Cefakâr Anadolu kadını, hissettiği tüm duyguları inanılmaz bir yaratıcılıkla dokuduğu halı ve kilimlere, işlediği nakışlara aktarmış yüzyıllar boyunca.
Onları adeta yazılı birer metin haline getirmiş.
Okur yazar değilmiş, ne gam!
İlmekleri harf olmuş, motifleri kelime. Ayrılık ve aşka dair en hüzünlü şiirlerin şairlerine taş çıkarmış. Kimi zaman değme ressamların tablolarıyla yarışan eserler vermiş.
İşte bu yüzden Picasso'nun, “Benim resimlerim kadar güzel bir şey arıyorsanız, bu bir kilim olurdu,” sözü gelmeli akıllara. Kilimlerin neden ‘soyut sanat’ olarak görüldüğü daha iyi anlaşılmalı...
Tezgâhından tutun da ipliğine, yününe, çözgüsü ve atkısına, hatta boyasına kadar ''yüzde yüz el emeği göz nuru'' bir dokuma sanatı olmuş kilim. Kendisini dokuyan genç kız veya kadının kınalı ellerinde can bulmuş. Yorgun ve nasırlı ellerden çıkma ve dokuyan kişinin iç dünyasını olduğu gibi yansıtan hikâyeler barındırmış.
Doğum, ölüm, bolluk ve bereketi dile getiren, yoksulluğu, acıları, özlemleri, hüzün ve umutları anlatan, hayalleri betimleyen türlü sembollerle öz varlıklarının dili olup desen desen akmış dokudukları kilimlere...
Dolayısıyla; düş gücü ve yaratıcılıkla zenginleşen kilimlerin her birinde farklı bir öykü var.
Koç boynuzu erkeklik, yiğitlik ya da savaşı tasvir ederken, ‘eli belinde’ adlı motif annelik ve bereketi anlatır örneğin. Saç bağı ve küpe motifleri evlilik arzusunu, hayat ağacı motifi ''sülalenin ebedî olması'' ümidini temsil eder.
Değişik renklerle düğüm düğüm sıralanmış bu desenlerle yaratılmış kilimlerin sessizce durduklarına bakmayın. Okunması gereken birer eser aslında onlar. Çok eski ve kendine ait dilbilgisi kuralları olan mistik bir dilleri var. Güçlükle duyulabilen fısıltılar halinde ansızın konuşmaya başlar, dilerseniz yüzyıllar öncesinden dem vurabilirler.
Bu mistik dil, inceleyen kişiyi dokuyan insanın iç dünyası ve kültürel pozisyonu üzerinde düşünmeye, yaşadığı dönemi hayalinde şekillendirmeye yönlendirir. Üzerlerinde, çoktan unutulmuş gelenek ve görenekleri, düğünleri, hüzünle biten aşkları, ayrılıkları, acıları, hatta yaban ellere gelin gitmiş genç bir kızın aile özlemini okuyabilirsiniz.
Nazım Hikmet’in ''Vera Uyandı'' adlı şiirinde geçen kilimin güzelliğine bakar mısınız?
iskemleler ayakta uyuyor
masa da öyle
serilmiş yatıyor sırtüstü kilim
yummuş nakışlarını
uyandın gülüm
iskemleler uyandı
köşeden köşeye koşuştular
masa da öyle
doğrulup oturdu kilim
nakışları açıldı katmer katmer
Rengârenk dokunmuş kilimler vardır hani...
O kilimlerde ışıldayan renklerden sarı; hardal ve kimyon otunun bileşimiyle elde ediliyor.
Parlak yeşilin, dağ lavantası ile unutmabeni çiçeğinin günler, geceler boyu kazanlarda kaynatılmasıyla ortaya çıktığı keşfedilirken, yine servi ve pelit kozalakları bir arada kaynatılıp parlak siyaha ulaşılmış. Mor renk için sumak otuna, kahverengi için taze ceviz kabuğuna başvurulmuş.
Desenler kadar renklerin de anlamları var:
Yeşil ''murat'' demek örneğin. Mavi ''umut'', kırmızı ''tutku dolu sevgi'', mor ise ''keder''.
