umut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
umut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15/11/2023

Doğa Bize Biz Doğaya Benzeriz

Şu fotoğrafı ve en alttaki videoları dün, yani salı günü çektim. İki gün önce yayımladığım dev dalgalarla birlikte fırtınaların koptuğu nokta. 

Masmavi gökyüzüne, denize ağ atmış balıkçı teknelerinin çokluğuna, azimli kürekçilere bir bakın. Her şey ne kadar da olması gerektiği gibi.

Tam bu noktada doğada gerçekleşen olguların insanoğlunun yaşam kıpırtılarına, ruh hallerine ne çok benzediğini düşündüm yine. Yaşananlar özümüzü, mevcut tüm evrensel değerlerle örtüştüğümüzü anlatır gibidir. Anlatmakla da kalmaz, devasa bir sahnede görsel olarak da yaşatır çoğu zaman. 

Ben hep böyle düşünürüm. Aniden kapanan, uçuk maviden griye, griden siyaha hızla geçiş yapıp karardıkça kararan gökyüzünün bir şeylere kafası atmış, fena halde halde kızmış bir insandan farkı yoktur. Hiddetinden şimşekler, yıldırımlar çıkarır önce. Ardından gümbürtüler gelir peş peşe. Öfkesini boşaltmaktır niyeti. 

Bir müddet bekler sonra. Sıra, yoğun biçimde gözyaşı dökmeye gelmiştir artık. Ağlar, ağlar, ağlar... Kendine gelinceye, iyi hissedinceye kadar kimi zaman birkaç saat, kimi zamansa günler, geceler boyu hiç durmadan ağlar. Sahi, var mıdır bu sıralamanın bir insanın yaşadıklarından farkı?

01/03/2023

Marteniçka Bilekliğim

Az önce ''Hâlâ, bıkmadan, inatla, umuda!'' cümlesi düştü önüme. Ardından ''Hesap soracağımız günlere!'' diyordu genç kadın. Kırmızı ve beyaz ipler vardı önünde. O ipleri kullanıp beş-altı tane marteniçka yapmış, hepsini bir araya getirip bir şablonun üzerinde sonsuzluk işareti oluşturmuştu. Görüntü oldukça anlamlı ve etkileyiciydi.

Eski bir Balkan geleneği olan bu bilekliklerin Mart başında doğa canlanırken takıldığında sağlık, mutluluk ve şans getirdiğine inanılıyor. Ülkemizde de Balkan göçmenleri sebebiyle her yıl kutlanan bir bahar ritüeli haline girmiş durumda.

Bu geleneği öğrendiğimden beri ben de yakın çevremdekilerle birlikte Mart ayının 1. günü takmak üzere kendime marteniçka bilekliği yapıp takmaya başladım. Görseldekileri az önce yaptım. İçimizdeki ışığının sönmemesi adına umuda dair her ne varsa olumluyorum çünkü. Kırmızı ve beyaz ipleri uçlarından düğüm atarak birbirine bağladıktan sonra diğer uçları iyice burkarak ve sonra da birbirine dolanmasını sağlayarak siz de kendiniz için basit ve şık bir marteniçka oluşturabilirsiniz. Dilerseniz tığ ya da örgü şişi kullanarak farklı modeller yaratabilir, arzunuza göre nazar boncuğu ile ya da değişik şekillerde süsleyebilirsiniz.

29/04/2020

Doğanın Mucizevi Dansı


Bu blogun yazarı doğaya âşık, bahar geldiğinde rotayı değiştirip doyumsuz doğa yürüyüşleri yapan, gördüğü her ağacı, yaprağı, çiçeği uzun uzun inceleyen, koklayan, araştıran ve de fotoğraflarını çekip bloga koyan biri. Bu yıl tüm dünya, hepimiz baharı kaçırdık. 2021 baharını doya doya yaşamak en büyük umudumuz. Tam da bu nedenle #EvdeKal günlerindeyiz. Covid-19'u alt edip yakamızdan düşüreceğiz. O halde baharın başlangıcıyla birlikte doğada gerçekleşen mucizevi dansı buraya bırakayım. Baktıkça kararlılığımız ve umudumuz artsın.
Sevgiyle...


