Görsel: Kürşat ZAMAN |
Estetik görünümü ve benzersiz kokusuyla doğanın bize sunduğu mucizevi bir sanat eseridir gül. İlkçağlardan itibaren insanların zihinlerinde ve duygusal dünyalarında sürekli çağrışım yapmış, son derece özel ve seçkin bir çiçek.
Gül temalı ne kadar çok kitap, roman, (şiir, film, şarkı, ilahi, mani) olduğunu düşündünüz mü hiç? Peki, isminin içinde ''gül'' geçen insanları?
''Yer adı'' olarak ne çok kullanıldığını?
Gül tüm kültürlerde, tüm zamanlarda insanları derinden etkilemiş, yeri bir hayli özel, etkin ve seçkin olmuştur. Goethe'den Rilke'ye, Ronsard'tan Tagore'a, Hayyam'a, Yunus Emre'ye, Fuzuli'ye kadar dünyadaki tüm şairlerin üzerinde birleştikleri tek çiçektir (Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal ve Ahmet Haşim gibi ünlü gül şairlerimizi de unutmamak gerek bu arada).
İslam dininde Hz.Muhammed’i sembolize eder gül. Hatta mistik bir yaklaşımla kokusunun onun ter kokusu olduğundan bahsedilir. Yunus Emre'nin ilahisindeki şu iki dizeye bakalım hemen:
''Çiçek eydür Derviş Baba, Gül Muhammed teridir...''
Sonra da içine atıldığı ateşin anında gül bahçesi'ne dönüşüp Hz.İbrahim’e herhangi bir zarar vermediğini hatırlayalım.
Divan edebiyatımız da adeta bir ''gül bahçesi'' konumundadır.
''Çiçeklerin sultanı ve en güzeli'' olarak çok sık karşımıza çıkar. Özellikle Fuzuli gazellerinde zaman ve mekan fonksiyonlarıyla ilgili türlü anlamlar yüklemiştir bu eşsiz çiçeğe. Örneğin; yakut bir köşke benzetir onu.
Güzellik, zarafet, incelik, endam kavramlarını betimleyen yegane kelime olmuştur onun için ''GÜL''.
Rengiyle ve çeşidiyle, goncası, yaprakları, dikenleriyle, seher vakti üzerine düşen çiy taneleriyle gazelleri ve kasideleri süslemiş, teşbih, istiare benzeri edebi sanatlarda kullanılan en önemli öge haline girmiştir.
Her şeyden önce tüm güzellikleri üzerinde toplamış bir ''sevgili''dir o.
Ömrünün kısalığı ise dünyanın fani oluşuyla ilintilendirilmiştir.
Ufak tefek hatalar hoş karşılanmalıdır. Çünkü ''Dikensiz bir gül olmaz''...
Gül'ün aşkın her türünde ''sevgili''yi temsil etiğini, bülbülün ise gül'ün aşkıyla yanıp tutuşan ''âşık'' olduğunu hepimiz biliriz. Efsaneye göre, gül eskiden kırmızı renkte değilmiş ve bülbüle o zaman da hiç yüz vermezmiş. Onun bu kayıtsız haline dayanamayan bülbül, günün birinde hızla uçup gülün gövdesine konunca dikenler de aynı hızla göğsüne batmış ve gül ağacının dibine kanı akmış. İşte o günden sonra açan güller ''kan kırmızı'' renkte olmuşlar.
Gülün beyaz olan renginin kırmızıya dönüşümü ile ilgili bir efsane daha var:
Eski Yunan mitolojisinde ''Güzellik Tanrıçası Afrodit'in Çiçeği'' olarak geçer gül -ki bunun sebebi ömrü tıpkı ''bir gülün ömrü kadar kısa'' süren sevgilisi Adonis'le ilgili-.
Adonis, yaban domuzu avladığı günlerden birinde hayvanın saldırısına uğrar ve vücudu parçalanır. Can çekişen sevgilisinin feryatlarını duyan Afrodit yardım etmek için koşarken bir gül fidanına basar. Dikenler ayağını kanatır. O zamana kadar beyaz olan güller bir tanrıçanın kanıyla sulandığı için kırmızı renkte açmaya başlamıştır.
Genellikle beyaz olarak betimlenmiştir gül. Ya da kırmızı...
Peki siyah gül yok mudur?
Dünyada siyah renkte açan hiçbir çiçek yoktur; ama siyah açan gül vardır ve yalnızca Şanlıurfa Halfeti'de yetişmektedir.
Siyah gül 2000 yılında Zeugma'yı da sular altında bırakan Birecik Barajı'nın derinlerinde...
Siyah Gül, Fırat'ın bağrında yaşıyor...
Halfeti’de yaşayan insanlar üç bin yıllık bu şehri terk edip gitmemiş. Yakın bir zaman içinde siyah gül adına festivaller düzenleyecek, bu gülün dünyada yalnızca Halfeti’de yetiştiğini tescil edecekler. Konuyla ilgili çalışmalar başlatılmış.
Siyah gülle ilgili bilgiler şöyle:
* Diğer gül çeşitlerinden daha bodur yetişen ve yarı katmerli, kokulu olan siyah gül, ilk ve sonbaharda çiçek açıyor.
* 1–1,5 metre yükseklikte bir çalı olan bu türün çiçekleri, 6–7 santimetre çapında oluyor.
* Gonca halindeyken siyah, daha sonra koyu kırmızıya dönüşen türünün yanı sıra ''sürekli siyah kalan'' türleri de bulunabiliyor.
* Tohum olarak başka bir bölgeye ekildiğinde siyah açmıyor. Bu güller sadece Halfeti topraklarında siyah açıyor.
Asaletin ve hüznün rengidir siyah.
Matemdir kimi zaman ve gözyaşı. Yalnızlıktır...
Benim içinse; asla vazgeçemeyeceğim bir tutkudur. Sonsuzluğun rengidir.
Gecenin, tüm siyahlığıyla kucakladığı karanlık bir şehri özünde bütün renkleriyle barındırması gibidir.
Işıktan yoksunluk, gerçek benliğin sırlarla kaplı oluşudur. Yoğun hüzündür...
Siyahın bir gül rengi olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Böyle bir gülü gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz?
Sizi bilmem; ama ben, bu gülün varlığını öğrendiğimden beri soluğu Halfeti'de almak,
gördüğüm ilk siyah güle dokunmak, mistik duygularla dolmak istiyorum...