Siyah ''matemin rengi'' olarak kullanılmış genellikle. Kullanılan tüm renkler en az kendileri kadar etkileyici desenlerle birleşerek göz alıcı ışıltılarla parıldarken Anadolu'nun yüce dağlarını, ıssız vadilerini, patikalarını anlatmaktadır aynı zamanda. Kilim demek, tamamiyle doğadan ve doğal yollardan elde edilen ''kök boyası'' demek çünkü.
Ve bilir misiniz, kök boyası kullanılmış kilimler efsunludur adeta. Kullandıkça rengini kaybedip solmak yerine tam tersi gerçekleşir. Üzerinden yıllar geçtikçe güzelleşir, parlaklaşır...
Hediyelerin arasında bir de kilim vardır.
Padişah diğer eşyaları bırakıp bu kilimi okumaya odaklanır. Okudukça içi sızlar, gözleri dolar.
Dayanamayacak hale girer ve askerlerine:
-''Tez gidin, bu kilimi dokuyan kızın babasını bulup getirin bana!'' diye emir verir.
Askerler birkaç gün içinde adamı bulur ve saraya getirirler.
Padişah, kızın babasına sorar:
-''Kızın çok bedbaht bu aralar. Yoksa onu istemediği biriyle mi evlendiriyorsun?''
Yaşlı adam bunu padişahın nasıl anladığını aklına bile getirmeden söze başlar:
-''Evet Hünkârım. Kızım fakir bir gence âşık olmuştu; ama ben rahat etsin diye zengin bir adama vermeyi uygun gördüm. Lâkin, siz bunu nereden biliyorsunuz?''
Padişah hemen kızın dokuduğu kilimi getirtir.
-''İyi bak! Bunu seni kızın dokumadı mı?''
-''Evet padişahım, o dokudu!!??''
- ''Git o zaman, hemen kızını sevdiği delikanlıyla evlendir. Belki lazım olur; giderken üç katır dolusu yük hazırlattım, onları da yanında götür. Haa! Kızına söylemeyi unutma. Kırmızıyı yeşile az çalmış. Meramını okurken epeyce zorlandım, haberi ola! Haydi yolun açık ola!''
Görseller: KÜRŞAT ZAMAN
LÜLEPER
Hakkari'nin Yüksekova ilçesi civarında sulak ve bataklık yerlerde sarı, beyaz, kırmızı renklerde açan ve Nilüferi andıran bir tür çiçeğe yörede LÜLEPER denilmektedir. Kilim üstündeki desenler bu çiçeğin kesitini andırdıkları gibi ismini de bu çiçekten aldığı tahmin edilmektedir. Genelde bir açık bir koyu renkten oluşmak üzere aşağıdan yukarıya üç veya beş renk diliminden oluşmaktadır
GÜLSARYA:
Anlamı "Sarya"nın Gülü" olan kilimin ilk kez Sarya adlı bir kadın tarafından dokunduğu söylenmektedir. Kilimde "Eli Belinde" yada "Gelin Kız" adı verilen motif diyagonal şekilde dokunmuştur. Renk birleşimleriyle enine bantlarla ayrılabildiği gibi iç içe baklava dilimi tarzında da dokuma yapılabilmektedir.
Gülçin "Gül Derleme, Gül Desteleme" anlamına gelir. Genelde değişik renklerden oluşan bal peteği gibi altıgen motiflerin birbirlerine bir çizgi ile bağlanmak suretiyle her biri değişik renklerden oluşan bir desen türüdür
GÜLHAZAR
Gülhezar "Binbir çiçek" anlamına gelmektedir. "Gül"adı verilen formların çevrelenmesinde, testere dişi motifi sırası hakim görünümdedir. İçe doğru olduğu gibi dış dörtgen alanlarda da aynı görünüm verilmektedir
GÜLGEVER Desenli kilimlerden bir form işlenerek dokunmuştur. "Gülgever", "yayla gülü" anlamına gelmektedir. Gül ismi alan dörtgenler, "nehrek" adı da verilen çengel motifi dizisiyle çevrelenmektedir.
(Desen isimleri görselleriyle birlikte www.hakkarim.net'ten, kilim kolajdaki desenler Instagram'dan alınmıştır.)