29/06/2018

Gerginlik...

Kaplumbağalar yavru iken çok sevimlidir, bilir misiniz?

Çocukken ailecek pikniğe gittiğimizde her seferinde kaplumbağa görürdüm. İnsan gördüklerinde kıpırdamazlardı. Minicik bir kaplumbağaya ise ilk kez Lise 1 öğrencisiyken, eve dönüş yolundaki ağaçlık bir alanda rastlamıştım.
Etrafta ne anne kaplumbağa vardı ne de kardeşleri. Ceviz büyüklüğünde, minicik bir şeydi. Ve çok çaresiz görünüyordu.

''Ölecek'' diye korkup eve götürmeye, evde beslemeye karar vermiştim o an. Evde, içini otla doldurduğum bir sandık ayarladım önce. Bir kenarına da küçük bir kap su...
Ne yer, ne içer hiç bilmiyorum ama. Belki su bile içmiyordu, halen bilmiyorum. Deneme yanılma yoluyla yiyecek veriyor, küçük küçük doğranmış sebze ya da meyveler koyuyordum önüne. En çok ot yemeyi seviyordu, bir de marul yaprağı, o aklımda. Hatırladığım en bariz özelliği ise; çok ama çok korkak ve ürkek olduğu, evcilleşmek istememesiydi. Birilerinin varlığını hissettiğinde ölü taklidi yaptığı. Sözün kısası, ne özene bezene hazırladığım yeni yuvasına alışmaya niyeti vardı ne de bana. 1 hafta kadar böyle devam etti. Bu süre içinde ara sıra başını ve ayaklarını çıkarmaya niyetlense de olmuyordu, olmayacaktı. Ürkmek ve saklanmaktı onun işi. Daha da önemlisi mutsuz ve huzursuzdu, üzülüyordum.

En kısa zamanda götürüp doğada, uygun bir ortama bırakmaktan başka çare kalmamıştı. Öyle de yapmıştım.
O minicik, şirin şeyden geriye kalansa yaşayarak öğrendiğim şaşılası özellikleriyle zihnimde yer alan resmiydi.
İster küçük ister büyük olsun kaplumbağaların hepsi türünün bu özelliklerini sergiliyorlardı.

31/12/2016

Kar Beyaz Bir Başlangıç

Yıllar var ki yeni yıldan önce kar yağdığını görmemiştik. Öyle güzel yağıyor ki...
Sokak lambalarının ışıkları altında, olması gerektiği zamanda, olması gerektiği gibi, ahenkle dans ediyor kar taneleri.
Tertemiz, bembeyaz bir örtüyle kaplanıyor şu an her yan. Gecenin karanlığı aydınlanıyor.
Bir değişim muştulanıyor sanki. Bir çark ediş, kar beyaz bir başlangıç...
ÇİÇEK BAHÇESİ gibi olsun dünya...

2017'nin güzellikler getireceğini umut ediyorum.
Şahsî ve küresel çıkarların idrak edilip enkaz haline getirilmiş tüm değerlerin yeniden yeşereceğini, kin ve nefret duygularının merhamete dönüşeceğini mesela. Katletmek eyleminin inşa etmek ile yer değiştireceğini,
vicdan duygusunun gelişeceğini...

24/12/2016

Umut Koyun Çocukların Adını

Bardağın iyice dip yapmış dolu tarafını görmeye çalıştığımız şu günlerde içimize çökmüş kasvetin ve karamsarlığın zehrini atmaya hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var. Sevgi çağrıştıran, umut vadeden bir şeyler yazıp çizmek, paylaşmak gerek...

Sen, ben ya da bir diğeri için çocuk olmak demek özlemle yâd ettiğimiz, ömrümüzün en güzel, en saf kesiti demek...

Ya doğar doğmaz savaşın soğuk nefesi ensesine yapışan, bombaların enkaza çevirdiği yıkık dökük kentlerde yaşama tutunmaya çalışan, bir şekilde ailesiyle ilticaya sürüklenen o minicik yürekler? Onları anlatmak için kelimelere ne hacet?

