Görsellere bakıp da yine yeniden bahar çiçekleri ile ilgili bir yazı geldi zannetmeyin sakın.
Fotoğrafları geçen gün yaptığım şehirler arası bir yolculuk sırasında arabadan inip de çektim. Gördüğüm manzara bir hayli şaşırtıcıydı çünkü.
Yol kenarlarındaki tarlalar ve karşılarındaki ovalar parsel parsel sarıya boyanmıştı. Böyle bir duruma daha önce hiç rastlamamıştım. Yıllardır ezbere bildiğim bu güzergâhta yaz sonu seyretmeye doyamadığım ayçiçeği tarlaları olurdu çoğunlukla.
Tarlalar dolusu sarı çiçek de fena sayılmazdı ama süs bitkisi olarak yetiştiriliyor olmaları imkânsızdı.
Yabani ot istilası falan olabilir miydi?
Hani baharda yemyeşil otların arasında hemen farkedilen sarı çiçekli otumsu bitkiler olur. Acaba onlarla mı baş edilemedi de bulaşıcı bir hastalık gibi bu kadar geniş alanlara yayıldılar diye düşündüm ilk etapta. Ancak bu fikir hiç mi hiç akılcı değildi...
Neyse efendim, sadete gelelim hemen.
Google denilen bir derya vardı elimin altında. Hemen oracıkta kafamda dolaşan kırk çeşit ''acaba''yı kovalayıp merakımı geçirdi sağolsun:) Kanola imiş adı. Tanelerinde %38-50 yağ ve %16-24 protein bulunan önemli bir yağlı tohumlar bitkisiymiş. Bitki ilk kez Kanada'da yetiştirildiğinden İngilizce "Canada" (Kanada) ve "Ola" (oil low acid - "düşük asitli yağ") sözcüklerinden türetilerek "kanola" adı verilmiş.
Kelime elbette ki ''kanola yağı'' olarak zihnimde mevcut olsa da, içeriğiyle ilgili en ufak bir bilgim yok! Tarlasının başına gelip de bu kadar ilginç bir hikâyeyle öğreneceğim ve o çiçekleri bir daha asla unutmayacağımı söyleseler inanır mıydım?
Kanola, Türkiye'ye Balkan göçmenleri aracılığıyla ve kolza adı ile 1960'lı yıllarda getirilip Trakya Bölgesinde ekimi yapılmış. Rapiska, rapitsa isimleriyle de bilinen kanolanın yağında insan sağlığına zararlı erüsik asit, küspesinde de hayvan sağlığına zararlı glukosinolat bulunduğu için 1979 yılında ekilmesi yasaklanmış. Tam ''İşte bu bilgi çok can sıkıcı!'' diye düşünürken, erüsik asit içeriğin ıslah çalışmaları ile %0 düzeyine düşürüldüğü ve kanolanın bitkisel yağ ihtiyacı için yeniden üretime alındığı bilgisine ulaşıyorum. Ülkemizdeki bitkisel yağ açığını kapatmak üzere kanola tarımının yaygınlaşması çalışmalarının sürdürüldüğünü de. İklim koşulları Doğu Karadeniz Bölgesi hariç ülkemizin her bölgesi için uygunmuş bu arada. Ve kanola bitkisinden elde edilen yağ kalite olarak zeytinyağı ve yerfıstığı yağına çok yakınmış. Bitkinin tohumlarından yağ elde edildikten sonra küspesi hayvan yemi olarak kullanılıyor. Bolca sarı çiçek ihtiva ettiğinden arıcılık faaliyetlerini son derece olumlu etkilemesi de cabası.
Kanola ekimi başta Almanya olmak üzere AB ülkelerinde oldukça yaygın. Yağından biyolojik dizel üretilip dizel araçlarında kullanılabiliyor. Demek ki tüm bu özellikleri sayesinde artık ülkemizde de üretimi yaygınlaştı diye düşünüyorum ister istemez. Bir tane özellik de ben ekleyeyim mi? Bundan sonra sosyal medyada ayçiçeği tarlalarında çekilmiş fotoğrafların yerini
kanola tarlaları fotoğrafları alacak büyük bir ihtimalle:)
Fotoğrafları geçen gün yaptığım şehirler arası bir yolculuk sırasında arabadan inip de çektim. Gördüğüm manzara bir hayli şaşırtıcıydı çünkü.
Yol kenarlarındaki tarlalar ve karşılarındaki ovalar parsel parsel sarıya boyanmıştı. Böyle bir duruma daha önce hiç rastlamamıştım. Yıllardır ezbere bildiğim bu güzergâhta yaz sonu seyretmeye doyamadığım ayçiçeği tarlaları olurdu çoğunlukla.
Tarlalar dolusu sarı çiçek de fena sayılmazdı ama süs bitkisi olarak yetiştiriliyor olmaları imkânsızdı.
Yabani ot istilası falan olabilir miydi?
Hani baharda yemyeşil otların arasında hemen farkedilen sarı çiçekli otumsu bitkiler olur. Acaba onlarla mı baş edilemedi de bulaşıcı bir hastalık gibi bu kadar geniş alanlara yayıldılar diye düşündüm ilk etapta. Ancak bu fikir hiç mi hiç akılcı değildi...
Neyse efendim, sadete gelelim hemen.
Google denilen bir derya vardı elimin altında. Hemen oracıkta kafamda dolaşan kırk çeşit ''acaba''yı kovalayıp merakımı geçirdi sağolsun:) Kanola imiş adı. Tanelerinde %38-50 yağ ve %16-24 protein bulunan önemli bir yağlı tohumlar bitkisiymiş. Bitki ilk kez Kanada'da yetiştirildiğinden İngilizce "Canada" (Kanada) ve "Ola" (oil low acid - "düşük asitli yağ") sözcüklerinden türetilerek "kanola" adı verilmiş.
Kelime elbette ki ''kanola yağı'' olarak zihnimde mevcut olsa da, içeriğiyle ilgili en ufak bir bilgim yok! Tarlasının başına gelip de bu kadar ilginç bir hikâyeyle öğreneceğim ve o çiçekleri bir daha asla unutmayacağımı söyleseler inanır mıydım?
Kanola, Türkiye'ye Balkan göçmenleri aracılığıyla ve kolza adı ile 1960'lı yıllarda getirilip Trakya Bölgesinde ekimi yapılmış. Rapiska, rapitsa isimleriyle de bilinen kanolanın yağında insan sağlığına zararlı erüsik asit, küspesinde de hayvan sağlığına zararlı glukosinolat bulunduğu için 1979 yılında ekilmesi yasaklanmış. Tam ''İşte bu bilgi çok can sıkıcı!'' diye düşünürken, erüsik asit içeriğin ıslah çalışmaları ile %0 düzeyine düşürüldüğü ve kanolanın bitkisel yağ ihtiyacı için yeniden üretime alındığı bilgisine ulaşıyorum. Ülkemizdeki bitkisel yağ açığını kapatmak üzere kanola tarımının yaygınlaşması çalışmalarının sürdürüldüğünü de. İklim koşulları Doğu Karadeniz Bölgesi hariç ülkemizin her bölgesi için uygunmuş bu arada. Ve kanola bitkisinden elde edilen yağ kalite olarak zeytinyağı ve yerfıstığı yağına çok yakınmış. Bitkinin tohumlarından yağ elde edildikten sonra küspesi hayvan yemi olarak kullanılıyor. Bolca sarı çiçek ihtiva ettiğinden arıcılık faaliyetlerini son derece olumlu etkilemesi de cabası.
kanola tarlaları fotoğrafları alacak büyük bir ihtimalle:)