''Mutluluk'' ve ''Umut''ile ilgili yazılardan sonra yine insana mahsus duygulardan ve en yoğun biçimde yaşananı olan ''Aşk'' tan bahsedeceğim bu kez.
Duygusallığın, kalbe yerleşmiş bir sevdanın vazgeçilmeze dönüştüğü, geceyi gündüze kattığı bir olgu. Yeryüzü süregeldiğinden beri var olduğundan emin olabileceğimiz, iki kalp arasına sıkışmış, tarifi kişiden kişiye değişen hislerin yoğun biçemde kişiyi etkisi altına almasıdır, diyebiliriz aşk için.
Ve sanıyorum hissetmeyen bir yürek yoktur onu. Az ya da çok, sonu hüzün ya da mutlulukla bitsin, yani her ne olursa olsun, hiç olmayacak bir anda iki yüreğin arasına sıkışıp kalıveren bir duygudur o.
''İki yürek'' derken, ''karşılıksız aşk '' diye de bir şey var ne yazık ki...
Dünyadaki en yüce duygudur ama aşk bence. Kimi zaman körü körüne bir bağlanıştır. ''Sevgili''nin yokluğunun verdiği hiç geçmeyen bir sızı, hücrelerin tamamına yerleşmiş bir sarhoşluğa, kimi zamansa saatin kaç olduğunu bilip de aldırmamaya benzeyen...
Dilimizdeki en sihirli kelimedir o’nun ismi. Sevdiğimiz, gecemiz, gündüzümüz ve her şeyimizin sebebi oluvermiştir aniden.
En güzel yıllarımız onunla birlikte geçmiş gibidir. Yaşama sevincimiz, gördüğümüz rüyayı sabah uyandığımızda yaşıyor gibi olmaktır. Böylesine yoğun hissedilen ve iki kişiyi ilgilendiren bir duygunun sonsuza kadar sürememesi, problemsiz ve pürüzsüz ilerleyememesi de en az onun varlığı kadar gerçek midir?
En ünlü filmlerin, romanların, şarkıların ve şiirlerin bilindik konusu olmuştur bu yüzden. Ve ''aşk'' kelimesi ''ayrılık'' ile özdeşleşmiştir sanki. Dikkat ettiniz mi hiç, tarihteki en ünlü aşklar ayrılıklarla bitimlenmiştir. Ve ne gariptir ki hep ayrılıkla biten aşklar merak edilmiş, dilden dile dolanıp günümüze kadar ulaşmıştır. Sorunsuz ve mutlulukla biten bir aşktan kime ne? Evet, galiba gerçek aşk, birtakım acılardan, pürüzlerden, ayrılıklardan, belki ihanetlerden geçmiş olmalı ki çağlar boyu yaşasın. Bu da böylesi inanılmaz bir gerçektir bana göre...
Ayrılık ve aşk... Sanki ”Aşkın Kanunu”...
Bir gün olup da, yüreğinizin derinlerinde bir yerde bir şeyler yavaş yavaş kanıyorsa, heyecanla çarpan yüreğinizi kızgın bir hançer dağlamaya ve derinden sızlatmaya başlamışsa; acıların en büyüğü oluyor o yaşanan. Sevgilinin tatlı bir tebessümü ya da sözüyle göklerde uçup yıldızları kucaklıyor gibiyken, gördüğünüz o rüya sadece bir kabus oluyor artık geceyi gündüze karıştıran.
Aşkı başlı başına bir filme benzetebiliriz. Başrollerinde iki kişinin rol aldığı ve konusu delicesine yaşanan bir sevda olan bir film. Sonu mutlulukla bitiyorsa problem yok...
İki seven ömürlerinin sonuna kadar birlikte oluyor zaten...
Peki ya yine ''ayrılık'' ile bitimlenmişse?
O zaman da yaşananlar bir film gibi geride kalıyor ve bir daha silinmemek üzere kalplerin en derin köşesine kazınıyor acıyla.
Aşk başladığında ''Motor!'' veya ''Sahne!'' denmiyor belki. Ama bir zamanlar birbirini delicesine seven iki kalp, ayrılırken iki ayrı kapıdan selam bile vermeden çekilip sahneyi terk ediyor.
Perdeler hüzünle iniyor. Sahne bir biçimde kararıyor...
Ve film sona eriyor...
* * * * *
Not: Bu yazımı okuyup yorum yapan sevgili godsyndrome yapmış olduğu iki yorumuna rağmen net anlayamadığımı belirtmem üzerine blogunda konuyla ilgili çok güzel bir yazı yazmış. Kendisine teşekkür ediyor ve okumanızı öneriyorum:)

İşte bana anlatılan hikayede pandoranın kutusundan çıkan en büyük kötülük aşktı:)
YanıtlaSilEee? Ama sadece hikayeyi anlatan sana öyle demiş.Sen gözünle gördün mü?
YanıtlaSilPeki senin başına geldiğinde de kötülüğe benziyor muydu?
Yoksa aşkı hiç yaşayamadan korkuttular mı seni? :))
Ya,ciddi mi Padora'nın kutusundan çıkan kötülüklerden birinin adı AŞK'mış.