Dünya üzerindeki her çocuk, sevgi bağları örmek adına tüm masumiyet ve tebessümleriyle birer ilmektir. İnsanoğlunun kendi elleriyle inşa ettiği, kendi türüne her türlü kötülüğü ve zulmü reva gördüğü şu korkunç dünyadan kurtulmak, insana yaraşan güzellikler yaşamak için birer fırsattır her biri. Sevginin sıcacıklığını hissetmenin tek yoludur çocuklar. Bu bağlamda akla gelen ilk resim Danimarkalı polis ile Suriyeli küçük mülteci kız oluyor bende. Küçük kızın mutluluğu ve masum tebessümlerinin ruhuma derinden işleyişi.
Bazen bir fotoğraf kaybolmaya yüz tutmuş umutların yeniden filizlenmesine vesiledir gerçekten de...

20/02/2016

Bahara Dönüşen Kışlar Var!

''Dağlarına bahar gelmiş memleketimin''...
Hem de vaktinden çok önce...

Henüz şubat ayındayız, yani kış mevsiminde. Normalde havanın kapalı olması gerekir. Dahası, sağlam bir soğuk eşliğinde yağmur ya da kar yağışı gerekir.

Ancak hafta başından beri bırakın baharı, yaz havası var dışarıda. Ilık esintiler yayılıyor dört bir yana.
Pırıl pırıl bir gökyüzü var, güneş var, ağaçlarda bahar çiçekleri, yemyeşil çimlerin üzerinde uğur böcekleri var. Nergisler, mis kokulu sümbüller salkım salkım...

Üstelik atasözlerimizden birinde kapıdan baktırdığı, kazma kürek yaktırdığı söylenen mart ayına haftalar varken oluyor tüm bunlar.
Gel de şaşırma...

Yaz kışa karışmış iyiden. Bakın, şubat ayında açtığı bilinen ve adını şurada elbirliğiyle öğrendiğimiz ''viburnum tinus'' bir kış çiçeği idi. Onca zaman sonra düz beyaz renkte olanlarına rastladım. Güzelliğe bakın. Gelin çiçekleri gibi.

Kış çiçekleri bahar çiçekleriyle aynı havayı soluyor şu an... Doğa sürprizleriyle heyecan veriyor...

02/08/2015

Biraz Huzur- 3

Sanki hiçbir şey olması gerektiği gibi değil artık.
Hayatımızda yer almış her ne varsa uç noktalara doğru koşuyor. Hem de büyük bir hızla…
Buyrun, mevsimlere bakın! Kavurucu sıcaklar ve dondurucu soğuklar olmak üzere ikiye ayrıldı resmen.
Geçtiğimiz kış, meteoroloji yetkilileri tarafından son 20 yılın en çetin kışını yaşayacağımız konusunda uyarılmıştık. Kar-kış nedir bilmeyen İzmir ve Hatay’a bile kar yağmıştı da tüm ülke iliklerimize kadar donmuştuk. Eksi 15’lerin altına inen pek çok vilayette hayat durma noktasına gelmişti.

Peşi sıra sıcaklarla imtihan edilecekmişiz meğer. Bu ne sıcak kardeşim! Böyle sıcak Temmuz görülmedi.
Esintili bir ağacın altında otursanız bile çare olmuyor, insanlar nereye kaçacağını şaşırıyor halen. ''Kavurucu sıcaklar'' deniyor ya adına, bu durumun her yıl artarak ilerleyip cehennem sıcaklarına dönüşmeyeceğinin garantisi var mı?
Diyeceğim o ki; toplum olarak cehennemin her türlüsüne şahit oluyor, hemen ardından buz kesiyorduk zaten.
Cehennem ve buz kesmenin doğadan gelen versiyonu mu bu acaba?
''Doğa, hava sıcaklıklarına keskin bir ayar çekti. Dünyadaki bataklığa o da eşlik edip intikamını alıyor,'' mu demeli yoksa…?

30/12/2014

Mutlu Yıllar...

Bir önceki yılın bilançosunu çıkarıp yeni yıldan beklentileri sıralamak adettendir; ama bilanço ne yazık ki hiç iç açıcı değil. Geriye dönüp baktığımızda gördüğümüz, dünyaya ve insanlığa dair gitgide büyümüş ve ağırlaşmış bir enkaz!

