozların şekerli bir tat içerdiği göz önüne alındığında da değişen bir şey yok. Hepsinin aynı kültürün parçası 'boyoz' olduğu aşikâr.
Not: Bu yazının linkini
1 Temmuz 2015 tarihli sayısında ''Bu hafta ağımıza takılanlar''
başlığı altında yayımlayan ŞALOM Gazetesi'ne teşekkürler...