15/06/2011

Özür-Kabahat Meselesi

Osmanlı Döneminde saraydaki danışmanlardan biri olan İncili Çavuş'a padişah; ''Bre Çavuş, canım sıkılıyor bugün. Şu 'özrü kabahatinden büyük olmak' nasıl bir şey, bana anlatsana!'' der.

İncili Çavuş biraz süre ister. Düşünür, düşünür ve ertesi gün kaftanıyla sarayın merdivenlerinden inmekte olan padişahı arkasından yakalayıp kalçasına sıkı bir çimdik atar.
Padişah öfkeyle: ''Bre densiz! Ne bu cüret!'' diye bağırır. İncili;
'' Affedin Hünkârım! Sizi Hanım Sultan zannettim!'' der. Padişah köpükler saçarak: ''Tez kellesini vurun!'' diye gürler. İncili Çavuş: ''Durun padişahım!! Hani anlatmamı istemiştiniz. 'Özrü kabahatinden büyük olmak' işte böyle bir şey!'' diyerek kellesini zor kurtarır.

Birçoğunuzun bildiği bu hikâyenin, yani özrü kabahatinden büyük olmanın da versiyonları çıktı. Kusurlu halini, ne yaptığını gayet iyi bilmek, fakat ''hayali bir senaryo ile ortaya çıkıp karşıdaki masumu kündeye getirip yere indirmek, zor duruma sokmak amaçlı; kendini böylesi korkunç bir tarzla haklı gösterip yüceltmek'' sevdası.
Özetle; özrünü haksızlık ve yalanlarla kapatarak üste çıkma hastalığı...

Ancak çekirge sadece bir kez sıçrar.
İkincisini sıçrayamaz bile...
Tepetaklak olur...