Sağlığa zararlı, kanserojen gıdalarla ilgili ne yapmamız gerektiği konusunda iyice zorlanmaya başladık artık...
Gün geçmiyor ki gıda terörüyle ilgili yeni bir haber gündeme düşmesin. Yumurta sarılarının tavuk yemlerine katılan kimyasallarla istenilen renge ulaştığı, tavuk etinde ve karaciğerinde arsenik bulunduğu, modern buğdayla yapılan ekmeğin çok tehlikeli olduğu, hatta ekmeğin de sigara bırakır gibi aniden bırakılması gerektiğine benzer can sıkıcı haberler yine peş peşeydi...
Peki onca insan doğal tavuğu, köy yumurtasını, doğal buğdaydan yapılmış ekmeği nereden bulacaktı? Konuyla ilgili çözüm üretmek, örneğin devletle işbirliğine gitmek yerine; yediğimiz içtiğimiz ne varsa ''ölümcül'' olduğunu söylemek can sıkmaktan, insanları daimi biçimde kahretmekten başka ne işe yarıyordu?
Bozulmaması, küflenmemesi için her şeye kimyasal katıldığı sürekli tekrar ediliyordu ki bunu ben maydanozda bile farketmiştim. Yazın pazarda sergi açmış köylü kadından aldığım maydanozlar eve geldiğimde acayip ilaç kokuyordu. Hangi köy yumurtasından, tavuğundan, sebzesinden, maydanozundan bahsediliyordu? Besbelli köylüler de kendi aralarında kimyasal ilaç yarışına girmişlerdi. Üstelik kullandıkları dozun bilincinde de değillerdi. Doğal olan hiçbir şey kalmamış mıydı?
Tüm bunlar aklımı kurcalarken elden gelebildiği kadar çözüm aramalıydı...
Keşke küçük de olsa bir bahçemiz, içinde (free lunch) tavuklarımız, taze köy yumurtalarımız, kimyasal katılmamış sebze ve meyvelerimiz olsaydı. Bu ne yazık ki -acilen gerçekleşmeyi bekleyen- bir hayal olarak kalacaktı.
Balkonun köşesindeki büyük saksıda çiçeğe ne gerek vardı? O artık nane, maydanoz, taze soğan yetiştirmek üzere oradaydı. Maydanozların büyümesi için üç ay beklemek inanılmazdı. Demek ki çabuk büyüsün diye ilaç katıyorlardı. O kadarcık yerde her daim iki bağ maydanoz, iki bağ nane, yeteri kadar taze soğana sahip olmak ne güzeldi. Minicik bahçem şahaneydi!
Tam buğday unu alıp evde ekmeğini sürekli kendi yapabilirdi insan.
Aynı undan kahvaltı için lezzetli çörekler pişirmek hiç de zor değildi...
Kakulenin şifaları öğrenilip şaşırılmıştı. Bundan sonra sık kullanılacaktı.
Ev yapımı kakuleli kahvenin tadı ne kadar da harikaydı...
Her derde deva kış meyvelerinden bol bol yenecek, mümkün mertebe sağlıklı olunacaktı...
Kısa bir süre önce yemek fabrikası, üretimhane, restoran benzeri yerlerde çalışan gıda mühendislerinin uyarılarıyla ilgili dehşet verici bir yazı okunmuştu. Mühendisler çok iğrenç bir sistemin içinde olduklarını anlatıyor, denetimlerin artırılması ve rüşvetin önüne geçilmesi için haykırıyorlardı. İçlerinde, denetim sırasında ''Herhangi bir usulsüzlük yok'' demeleri için baskı gördüklerini, aksi takdirde işten çıkarılma tehdidiyle karşılaştıklarını söyleyenler vardı.
Söz konusu olan belirli bir şehir ya da bölge de değil, ''Türkiye genelinde'' çalışan gıda mühendislerinin haykırışıydı!
Çalıştıkları firmalarda yapılan usulsüzlükler inanılır gibi değildi. Reçellere toz kimyasal karıştırmak, küflenmiş sucukları yeni bir işlemden geçirip piyasaya sürmek, denetimden geçecek hazır yemek şirketi numunelerine kokusuz çamaşır suyu ekleyip mikropları öldürmek, yarı fiyata alınmış bozuk tavuk butlarını soslayıp baharatlayıp fırında tavuk olarak satışa sunmak gibi akıl almayacak sayısız sahtekârlıktan bahsediyorlardı.
İş başvurusunda direkt ''İyi yalan söyleyebilir misin?'' diye sorulduğunu, ''Hayır'' dendiğinde işi kaybettiğini söyleyenlerin yanı sıra, mesleği gereği itiraz etmesine rağmen patronun üzerine yürüdüğünü anlatanlar vardı.