Godsyndrome !! Keşke biraz daha detay yazsaydın.Ne bu acele ya? :(
Benim aşk hikayem pandoradan ziyade Dr.Frankenstein hikayesi gibi:) Diğer mevzuya gelirsek Valla pandoranın kutusundan çıkanların kalem kalem kaydını tutmadım ama ben pandora olsam ilk aşkı koyardım.Orjinal öyküde olmasa da benim uyarlamamda aşk ilk sırada:))
YanıtlaSilYine net anlamadım ama :)))
YanıtlaSilAşk senin için korku filmine benziyor..Bunu mu demek istedin acaba?
Pandoranın kutusundan ilk önce çıkarsa n'olcak?Dünyayı kötülük ve korku mu saracak? :))
Seni kızın biri aşktan korkutmuş belli :DD
ben bundan bi yazı konusu çıkartır meramımı anlatırım,aklındaki sorulara ordan cevap vereyim.
YanıtlaSilSüpper bir fikir..
YanıtlaSilÇok ciddiyim..Esprili yaz ama yine.
İç Anadolu şivesi ile süsle mümkünse :))))
Uzun zaman önce bi yerlerde kücük bi yazı görmüştüm aklımda kalmış belli hatta beynime kazınmış.Yazıyı okuyuncada cıkıp geldi kendileri
YanıtlaSilA cıya
Ş ikayetsiz
K atlanmak
diye tabir edilmişti.Sanırım dogru!
Minik kuzum hoşgeldin :))
YanıtlaSilSüpersin sen ya..!!
Kim bulduysa şahane bulmuş o akrostişi..
Ne kadar da doğru değil mi?
Çok teşekkür ederim sana benim akıllı kuzucuğum..Renk kattı yazdıkların.
Öptüm kuzu yanaklarından :))
Aslında kasımımpatım şöylede bi durum var aşk ayrılıkla özleşleşmiş olsada o ayrılıgı yaşamakta mutlu edebiliyo insanı:)
YanıtlaSilbende öptüm kocaman seviyorum seni cook :)
Ben de seni seviyorum çook my lamb :))
YanıtlaSilÇok kocaman öptüm bir de yine :))
Film hep sona eriyor. Aşk sürekli bir halde olsa insan hayatını idame ettiremez bence. Zamanla daha güveli bir limana sevgiye dönüşüyor. Ya da bitiveriyor dediğin gibi. Ama yaşananlar, bize kalan anılar, nasıl sonuçlanmış olursa olsun çok değerli...
YanıtlaSil"Farklı cinslerden iki eşit insanın görevi olarak tanımladığımız aşk, iki bireyin bedensel ve düşünsel yönlerden birbirlerini çekmesini, başkalarını dışlamasını ve birbirlerine karşı mutlak bir teslimiyetle yaklaşmalarını içerir"
YanıtlaSilAvusturyalı üstat psikolog Alfred Adler'in aşk yorumu buymuş. Benim içinse, biraz daha basit bir şeydir : Aşk, yazı yazmak gibidir; öğretilmez, öğrenilir. Aşk'ı anlatamazsın, aşık olduğunu anlarsın sadece.
Sevgili parpali,
YanıtlaSilO kadar doğru ki şu sözlerin.
Aşkın hızı altı ayda kesiliyor, diye duymuştum ben de.Sürekli bir halde olması mümkün değil elbet ve dediğin gibi sevgiye dönüşüyor.
Filmin sona erme durumunda ise yaşananların iz bırakması kesin.
Yaşanan her neyse değerli bulman ise çok takdir edilesi ..
Sevgilerimle.
Alfred Adler'in aşkı tarifi gayet güzelmiş ama ''başkalarını dışlamak''tabiri hoşuma gitmedi sevgili hiçkimse..
YanıtlaSilSenin şahsi fikirlerine saygım var ama ''yazı yazmak''öğretiliyor mu öğreniliyor mu karar veremedim.
Ama ben yazıda aşkı anlatıyorum.Neden ''anlatamazsın'' dedin ki? :)
Sen aşık oldun ve anladın o zaman.Herhalde hayatında ya da bünyende bir takım değişiklikler olmuştur.Bunu yadsıyamazsın.
Ee,o zaman yazmaya kalkarsan aşkın tarifi işte.Okey? :))
Şey, aslında benim söylemek istediğim, bir formül tanımının olmaması ve herkese göre değişebilen bir "şey" olmasıydı. Yani, aşk=1+1=1 gibi bir formülü yoktur.
YanıtlaSilBilmiyorum, kimseyi üzmek istemem. Ama pek başarılı değilim galiba insanları üzmemede :(
Sevgili hiçkimse,
YanıtlaSilAnladım aslında ben senin ne demek istediğini..
Ama yine de tarif edilebilir,anlamında tebessüm koydum :)
''...tarifi kişiden kişiye değişen hislerin,yoğun bir biçemde kişiyi etkisi altına alması,diyebiliriz aşk için..'' demişim ben yazıda,bak.
Yani seninle aynı fikirdeyim.
Üzülmedim,kırılmadım merak etme :)Sorun yok yani..
Hatta haklısın,çok net bir tarifi olsa herkes o tarife uygun yaşasaydı aşkı,ayrılıklar da olmazdı belki :D