Şartlar bizi zorluyor. Ancak ''tükenmiş umut'' diye bir kavram yok. Her şeye rağmen geleceğe umutla bakabilmeli. Umut her daim çünkü. Umut halen var!

Yaşam denen döngü bireysel olduğu kadar toplumun ve dünyanın ayrılmaz bir parçası. Ve biz istesek de istemesek de etkileşim içindeyiz. Öyleyse aslolan; sıraladığımız iyi niyet ve güzellik içeren dileklerle ortaya çıkardığımız enerjiyi gayretlerimiz ve eylemlerimizle desteklemek.

Bu da demektir ki, yalnızca ''Kendin ve ailen için ne yaptın?'' değil, ''Yaşadığın topluma ve insanlığın geleceğine ne kadar katkıda bulundun?'' sorusuna cevap verebilen insan sayısı çoğaldığında dünya işte o zaman mutluluğa ve huzura kavuşacak.

Sevgi, barış, özgürlük ve eşitlik zihniyeti barındıran yönetimlerin idaresinde, insanlığın ve doğanın hızla özüne döndüğü, iklimlerin değişmediği, insanoğlunun el ele ve birlik içinde destek verdiği huzurlu yaşamların kapılarının aralandığı bir dünyaya en kısa zamanda kavuşmak dileğiyle… Mutlu Yıllar!





25/12/2014

Ya Çıkarsa!

Yeni bir yıl yeni umutlar, büyük hayaller demek birçoğumuz için.
Beklentilerin, gerçeğe dönüşmesi adına 11 rakamlı mini bir belge şekline sokulup umudun elle tutulur bir hale getirildiği ve satışa sunulduğu Milli Piyango bileti ise vazgeçilmezimiz.

Şans oyunlarıyla hiç ilgisi olmayan ailelerin bile yeni yıl çekilişi için mutlaka bilet aldığını bilmeyenimiz var mı? Bunu ülke olarak bir gelenek haline getirdiğimiz kesin. Başka ülkelerde de durum bizdeki gibi mi merak etmiyor değilim bu arada.
Bir de; ucuz olduğu için çeyrek bilete olan rağbet beni hep düşündürmüştür. Daha doğrusu; hayallerin gerçekleşmesi için atılan adımda bile ''Diğerleri pahalı, en hesaplısı olsun'' zihniyeti şaşırtıcı gerçekten...
Milli Piyango Yılbaşı Çekilişi'ne olan ilgi her zamanki gibi yine yoğun. Buna rağmen gerek bayilerin gerekse seyyar satıcıların mevcut ilgiyi katmerlemek adına gösterişli ilanlar ve ilgi çekici sunumlarla büyük bir çaba sarfettiklerini gözlemlemek ayrı bir şaşkınlık konusu.

Düz-çapraz-seri bilet satanlar, ''Visa çekilir- 0 komisyon'' diyenler de cabası. Basılan biletlerin yüzde 90’ına varan kısmı daha şimdiden bitmiş. Her yıl olduğu gibi 31 Aralık akşamına kadar tamamı ya da tamamına yakını bitecek demektir bu. Daha ne?

Ancak... Pek çok kişinin bilmediğine bizzat şahit olduğum, büyük ikramiye çıkma ihtimalinin yılbaşı çekilişlerinde bir hayli düşük olması diye de bir gerçek var. Kazanma olasılığı normal çekilişlerde 600 binde bir iken, bu oran yılbaşı çekilişinde (otomatik olarak) 10 milyonda bir çünkü. Ve aslolan şu ki; basılan 500 milyon liralık biletin tümünün satılması halinde Hazine'nin kasasına 42 milyon 415 bin lira girecek. Yani talih kuşu devletin başına konacak yine. Savunma Sanayi Destekleme Fonu, Tanıtma Fonu, SHÇEK, Olimpiyat Oyunları Düzenleme Kurumu benzeri kuruluşları da eklersek, vergilerle 500 milyon liralık bu hasılatın 141 milyon 442 bin 666 lirası devlete aktarılmış olacak.