Gıda mühendisleri bütün rezilliği anlatmıştı (Bkz).
Yüzde yüz emin olunmayan yerlerden asla ve asla yiyecek-içecek alışverişi yapılmayacaktı...
* * *
EK:
Minik bahçemdeki yeşillikler hiçbir bozulma olmadan tüm tazeliğiyle ürün vermeye devam ediyor.
(5 Mart 2016 14:55 itibariyle manzara aşağıda.)
Sadece naneler yaprak döktü, aralarda dal halinde kaldılar.
Evin yeşil soğan ve maydanoz ihtiyacını karşılamaya yetiyorlar.
Kullandığım soğanların yerine yenilerini dikiyorum. Maydanozlar ise kopardıkça daha gürleşiyorlar.
Bu uygulamayı çok sevdim, hep sürdüreceğim :)
Gün geçmiyor ki gıda terörüyle ilgili yeni bir haber gündeme düşmesin. Yumurta sarılarının tavuk yemlerine katılan kimyasallarla istenilen renge ulaştığı, tavuk etinde ve karaciğerinde arsenik bulunduğu, modern buğdayla yapılan ekmeğin çok tehlikeli olduğu, hatta ekmeğin de sigara bırakır gibi aniden bırakılması gerektiğine benzer can sıkıcı haberler yine peş peşeydi...
Peki onca insan doğal tavuğu, köy yumurtasını, doğal buğdaydan yapılmış ekmeği nereden bulacaktı? Konuyla ilgili çözüm üretmek, örneğin devletle işbirliğine gitmek yerine; yediğimiz içtiğimiz ne varsa ''ölümcül'' olduğunu söylemek can sıkmaktan, insanları daimi biçimde kahretmekten başka ne işe yarıyordu?
Bozulmaması, küflenmemesi için her şeye kimyasal katıldığı sürekli tekrar ediliyordu ki bunu ben maydanozda bile farketmiştim. Yazın pazarda sergi açmış köylü kadından aldığım maydanozlar eve geldiğimde acayip ilaç kokuyordu. Hangi köy yumurtasından, tavuğundan, sebzesinden, maydanozundan bahsediliyordu? Besbelli köylüler de kendi aralarında kimyasal ilaç yarışına girmişlerdi. Üstelik kullandıkları dozun bilincinde de değillerdi. Doğal olan hiçbir şey kalmamış mıydı?
Tüm bunlar aklımı kurcalarken elden gelebildiği kadar çözüm aramalıydı...
Keşke küçük de olsa bir bahçemiz, içinde (free lunch) tavuklarımız, taze köy yumurtalarımız, kimyasal katılmamış sebze ve meyvelerimiz olsaydı. Bu ne yazık ki -acilen gerçekleşmeyi bekleyen- bir hayal olarak kalacaktı.
Balkonun köşesindeki büyük saksıda çiçeğe ne gerek vardı? O artık nane, maydanoz, taze soğan yetiştirmek üzere oradaydı. Maydanozların büyümesi için üç ay beklemek inanılmazdı. Demek ki çabuk büyüsün diye ilaç katıyorlardı. O kadarcık yerde her daim iki bağ maydanoz, iki bağ nane, yeteri kadar taze soğana sahip olmak ne güzeldi. Minicik bahçem şahaneydi!
Aynı undan kahvaltı için lezzetli çörekler pişirmek hiç de zor değildi...
Ev yapımı kakuleli kahvenin tadı ne kadar da harikaydı...
Kısa bir süre önce yemek fabrikası, üretimhane, restoran benzeri yerlerde çalışan gıda mühendislerinin uyarılarıyla ilgili dehşet verici bir yazı okunmuştu. Mühendisler çok iğrenç bir sistemin içinde olduklarını anlatıyor, denetimlerin artırılması ve rüşvetin önüne geçilmesi için haykırıyorlardı. İçlerinde, denetim sırasında ''Herhangi bir usulsüzlük yok'' demeleri için baskı gördüklerini, aksi takdirde işten çıkarılma tehdidiyle karşılaştıklarını söyleyenler vardı.
Söz konusu olan belirli bir şehir ya da bölge de değil, ''Türkiye genelinde'' çalışan gıda mühendislerinin haykırışıydı!
Çalıştıkları firmalarda yapılan usulsüzlükler inanılır gibi değildi. Reçellere toz kimyasal karıştırmak, küflenmiş sucukları yeni bir işlemden geçirip piyasaya sürmek, denetimden geçecek hazır yemek şirketi numunelerine kokusuz çamaşır suyu ekleyip mikropları öldürmek, yarı fiyata alınmış bozuk tavuk butlarını soslayıp baharatlayıp fırında tavuk olarak satışa sunmak gibi akıl almayacak sayısız sahtekârlıktan bahsediyorlardı.
