Kendinizi bir yoklayın bakalım. Yaradılışınızı ve öz varlığınızı tam olarak yaşayabiliyor musunuz, yoksa başkalarının doğrularını yaşamaktan bir hayli törpülenmiş durumda mısınız?
Ya da şöyle diyelim: Size sunulanları zekânız, vicdanınız ve kalbinizi ortaya koyarak iç denetiminizden geçirip yeniden değerlendirebiliyor, en doğrusunu bulabiliyor musunuz?
Asırlardır sürmekte olan ve nesilden nesile aktarılan gelenekler, davranış kalıpları, alışkanlıklar, kimi insanların menfaatlerine göre şekillenenler, ''örf ve anane'' adı altında sunulanlar da var.
Kalın beton duvarlar gibi çevrelemiş dört bir yanımızı...
Kabul edelim ki toplumun her kesiminde davranışlarımıza, düşüncelerimize ve alışkanlıklarımıza yönelik güçlü bir baskı var. Bu baskı bir şeyleri kendi doğrularımızla keşfetmeye, aklımızın süzgecinden geçirmeye ya da yeni yollar açmaya kapalı tutuyor bizi.
Bunun adına ister ''bastırılmış kişilik'' deyin, ister ''dayatılanla yaşamak'', isterseniz ''sürü psikolojisi''. Hepsi uyar...
Özgüven törpülenmesi de diyebileceğimiz bu erozyon; başlangıç aşamasında çocukluk döneminde, yani her şartta büyüklerin haklı olduğu, her şeyin doğrusu(!) bilinen ve uygulanan, şayet karşı gelirseniz dışlanma nedeninizi oluşturacağınız aile ortamında gelişmeye başlıyor.
Okullarda, işyerlerinde, partilerde, gruplarda, derneklerde, kışlada, cemaatlerde de aynı şey söz konusu değil mi? Yine ''Başta bulunan büyükler, yöneticiler her şeyin en doğrusunu bilir'' zihniyetinden hareketle liderlere, yönetimlere, düşünce biçimlerine sınırsız itaat etme olayıdır bu.
Ülkemizdeki ideolojiler ve egemenliklerindeki hakim güçler de aynı zihniyettedir. İstenilen;
sorgusuz ve daimî itaattir. Nitekim, belirlenen sınırları aşanlar bölücü, irticacı, faşist, komünist, dinci vb. terimlerle anında yaftalanıp dışlanmaz mı?
Sağcı ya da solcu, hiç farketmez. Bence bu nedenledir insanların ülkemizde cezaevlerinde düşünce suçundan dolayı sürünmekte olduğu...
Peki ya, var olan onca haksızlığa, zulme, dayağa, işkenceye, kötü muameleye bu yüzden midir hepimizin sergilediği içler acısı, ortak duyarsız tavır?
Sürü psikolojisinin kör ve sağır eden hangi yanıdır bu?
Toplum olarak felç olmuş, bekliyor gibiyiz...
Her yanımıza kesikler atılmış, kanatılmış...
Prangalar vurulmuş...
Lal edilmişiz...
Ya da şöyle diyelim: Size sunulanları zekânız, vicdanınız ve kalbinizi ortaya koyarak iç denetiminizden geçirip yeniden değerlendirebiliyor, en doğrusunu bulabiliyor musunuz?
Asırlardır sürmekte olan ve nesilden nesile aktarılan gelenekler, davranış kalıpları, alışkanlıklar, kimi insanların menfaatlerine göre şekillenenler, ''örf ve anane'' adı altında sunulanlar da var.
Kalın beton duvarlar gibi çevrelemiş dört bir yanımızı...
Kabul edelim ki toplumun her kesiminde davranışlarımıza, düşüncelerimize ve alışkanlıklarımıza yönelik güçlü bir baskı var. Bu baskı bir şeyleri kendi doğrularımızla keşfetmeye, aklımızın süzgecinden geçirmeye ya da yeni yollar açmaya kapalı tutuyor bizi.
Bunun adına ister ''bastırılmış kişilik'' deyin, ister ''dayatılanla yaşamak'', isterseniz ''sürü psikolojisi''. Hepsi uyar...
Özgüven törpülenmesi de diyebileceğimiz bu erozyon; başlangıç aşamasında çocukluk döneminde, yani her şartta büyüklerin haklı olduğu, her şeyin doğrusu(!) bilinen ve uygulanan, şayet karşı gelirseniz dışlanma nedeninizi oluşturacağınız aile ortamında gelişmeye başlıyor.
Okullarda, işyerlerinde, partilerde, gruplarda, derneklerde, kışlada, cemaatlerde de aynı şey söz konusu değil mi? Yine ''Başta bulunan büyükler, yöneticiler her şeyin en doğrusunu bilir'' zihniyetinden hareketle liderlere, yönetimlere, düşünce biçimlerine sınırsız itaat etme olayıdır bu.
Ülkemizdeki ideolojiler ve egemenliklerindeki hakim güçler de aynı zihniyettedir. İstenilen;
sorgusuz ve daimî itaattir. Nitekim, belirlenen sınırları aşanlar bölücü, irticacı, faşist, komünist, dinci vb. terimlerle anında yaftalanıp dışlanmaz mı?
Sağcı ya da solcu, hiç farketmez. Bence bu nedenledir insanların ülkemizde cezaevlerinde düşünce suçundan dolayı sürünmekte olduğu...
Peki ya, var olan onca haksızlığa, zulme, dayağa, işkenceye, kötü muameleye bu yüzden midir hepimizin sergilediği içler acısı, ortak duyarsız tavır?
Sürü psikolojisinin kör ve sağır eden hangi yanıdır bu?
Toplum olarak felç olmuş, bekliyor gibiyiz...
Her yanımıza kesikler atılmış, kanatılmış...
Prangalar vurulmuş...
Lal edilmişiz...