Geçen yıl 50 milyon lira olan büyük ikramiye, ilk kez bu yıl artırılmayarak aynı kalmış.
Bu para ile neler yapılabileceğine dair birçok seçenek yazılması işin coşkusunu artırıyor tabii. Örneğin büyük ikramiye sana çıkarsa ve 50 liralık banknotlar halinde almak istersen ağırlığı 1 ton, düşünsene! Yok eğer 1 liralık madeni para olarak tercih edersen biner adetlik 50 bin deste, 410 ton ağırlık ediyor ve taşımak için 27 kamyon tutman gerekiyor. Üst üste koyayım dersen 10 Everest Dağı’nın yüksekliğini aşan bir kule elde ediyorsun.
Dünyanın en pahalı arabası Lübnan yapımı Lykan Hyperspot'tan 7 tane, 13 milyon liradan satılan Falcon 2000 uçağından ise 3 adet alınabiliyor. Of ki off!
Göle kaşıkla yoğurt boca ederken ''Ya tutarsa!'' demiş Nasrettin Hoca.
''Ya çıkarsa!'' diyelim biz de o halde, öyle değil mi?

Eğer bilet almışsanız, şansınızın bol olması dileğiyle…


05/10/2010

Umuda Dair...

Bugün ''Umut''tan bahsedeceğim...

Mitolojideki hikayesiyle Pandora'nın kutusundan çıkıp etrafa dağılan kötülüklerin ardından gitmek isterken, son anda yetişen Prometheus tarafından kutunun kapağı kapatılıp içeride hapis kalan ve o günden sonra da onun emrinde olup, insanlara azar azar dağıtılmaya karar verilen ''umut'' -Bir taraftan da öyle çok beğendiğim bir isim ki ''Umut'' -.

Nedir umut? ''Ummaktan doğan güven duygusu'' diye açıklıyor sözlükler. Umut ediyoruz ve bu bizim güven duygusu geliştirmemizi sağlıyor.
Ne güzel bir tabirdir bu!

Umutsuz yaşamak, yaşayabilmek, böyle bir şeyi sağlıklı bir insan olarak başarabilmek mümkün müdür?

Umuttur bizi ayakta tutan ve dünyaya güzel gözlerle bakmamızı sağlayan.
''Umut fakirin ekmeğidir,'' dememişler mi? Umutsuz yaşanmayacağını en güzel ispatlayan deyimlerden biri bu değil miydi?

Gören gözlerin, duyan kulakların, hisseden ruhların, içimizdeki fırtınaların, arzuların, hayallerin karanlıklardan arındıran vazgeçilmez ışığıdır umut. Gönüllerimizdeki aydınlık yandır, hayatı anlamlı kılan, en kötüyü en iyiye çevirebilecek güçte mükemmel bir duygu.

Üzerimizdeki masmavi gökyüzünü hissetmek ve içinde özgürce uçuşan kuşları görebilmektir...

İçteki isteklerin dışa vurumu, gerçekleştirilmesi için çabalama ve oluşumu durumunda başarıdır. Herkesin içinde bir parçası gizlidir umudun.
Hayata bağlı kalma sebebimiz, genç bir annenin kucağında yeni doğmuş bir bebeğe sevgi ve gıptayla bakıp anne ya da baba olma özlemidir örneğin. Yağmurlu bir hava sonrası çıkıp yedi rengiyle ışıldayan gökkuşağına eş. Düşünürsek eğer; gökkuşağı yağıp gürlemiş gökyüzünün bizi umutsuzluğa sokmamak adına verdiği bir armağandır işin özünde. Doğanın öfke dolu hallerinden sonra yaptığı bir gösteri, umuda çağrıdır...

Pek farkında olmasak da umutla yatar umutla kalkarız aslında...

Umudu içimizde gizlediğimiz beyaz bir güvercine benzetebiliriz çırpınıp duran ve sürekli hissettiğimiz. O çırpındıkça biz de büyük bir azimle umutlarımızın peşine düşeriz.

Bazen karamsarlığın eş anlamlısı gibidir, kimi zaman belirsizlikle kardeş...
Hatta yarın'ın hayalidir...

Sözün özü umutsuz asla yaşayamayız...