İş başvurusunda direkt ''İyi yalan söyleyebilir misin?'' diye sorulduğunu, ''Hayır'' dendiğinde işi kaybettiğini söyleyenlerin yanı sıra, mesleği gereği itiraz etmesine rağmen patronun üzerine yürüdüğünü anlatanlar vardı.
Gıda mühendisleri bütün rezilliği anlatmıştı (Bkz).
Yüzde yüz emin olunmayan yerlerden asla ve asla yiyecek-içecek alışverişi yapılmayacaktı...
EK:
Minik bahçemdeki yeşillikler hiçbir bozulma olmadan tüm tazeliğiyle ürün vermeye devam ediyor.
(5 Mart 2016 14:55 itibariyle manzara aşağıda.)
Sadece naneler yaprak döktü, aralarda dal halinde kaldılar.
Evin yeşil soğan ve maydanoz ihtiyacını karşılamaya yetiyorlar.
Kullandığım soğanların yerine yenilerini dikiyorum. Maydanozlar ise kopardıkça daha gürleşiyorlar.
Bu uygulamayı çok sevdim, hep sürdüreceğim :)
He he....tabii tabii.... aynen öyle olacakti.
YanıtlaSilZavalli insanlar, tüketiciler. Hadi parasi cok olan yine biraz daha kaliteli gidalar almalari mümkün, ya alamayanlar? Sagliksiz sagliksiz, icinde ne idügü belirsiz seylerin oldugu gidalari alip yemek zorundalar... okadar üzücü ki....
Biraz daha kaliteli gıda aldığını da zannetmesin bence hiç kimse.
SilGıda mühendisi çalıştıran büyük firmalarda bile ne yolsuzluklar yapılıyor. Allah korkusu kalmamış, gözlerini para hırsı bürümüş. Yiyenler hastalanacakmış ölecekmiş kimin umrumda?
Resmen GIDA TERÖRÜ bunun adı!
Kesinlikle katılıyorum. Emin olmadığınız hiç bir yerden alış veriş yapmamalı. Evde ne kadar yiyeceğinizi üretebiliyorsanız; bugünkü iş koşulları buna ne kadar müsait?! O kadar gıda kontrolü elinizde olup sağlığınızı koruyabiliyorsunuz. Eminim o kakuleli kahve de pek leziz olmuştur. Şimdi pek yapmasam da bir dönem sürekli kakuleli kahve içiyordum.
YanıtlaSilTüm sistemlerimizin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gıda mühendislerinn yaşadığı süreçler farklı sektörlerde farklı şekillerde işlemekte. Sağlık sektöründe de performans illetinin bizim üzerimizdeki etkileri gibi...
Hepimiz bir araya gelmedikten sonra süreçten pek ümitli değilim.
Evde ürettiklerimizin bile %100 sağlıklı olabilmesi biraz zor. Çünkü kullandığımız hammaddeler ne kadar doğal? Misal; piyasadaki yumurtalarla kek, börek vb yapmak ne kadar sağlıklı? Evde yapmak hazır gıdaların ''ölümcül'' tehlikelerinden kurtulmak, kendi koşullarımızla hiç değilse taze ve temiz olana ulaşmak, en çok da tehlikeleri asgariye indirmek demek maalesef.
SilKakulenin o kadar çok faydası var ki. Kansere karşı çok etkinmiş. Özellikle lösemi için öneriliyor. Çiğnendiği takdirde ağız kokusunu geçiren en etkili bitki olduğu söyleniyor. Kahve kakuleyle pek leziz oluyor, haklısın :)
Hepimizin bir araya gelmesi zor gerçekten. Toplumsal sorunlar için öncelikle sivil toplum örgütleri oluşmalı öncelikle.
Bahçeye bayıldım.
YanıtlaSilO kadar temelim ki, benim de kafamda bunlar olmasına rağmen yapmıyorum.
Ayrıca gıda mühlerinin anlattıklarından haberdar değildim.
Şimdi kakuleye geçiyorum.
Bir de zerdeçal var, yanıma almayı unuttuğumu hatırladım.
O kadarcık bahçe beni şaşırtıcı biçimde mutlu ediyor. Kullanacağım kadar, taze taze toplamak, kopardıkça yeni yaprakların filiz vermesini, köklerin daha da gürleştiğini görmek sevinç vesilesi:) Kaç kez patates salatası, kısır yaptım bilsen. Nefis oldu. O yaşlı köylü kadının sayesinde bunlar. O ne biçim maydanozdu ya. Hiç aklımdan çıkmıyor :(
SilKakule tohumlarını rahatlıkla çiğneyebilirsin. Hem ilaç niyetine hem ferahlık veriyor. Artı; nefesin uzun süre mis gibi kokuyor. Toz zerdeçal kullanmıştım bir ara. Yine almak lazım.
