21/12/2011

Tanrılar Tanrısı


Yağmur çiseliyor yine. Odayı klasiklerden ''Vivaldi 4 Mevsim'' dolduruyor.
Camın önüne yaklaşıp, çoktandır güneşten nasibini alamadığı için kiremit rengine dönüşen sokağı inceliyorum. 

Ortalıkta garip bir sessizlik hakim...
Az ileride, yapraklarını döküp tuhaf bir renge bürünmüş bir iğde ağacı var. Onunla göz göze geliyorum.
Utangaç bir tebessüm yerleşiyor yüzüne. Rüzgârın etkisiyle, sanki reverans halleri oluşuyor üzerinde.
Hemen karşıda kurşuni zeytin ağaçları var. Onlar da aynı etkiyle selam duruyor.
Bir beklenen var gibi...

Tam o an Vivaldi'nin dört mevsimi betimleyen ezgileri iğde çiçeği, zeytin ve defne kokularıyla harmanlanıyor.
Dört mevsim hızla aşılıp çağlar, çağlar ötesine uzanan sihirli mavi bir ışık dolanıyor orta yerde.
Ve görünmeyen bir el her yeri, her şeyi maviye boyuyor.
Uzaklardaki sıradağlara kadar görünen ne varsa mavi!
Yağmur bile mavi yağıyor...

Ya ben? Tüm evren maviyken, böylesine masmaviyken, ben de bir deniz olmalıyım şimdi.
Sesim, nefesim, ellerim, her şey mavi...
Gökyüzüyle birleşme vakti...

Birden ortalık kararıyor ve yeri göğü sarsan bir gökgürültüsü yankılanıyor!

Yıldırımdan yapılmış arabası ile binlerce yıl öncesinden kalma yontulara gizlenmiş Tanrıların Tanrısı, gökyüzünün ölümsüz tanrısı ZEUS çıkageliyor Olimpus Dağı'ndan...
Başında defne dallarından tacı, elinde yıldırımdan yapılmış asası...

''Kirlettiğiniz tüm renkleri umudun rengi maviye boyadım!'' diye gürlüyor Zeus...
''Şimşeklerle kutsadım ve size yeniden teslim ediyorum. Umudu besleyip büyütün. Tertemiz bir gökkuşağı ile sarmalayıp yeniden gökyüzüne bırakın!''

Ve diken diken olmuş mavi saçlarıyla Olimpus'a geri dönüyor...


* * *
Vivaldi henüz bitmişti...
Zeus'un gözlerimden hiç silinmeyen aksi
Gökkuşağının sekizinci rengiydi şimdi...
Beşinci bir mevsime girilmişti...

Antonio Vivaldi-Four Seasons(Winter)