Ne demişti şair :

Umuda bin kurşun sıksa da ölüm,
Unutma, umuda kurşun işlemez gülüm!

Tüm umutlarınızın gerçek olması dileğiyle...


19/09/2009

Bayramınız Kutlu Olsun!





Kardeşlik, sevgi, barış ve umutla dolu; güzellikler içinde nice bayramlar diliyorum...

08/05/2009

İçimdeki Bahar


Sitenin yeni kesilmiş çimlerinin insanı büyüleyen parlak ve açık yeşile dönüşmüş görüntüsü göz alıcıydı. Bahçeyi ruhumun derinliklerine kadar işleyen bir mutluluk ve hayranlıkla incelemeye koyulmuştum.

Aynı bahçenin bütün bir kış gökyüzünün her tondan griliği içinden süzülüp gelen yağmurlarla, karla ıslanarak titremiş, şimşekler çakarken boynunu bükmüş, sararıp solmuş görüntüsü geldi gözümün önüne. Üzerinde her türlü sıkıntıyı barındıran, canlılıktan eser kalmamış ve şimdiki haliyle en ufak bir ilgisi olmayan görüntüsü...

O zamanki haliyle tıpkı benim ruhum gibiydi bu bahçe..

Oysa şimdi öyle mi? Çimlerin arasında yer almış onlarca gül ağacının her birinde öylesine çok tomurcuk vardı ki; henüz hiç açmamış halleriyle kısa bir süre içinde dallarını rengarenk ve mis kokulu güllerle donatacaklarını, ortalığı şenliğe çevireceklerini müjdeliyorlardı.

Bahçenin sarmaşık gülleri ve hanımellerinin birbiriyle dans edercesine sarmalayıp taçlandırdığı beş giriş kapısının beşi birden en kısa zamanda hem görüntüleri hem de eşsiz kokularıyla bu şenlikte yerini alacaklarını sembolize ediyordu ve ''Mutluluk içeride,buyrun istediğiniz yerden girin!'' der gibiydi. Etrafındaki palmiyeler ve manolya ağaçları da yeşilin insana heyecan veren en güzel tonlarıyla onların yanıbaşında dikilmiş bu olağanüstü manzarayı tamamlıyordu.

Ortalıkta henüz tek bir çiçek bile yoktu. Hem de hiçbirinde. Şenlik henüz başlamamıştı ama hazırlıklar müthişti, coşku doluydu..

Ya ben? Ben ne zaman terk edecektim ruhumun sararıp solmuş, türlü türlü sıkıntı barındıran, canlılıktan eser kalmamış halini ?
Bana bahar ne zaman gelecekti?

Umut var mıydı ?

10/03/2009

Fikir Atölyesi 'nden ''Faili Meçhul Kıyak''

Dünden beri hayata başka bir gözle bakmaya başladım. Bir arkadaşımın blogunda rastladığım bu link gerçek anlamda inanılmazdı.
Blogun sahibi öylesine güzel ve görülmemiş bir fikir üretmişti ki hayata dair tüm olumsuz görüşlerim silindi o an. Dünyadan henüz umut kesmememiz ve bu güzelliği hemen sizin de öğrenmeniz gerektiğine inandım.
Lafı fazla uzatmadan bir an önce sizin de bu linke ulaşmanızı diliyorum..
İnanın hayatınız değişebilir. Hatta hayata çok daha mutlu bir insan olarak devam edeceğinize kesin gözüyle bakıyorum.
Tunç Kılınç, FİKİR ATÖLYESİ adını verdiği ve olağanüstü fikirler ürettiği blogunda bakın bu kez ''FAİLİ MEÇHUL KIYAK'' adında nasıl bir güzelliğe imza atmış:

''Hadi bir oyun oynayalım :)
Adı da “Faili Meçhul Kıyak” olsun. Veya “FMK Hareketi!”
Ufak şeylerle insanları mutlu ederek mutlu olmak…
Hem de anonim biri olarak!
Tanımadığımız birilerine ufak bir iyilik yapıyoruz ve o kişi bunu kimin yaptığını bilmiyor. Çıkar düşünmeksizin kıyak yapmak ve o kişinin mutlu olmasını sağlamaktan söz ediyorum...'' Devamı için tıklayın lütfen...