Onları adeta yazılı birer metin haline getirmiş.
Okur yazar değilmiş, ne gam!
İlmekleri harf olmuş, motifleri kelime. Ayrılık ve aşka dair en hüzünlü şiirlerin şairlerine taş çıkarmış. Kimi zaman değme ressamların tablolarıyla yarışan eserler vermiş.
İşte bu yüzden Picasso'nun, “Benim resimlerim kadar güzel bir şey arıyorsanız, bu bir kilim olurdu,” sözü gelmeli akıllara. Kilimlerin neden ‘soyut sanat’ olarak görüldüğü daha iyi anlaşılmalı...
Tezgâhından tutun da ipliğine, yününe, çözgüsü ve atkısına, hatta boyasına kadar ''yüzde yüz el emeği göz nuru'' bir dokuma sanatı olmuş kilim. Kendisini dokuyan genç kız veya kadının kınalı ellerinde can bulmuş. Yorgun ve nasırlı ellerden çıkma ve dokuyan kişinin iç dünyasını olduğu gibi yansıtan hikâyeler barındırmış.
Doğum, ölüm, bolluk ve bereketi dile getiren, yoksulluğu, acıları, özlemleri, hüzün ve umutları anlatan, hayalleri betimleyen türlü sembollerle öz varlıklarının dili olup desen desen akmış dokudukları kilimlere...
Dolayısıyla; düş gücü ve yaratıcılıkla zenginleşen kilimlerin her birinde farklı bir öykü var.
Koç boynuzu erkeklik, yiğitlik ya da savaşı tasvir ederken, ‘eli belinde’ adlı motif annelik ve bereketi anlatır örneğin. Saç bağı ve küpe motifleri evlilik arzusunu, hayat ağacı motifi ''sülalenin ebedî olması'' ümidini temsil eder.
Değişik renklerle düğüm düğüm sıralanmış bu desenlerle yaratılmış kilimlerin sessizce durduklarına bakmayın. Okunması gereken birer eser aslında onlar. Çok eski ve kendine ait dilbilgisi kuralları olan mistik bir dilleri var. Güçlükle duyulabilen fısıltılar halinde ansızın konuşmaya başlar, dilerseniz yüzyıllar öncesinden dem vurabilirler.
Bu mistik dil, inceleyen kişiyi dokuyan insanın iç dünyası ve kültürel pozisyonu üzerinde düşünmeye, yaşadığı dönemi hayalinde şekillendirmeye yönlendirir. Üzerlerinde, çoktan unutulmuş gelenek ve görenekleri, düğünleri, hüzünle biten aşkları, ayrılıkları, acıları, hatta yaban ellere gelin gitmiş genç bir kızın aile özlemini okuyabilirsiniz.
Nazım Hikmet’in ''Vera Uyandı'' adlı şiirinde geçen kilimin güzelliğine bakar mısınız?
masa da öyle
serilmiş yatıyor sırtüstü kilim
yummuş nakışlarını
uyandın gülüm
iskemleler uyandı
köşeden köşeye koşuştular
masa da öyle
doğrulup oturdu kilim
nakışları açıldı katmer katmer
Rengârenk dokunmuş kilimler vardır hani...
O kilimlerde ışıldayan renklerden sarı; hardal ve kimyon otunun bileşimiyle elde ediliyor.
Parlak yeşilin, dağ lavantası ile unutmabeni çiçeğinin günler, geceler boyu kazanlarda kaynatılmasıyla ortaya çıktığı keşfedilirken, yine servi ve pelit kozalakları bir arada kaynatılıp parlak siyaha ulaşılmış. Mor renk için sumak otuna, kahverengi için taze ceviz kabuğuna başvurulmuş.
Desenler kadar renklerin de anlamları var:
Yeşil ''murat'' demek örneğin. Mavi ''umut'', kırmızı ''tutku dolu sevgi'', mor ise ''keder''.