Zavallı gıda mühendisleri korkuluk niyetine işe alınıyormuş sorma :(
Ne yazık pek çok şeye güven duymamayı, kuşkulanmayı öğrendik. Ancak sanıyorum Anadolu'da yaşayanlar biraz daha şanslılar. Yöresel pazarlardan daha taze ve ucuz ürün alma imkanları var. Ama dikkat edilmezse, titiz davranılmazsa hile, aldatma her yerde var. Süt kaynarken içine margarin katıp tereyağı adıyla satanlar olduğu söyleniyor.
YanıtlaSilYaylada bir bahçede kendi sebzemizi yetiştiriyoruz. Gerçekten çok zevkli bir uğraş.Şehirde balkonda biraz zor oluyor. İyi bir tüketici olmak, seçici olmak keşke ilkokuldan itibaren öğretilse."Son kullanma tarihi" çoğu kişi tarafından incelenmiyor. Yanlış karışımlarla satılan içkilerden kaç kişi öldü. Hala ölümler sürüyor, denetim eksikliği var.
Hatta nefret etmeyi, tiksinmeyi, yanından bile geçmemeyi öğrendik, öğrettiler sağolsunlar. Tavuk örneğin. Son 1 yıldır bizim eve 2 kez girmiştir. Girenler de güya organik diye satılanlardan. Köy tavuğu tadını bilenlerden biri olarak alâkası bile olmadığını söyleyebilirim. Şimdi de yumurta iöyle oldu.
SilYöresel pazarlarda çok ucuza markası ve ne olduğu meçhul salam-sucuk, şekerleme vb satılıyor dikkat ettiyseniz. Başında kilo kilo tarttıranlar var. Büyük ihtimalle merdiven altı imalatı hepsi. Tıpkı sahte rakıda olduğu gibi denetim eksikliği var. Yazık bu halka. Ucuz diye ölümü bile göze alıyorlar adeta :(
Her şey o kadar çığırından çıktı ki, ben artık insanların sağlıksız şeyler yiye yiye farklı bir evrim süreci yaşayacağını ve bağışıklık kazanacağını umuyorum aşırı bir iyimserlikle.
YanıtlaSilŞimdiden evrilmeye başladılar zaten. Umarım bağışıklık olayı da dediğiniz gibi olsun :)
SilBirkaç kez okuduğum yazınıza ve yorumlara aynen katılıyorum. Serbest piyasa koşullarında rekabet ve çok kâr etme isteği, denetleme mekanizmasının yetersizliği, veya sisteme entegre olmasının yarattığı olumsuz koşullar... deveye sormuşlar neden boynun eğri misali kapitalist sistemin getirileri!.. çok sıkı devlet yaptırımları diyeceğim de nasıl, nerem doğru ki derler... kim uygulayacak?
YanıtlaSilÇok güncel ve önemli bir konu, teşekkür eder, güzel bir Pazar günü dilerim. dostlukla...
Uygulayan yok gerçekten. Uygulamalar kişisel çıkarlar doğrultusunda ve kılıfına uydurarak gerçekleşiyor. Hayatın her alanında bunu yaşıyoruz. Sisteme ait pek çok alanda birçok şey göstermelik, Bir taraftan doğa katlediliyor. Dünya hızla tüketiliyor. Hepsinin dayandığı nokta; para hırsı ve doyumsuzluk. Bizler zorunlu itaatkarlar olarak çarkın dişlileri arasında kaybolup gidiyoruz. Gözlerimizin önünde geleceğe dair umutsuz bir tablo ...
SilDeğerli yorumunuz için ben teşekkür eder, huzurlu bir hafta dilerim.
Dostlukla...
Yalova'daki bahçemi çok özlüyorum. Sabah yürüyüş dönüşü topladığım domates biber salatalıkla kahvaltı hazırlamayı, fasülye,patlıcan, kabakla yemek pişirmeyi. Salatalığın üzerindeki minik dikenleri unutmuştum p zamana kadar. Hele o domatesin deli kokusu.
YanıtlaSilAh ben de çok özlüyorum. Mis gibi olur hepsi, bilirim. Lise bitene kadar bahçeli bir evde büyüdüm ben de. Yazın özellikle pazara hiç çıkılmazdı. Kahvaltıdaki o mis domatesler, incecik çıtır çıtır biberler ve salatalıklar. Şahane sebze yemekleri, zeytinyağlı fasulye özellikle...
Sil