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *


Hazır mutlu olmaya endekslenmişken bunları da ben derledim...

BUNLAR SENİ MUTLU EDECEK :
- Her gün üç kişiye iltifat et. Yılda en az bir kez güneşin doğuşunu seyret.
- Bir müzik aleti çalmayı öğren. Herhangi bir konuda öğretmenlik yap.
- Herhangi bir konuda öğrenci de ol. Sır sakla. Sevinçlerini erteleme.
- Hiç kimseden asla umut kesme. Hergün bir mucize gerçekleşebilir.
- İlk önce sen ''Merhaba!'' de. Olanaklarının altında yaşa, sık sık ''Teşekkür ederim!'' de.
- Sana uzatılmış bir eli daima kabul et. Büyük düşün ama küçük zevklerin de tadına var.
- Birgün geriye dönüp baktığında yaptıklarından çok yapmadıkların için pişmanlık duyacaksın. Onurunu koru, en büyük servetin odur.
- "Bilmiyorum" demekten çekinme. Zamanı ve sözleri dikkatsizce kullanma, ikisi de geri alınmaz.
- İyi arkadaş grubun olsun. Kendini değiştirebilme gücünü hafife alma, başkalarını değiştirebilme gücüne de çok fazla güvenme!
- ''Yeterli zamanım yok!'' deme, büyük insanların da günleri 24 saattir. Atak ve cesur ol.
- Hayat arkadaşını çok dikkatli seç. Mutluluğun ya da mutsuzluğun %90'ı bu karara bağlıdır.
- İş ve aile ilişkilerinde en önemli şeyin güven olduğunu aklından çıkarma.
- Asla birilerinin umudunu kırma, belki de sahip oldukları tek şey budur.
- Yeterli paranın olmamasını asla dert etme. Sınırlı olanaklar bazen bir lütuftur. Belki de çalışman için seni başka hiç bir şey bu kadar teşvik edemez.
- Olabildiğinden daha sevecen ol. Daima bir adım ileri gitmek için kendine söz ver.
- Herkesin önünde öv. Eleştirilerini bir kenara çekerek söyle. Asıl savaşı kazanmak için küçük bir çarpışmayı yitirmeyi göze al.
- Köprüleri atma, aynı nehri kaç kez daha geçmek zorunda kalacağına şaşacaksın.
- Bir gecede olmuş gibi görünen her başarının ardında genellikle 15 yılın yattığını unutma.



24/11/2008

Hayal


Geceleri geç yatıyorum ve tabii ki saatlerdir hiçbir şey yememiş olduğum için her gece olduğu gibi şu an da karnım zil çalmakta..
Bazen dayanamayıp kendimi buzdolabının önünde buluyorum. Başlayınca devamı gelecek ve bir dilim ekmek yetmeyecek, biliyorum. O yüzden hızla uzaklaşıyorum mutfaktan.
Dolapta tatlı mı var? Daha da beter.. İlk tercihim olacaktır. O yüzden asla evde tatlı bulundurmuyorum. Hayatta dayanamayacağımı biliyorum çünkü.
Gece yarısını epeyce geçti yine..
Ben çok hatırlıyorum öyle koca bir tabak tatlı yiyip yattığımı ve sabah aklıma gelince üzüntüden nasıl kahrolduğumu, o günkü yürüyüşümü iki misline çıkardığımı..
Neyse uzatmayayım..
Şu andaki hayalim bu resimdeki gibi çok taze fakat bir o kadar da çıtır bir simit, bir dilim eski kaşar ve büyük bir fincan çay.
Bu üçlünün yanına başka hiçbir şey istemiyorum üstelik. Sadece ve sadece üçü olacak.. Böyle bir lezzet yoktur,olamaz..
Belki yarın sabah bu hayalimi gerçekleştiririm.Belki de bu gece rüyamda görürüm kim bilir.
Yazıyı noktalıyor ve yatıyorum, hiçbir şey yemiyorum.
Aferin bana :)

(Bunu nasıl yazıya döktüm inanmıyorum.)