Siyah ''matemin rengi'' olarak kullanılmış genellikle. Kullanılan tüm renkler en az kendileri kadar etkileyici desenlerle birleşerek göz alıcı ışıltılarla parıldarken Anadolu'nun yüce dağlarını, ıssız vadilerini, patikalarını anlatmaktadır aynı zamanda. Kilim demek, tamamiyle doğadan ve doğal yollardan elde edilen ''kök boyası'' demek çünkü.
Ve bilir misiniz, kök boyası kullanılmış kilimler efsunludur adeta. Kullandıkça rengini kaybedip solmak yerine tam tersi gerçekleşir. Üzerinden yıllar geçtikçe güzelleşir, parlaklaşır...
Kilim dili okumakla ilgili bir eski zaman hikâyesiGünlerden bir gün Anadolu'dan, dönemin padişahına üzeri hediyelerle yüklü katırlar gönderilir.
Hediyelerin arasında bir de kilim vardır.
Padişah diğer eşyaları bırakıp bu kilimi okumaya odaklanır. Okudukça içi sızlar, gözleri dolar.
Dayanamayacak hale girer ve askerlerine:
-''Tez gidin, bu kilimi dokuyan kızın babasını bulup getirin bana!'' diye emir verir.
Askerler birkaç gün içinde adamı bulur ve saraya getirirler.
Padişah, kızın babasına sorar:
-''Kızın çok bedbaht bu aralar. Yoksa onu istemediği biriyle mi evlendiriyorsun?''
Yaşlı adam bunu padişahın nasıl anladığını aklına bile getirmeden söze başlar:
-''Evet Hünkârım. Kızım fakir bir gence âşık olmuştu; ama ben rahat etsin diye zengin bir adama vermeyi uygun gördüm. Lâkin, siz bunu nereden biliyorsunuz?''
Padişah hemen kızın dokuduğu kilimi getirtir.
-''İyi bak! Bunu seni kızın dokumadı mı?''
-''Evet padişahım, o dokudu!!??''
- ''Git o zaman, hemen kızını sevdiği delikanlıyla evlendir. Belki lazım olur; giderken üç katır dolusu yük hazırlattım, onları da yanında götür. Haa! Kızına söylemeyi unutma. Kırmızıyı yeşile az çalmış. Meramını okurken epeyce zorlandım, haberi ola! Haydi yolun açık ola!''
Görseller: KÜRŞAT ZAMAN
* * *
KİLİMLERDEKİ DESEN İSİMLERİNDEN BAZILARI
LÜLEPER
Hakkari'nin Yüksekova ilçesi civarında sulak ve bataklık yerlerde sarı, beyaz, kırmızı renklerde açan ve Nilüferi andıran bir tür çiçeğe yörede LÜLEPER denilmektedir. Kilim üstündeki desenler bu çiçeğin kesitini andırdıkları gibi ismini de bu çiçekten aldığı tahmin edilmektedir. Genelde bir açık bir koyu renkten oluşmak üzere aşağıdan yukarıya üç veya beş renk diliminden oluşmaktadır
GÜLSARYA:
Anlamı "Sarya"nın Gülü" olan kilimin ilk kez Sarya adlı bir kadın tarafından dokunduğu söylenmektedir. Kilimde "Eli Belinde" yada "Gelin Kız" adı verilen motif diyagonal şekilde dokunmuştur. Renk birleşimleriyle enine bantlarla ayrılabildiği gibi iç içe baklava dilimi tarzında da dokuma yapılabilmektedir.
GÜLŞİVAN
Kenarları sağ ve sol tarafta yukarıdan aşağıya zik zak çizerek orta yerdeki koç boynuzlarını bölümler veya guruplar halinde ortaya toplar. "çoban Gülü" anlamına gelmektedirGÜLÇİN
Gülçin "Gül Derleme, Gül Desteleme" anlamına gelir. Genelde değişik renklerden oluşan bal peteği gibi altıgen motiflerin birbirlerine bir çizgi ile bağlanmak suretiyle her biri değişik renklerden oluşan bir desen türüdür
GÜLHAZAR
Gülhezar "Binbir çiçek" anlamına gelmektedir. "Gül"adı verilen formların çevrelenmesinde, testere dişi motifi sırası hakim görünümdedir. İçe doğru olduğu gibi dış dörtgen alanlarda da aynı görünüm verilmektedir