''Ben değil fotoğraflarım tatilde'' diye bir başlığa (hashtag) rastlamıştım. Bu ironik başlık pandemi öncesi çektiğiniz fakat yayımlama fırsatı bulamadığınız fotoğraflar için kullanılmaktaydı. Günübirlik kısa yolculuklar dışında fazla uzağa kıpırdayamadığımız bu dönemde benim de aklıma Anadolu Medeniyetleri Müzesi serisinin yayımlayamadığım son bölümü ve ''Taş Eserler Salonu'' fotoğraflarım geldi.
Ankara'da bulunan Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Osmanlı Devrinden kalma iki yapıdan oluşuyor. Oldukça geniş bir alanda yarı açık bir müze olarak son şeklini 1968 yılında alan bu görkemli müzedeki eserler kronolojik bir sırayla sergileniyor. 1997'de Avrupa'da Yılın Müzesi seçilen müze, seçkin ve geniş çaplı koleksiyonları ile dünyanın en saygın müzeleri arasında.
Hitit İmparatorluk Dönemi Alacahöyük kabartmaları (M.Ö. 14. yüzyıl), Geç Hitit Beylikleri Dönemi taş kabartmaları (MÖ 1200-700), Malatya, Kargamış, Sakçagözü, Zincirli gibi beyliklerden gelen eserler, Frig kabartmaları (MÖ 1200-700) ise Ankara civarında bulunmuş olanlar ile temsil ediliyor.
Heykeltıraşlığın mimari ile kaynaştığı Hitit sanatında özellikle kapı girişleri yarı heykel biçimde hayvan kabartmaları ile anıtsal yapıların ön cephelerinin alt kısımları ise “ortostat” olarak isimlendirilen kabartmalı taş bloklarla kaplanmış. Benzer bloklar Friglerde mezar girişlerini süslemiş. Elinde nar bulunan boynuzlu “Tanrıça Kubaba” ortostatı ile Asur etkisinde yapılmış “Kral Mutallu” heykeli mutlaka görülmesi gereken Geç Hitit Dönemi taş eserlerinden.
Hepat gibi Frigler tarafından da benimsenmiş olan Kubaba, zamanla Kibele adını almış ve tüm Anadolu'da saygı görmüş bir Hitit Tanrıçası. Hititler gündelik yaşamlarında neredeyse her şeyi taşa kazımışlar. İşte Paleolitik Çağ’dan Osmanlı Dönemine kadar oldukça geniş bir tarih aralığında eserler barındıran Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin ortostatları (taş kabartmaları)ndan örnekler:
Asur Kralı Mutallu - Hitit Dönemi MÖ 1200- 700 Malatya/Arslantepe
Arslantepe'yi yönetmek üzere gönderilmiştir ve 2. Sargon'a bağlıdır. Malatya'dan çıkartılan heykelde omuzlarını kapatan uzun bir elbisesi ve sandaletleri var. Sol eliyle üzerindeki şalın uçlarını, sağ eliyle kılıç kabzası ya da kadeh tutmakta.
Hiyeroglifli kitabede tanrıların kendisine karşı kışkırtıldığı, fethettiği şehirler ve ganimetlerden tanrılara pay olarak verdiği, kudretli kral Tarhunza’yı ve diğer tanrıları ayağa kaldırdığını anlatıyor. Diğer satırlarda, insanların heykeller için adak sunmaları, şayet içlerinden kötü niyetli kişiler çıkarsa tanrılar tarafından cezalandırılmaları isteniyor.
Tanrıça Kubaba profilden tasvir edilmiş şekilde görülüyor. Göğsü üzerindeki elinde nar tutuyor. Başında ön kısmında tek boynuzu olan yüksek bir başlık var ve örgülü saçı omzuna inmiş. Maalesef hiyeroglifteki yazı anlaşılamamış.
Diğer medeniyetlerdeki adı Kybele, Kybebe, Matar, Meter
Kubabaf "Karkamış Kraliçesi" olarak bilinen Sümer kökenli tanrıça. Karkamış Krallığı'nın Hitit vasallığı altında bulunduğu dönemde krallığın ana tanrıçası olan Kubaba buradan farklı şehirlere de yayılmış. Yine profilden betimlenmiş olan tanrıça bu kez bir elinde nar, diğer elinde buğday başağı tutmakta. Başında uzun bir başlık olup örgü haldeki saçı yine omuz üzerinde kıvrılmış. Bazalttan yapılan tanrıçanın göğüsten alt tarafı kırık olduğundan restore edilmiş.
Bu ortostatta müzisyenler çok bariz betimlenmiş. Her ikisi de kısa kollu, geniş kemerli uzun elbiseli olan iki çalgıcıdan biri, sapında püskülü olan saz çalarken, diğeri iki adet flüt çalıyor. Küçük olan üçüncü figürün ellerinde kastanyetler(bir çeşit enstrüman) var. Sağdaki figürün elbisesi diğerlerininkinden kısa. Elleri başının üzerinde, parmak uçlarında dans ediyor.
Bu ortostatta yürüyen, başlarında yüksek başlık bulunan, uzun elbise giymiş üç kadının Tanrıça Kubaba’nın rahibeleri olduğu kabul edilmiş. Ön ve arkadaki figürler sağ ellerinde başak demeti tutmalarına rağmen ortadaki figürün sağ eli boş. Figürlerin üçünün de sol ellerinde asaya benzer nesne bulunuyor.
Aslantepe Ortostatı- Aslantepe/Malatya M.Ö.1200-700
Bu ortostatta içki ve kurban adama sahnesi betimleniyor. Tanrı figürünün üzerinde tanrı sembolü var. Tanrı figürü belinde kılıçla arabada. Aynı tanrı, ortada elinde bir yıldırım demetiyle betimlenmiş. Sağdaki kral, tanrıya içki sunuyor. Üzerinde “Büyük, güçlü Kral Sulumeli“ yazıyor. Arkasında tanrıya kurban edilecek boğayı tutan bir hizmetkâr var. Geç Hitit dönemine ait bir ortostat.
Betimlemede kralın tanrılara içki ve kurban adama sahnesi bulunuyor. Kral, karşısındaki elinde yıldırım demeti tutan kanatlı ay tanrısına, arkasında bulunan kraliçe de elinde uzun bir asa tutan güneş tanrıçasına sunu yapmakta. Kralın sol eli, ibadet eder pozisyonda.
Müzenin bahçesinde de bir hayli eser var...
Kalın sağlıcakla...
Merhabalar.
YanıtlaSilAnadolu medeniyetler Müzesi'ni ben de ziyaret etmiştim. Etkilenmemek ve tarihin güzellikleri arasında kalan o medeniyetler karşısında hayret etmemek mümkün değil. Çok güzel, yararlı ve anlamlı bir paylaşım olmuş. Elinize, emeğinize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Merhaba,
SilKatılıyorum. Şu kesin ki; ülkemizde bulunan müzeler içinde açık ara en kapsamlı ve en etkileyici olanı. Söylediğiniz şekilde ben de hayretler içinde kalmış, kategoriler arasında tekrar tekrar dolaşmış, ertesi gün bir kez daha gitmiştim.
Müzeyi gezip görmüş biri olarak yazıyı beğenmenizden mutlu oldum. Çok teşekkür ederim. Sizin de yüreğinize sağlık. Sağlık, huzur ve keyifle dolu bir hafta diliyorum.
Selam ve saygılarımla
Fotoğraflarım tatilde çok hoş. Bilgilenmiş oldum çünkü yazdığım ve yazmakta olduğum bir yazı bilinçsizce de olsa bu kapsamda. Çağa uygun bir iş üzerindeymişim ve bir karşılığı varmış yaptığımın, sevindim.:) Hititler'in ve Sümerler'in hastası biri olarak kocaman bir ayıbımı da burada ifşa edeyim. Halamın evine arabayla 12 dakika mesafedeki müzeye Ankara su yolu olmasına rağmen gitmedim henüz, blog dostlarım rehberliğinde geziyorum, teşekkür ederim:)
YanıtlaSilBence de çok hoş. Sırf o başlığı gördüğüm için bu yazıyı yazmak aklıma geldi benim de, sormayın:) Size de yazarken rastlamış, isabet olmuş. Demek ki böyle bir başlık gerekliymiş biz hepimiz, yani corona mağdurları için. Yok aslında birbirimizden farkımız:) Çağa uygun o yazıyı merak ettim doğrusu.
SilBu konuyla ilgili daha kocaman bir ayıbım olduğunu ben de ifşa edeyim o halde. Üniversiteyi Ankara'da okuduğum halde bir kez bile gitmek aklıma gelmemişti bu müzeye. Yıllar sonra gördüğümde o kadar utandım ki kendimden. Ulus taraflarına pek gitmemiş olmam etkendi sanırım. Biraz da tırmanmak gerekiyor ama değiyor doğrusu. Ne demek, rica ederim. Dilerseniz ''Anadolu Medeniyetleri Müzesi'' etiketini tıkladığınızda diğer bölümlerin yazı ve fotoğraflarına da ulaşabilirsiniz.
2012 yılında Ankara'da gezme imkanı bulduğum müzelerden biriydi ve ilgimi fazlası ile çeken bir yer olmuştu. Güzel bir anlatım ve fotoğraflar eşliğinde anılarımı tekrar canlandırmış oldum, teşekkürler:-) Mutlu bir haftasonu dilerim.
YanıtlaSilİlgi çekmeyecek gibi değil ki. Loş ışıklandırmanın altındaki gizemli bir ortamda adeta gezdiğiniz bölümün yaşandığı çağa ışınlanıyorsunuz. O eserlerin güzelliği inanılır gibi değil. Bu bir yazı dizisiydi ve böylece aradan birkaç yıl geçse de son bölümünü yazmış, yayımlamış oldum. Tesadüfe bakın ki içinde bulunduğumuz yıl 1921 yılında kurulan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin 100'üncü kuruluş yıldönümü.
SilÇok teşekkürler. Ben de sizin için keyifli, mutlu bir hafta dilerim:)
Evet, ya. Hashtag çok güzeldi. Ben de sık sık tatil/gezi fotoğraflarıma takılı kalıyorum zaten, hasretle. Ara ara da paylaşmak lazım. Ben şahsen o türden paylaşımları keyifle okuyorum. Sen de iyi yapıyorsun Ausecim:)
YanıtlaSilZarif ziyaretim ve güzel kelimelerinin her biri için ayrı teşekkür ediyorum. Benden de kocaman sevgiler..💖💖🙏