İnsan olup da daha önceden görüp tanımadığı bir olgu karşısında ön yargıya düşmeyeni var mıdır?
Ön yargı öncelikle; gözümüze ulaşanlarla,
örneğin kişilerin giyim-kuşamları, jest ve mimikleri, olaylar karşısında verdikleri tepkilere ait görüntülerle bağlantılıdır...
Algıladığımız görüntüyle birlikte beynimizde birtakım imgeler oluşmaya başlar ve o anda elimizde olmadan, koşullanmış bir duygusal tutum içine gireriz.
Bu esnada gördüklerimizle ilgili yargılar zihnimize ince katmanlı bir inanç olarak resmolmaktadır.
Genelde beğenmediğimiz yönleri öne çıkardığımız, ancak beğenilerimizin de yer alabileceği, kesin hüküm vermekle vermemek arasındaki o ince çizgide oluşan inancın doğruluğundan emin olmak ya da olmamak... Nerede duracağına iyi karar vermek...
İşte bütün mesele bu!
Gerçek olup olmadığı bilmememize, elimizde herhangi bir kanıt olmamasına rağmen peşin hükme varmışsak ÖN YARGIdır adı. Dolayısıyla; olasılık bildiren bir yargıdan ya da tahminden bahsetmiyoruz.
Ön yargı için ''Olumlusu da olmakla birlikte genelde olumsuz ve eleştirel yaklaşımlarımızı kapsayan ve çoğunlukla yanılgıyla biten bir duygu'' diyebiliriz o halde.
Tesadüfen karşılaştığımız bir kişiden, yapılan bir sürprizden, gördüğümüz bir yenilikten, yaşadığımız bir deneyimden alınacak keyfi engelleyecek bir kusur, bir paranoya haline de girebilir kolaylıkla. Hayatı zehir edebilir.
O nedenle her koşulda zor da olsa geliştirmeye çabaladığımız bir güven duygusu barınmalı içimizde. Acımasızca yargılamak yerine anlamaya, dinlemeye çalışmak, nedenleri bilmek, olumlamaya yatkın olmak. Özellikle de; başkalarının ön yargılarına asla itibar etmemek!
Peki ya, ön yargılarımız yargısız infaza dönüşürse..?
Ormandaki kulübesinde yalnız yaşayan, kocası yeni ölmüş hamile bir kadın, odun toplamaya gittiği günlerden birinde yaralı bir gelincik görür. Acıyıp evine getirir ve beslemeye başlar.
Gelincik öyle evcilleşir ki, kadınla bütünleşip yanından hiç ayrılmaz hale girer.
Bir-iki ay sonra doğum yapar kadın...
Tek başına yaşam mücadelesi vermek ve bebeğine bakmak zorundadır.
Aradan günler geçer. Kadın kısa bir süreliğine, kulübenin biraz ilerisine odun toplamaya çıkar.
Gelincik ve bebek evdedir...
Bir müddet sonra eve dönen kadın, bir bakar ki gelincik kapının önünde ve ağzı kanlar içindedir.
Aklı başından gider kadının. Gelinciğin bebeğini yediğini düşünerek çıldırmış bir biçimde odunlardan
birini alır ve onu hemen oracıkta kanlar içinde yere serip öldürür.
Tam o esnada içeriden bebeğin sesi duyulur. Koşarak odaya yönelen kadın beşiğin içinde gülümseyen bebeğini görür. Yanı başında ise parçalanarak öldürülmüş, kanlar içinde, kocaman bir yılan vardır...
Ön yargılardan ve yargısız infazlardan arınmış, aydınlık bir dünya diliyorum...
Sevgiyle...
Ön yargı öncelikle; gözümüze ulaşanlarla,
örneğin kişilerin giyim-kuşamları, jest ve mimikleri, olaylar karşısında verdikleri tepkilere ait görüntülerle bağlantılıdır...
Algıladığımız görüntüyle birlikte beynimizde birtakım imgeler oluşmaya başlar ve o anda elimizde olmadan, koşullanmış bir duygusal tutum içine gireriz.
Bu esnada gördüklerimizle ilgili yargılar zihnimize ince katmanlı bir inanç olarak resmolmaktadır.
Genelde beğenmediğimiz yönleri öne çıkardığımız, ancak beğenilerimizin de yer alabileceği, kesin hüküm vermekle vermemek arasındaki o ince çizgide oluşan inancın doğruluğundan emin olmak ya da olmamak... Nerede duracağına iyi karar vermek...
İşte bütün mesele bu!
Gerçek olup olmadığı bilmememize, elimizde herhangi bir kanıt olmamasına rağmen peşin hükme varmışsak ÖN YARGIdır adı. Dolayısıyla; olasılık bildiren bir yargıdan ya da tahminden bahsetmiyoruz.
Ön yargı için ''Olumlusu da olmakla birlikte genelde olumsuz ve eleştirel yaklaşımlarımızı kapsayan ve çoğunlukla yanılgıyla biten bir duygu'' diyebiliriz o halde.
Tesadüfen karşılaştığımız bir kişiden, yapılan bir sürprizden, gördüğümüz bir yenilikten, yaşadığımız bir deneyimden alınacak keyfi engelleyecek bir kusur, bir paranoya haline de girebilir kolaylıkla. Hayatı zehir edebilir.
O nedenle her koşulda zor da olsa geliştirmeye çabaladığımız bir güven duygusu barınmalı içimizde. Acımasızca yargılamak yerine anlamaya, dinlemeye çalışmak, nedenleri bilmek, olumlamaya yatkın olmak. Özellikle de; başkalarının ön yargılarına asla itibar etmemek!
Peki ya, ön yargılarımız yargısız infaza dönüşürse..?
Ormandaki kulübesinde yalnız yaşayan, kocası yeni ölmüş hamile bir kadın, odun toplamaya gittiği günlerden birinde yaralı bir gelincik görür. Acıyıp evine getirir ve beslemeye başlar.
Gelincik öyle evcilleşir ki, kadınla bütünleşip yanından hiç ayrılmaz hale girer.
Bir-iki ay sonra doğum yapar kadın...
Tek başına yaşam mücadelesi vermek ve bebeğine bakmak zorundadır.
Aradan günler geçer. Kadın kısa bir süreliğine, kulübenin biraz ilerisine odun toplamaya çıkar.
Gelincik ve bebek evdedir...
Bir müddet sonra eve dönen kadın, bir bakar ki gelincik kapının önünde ve ağzı kanlar içindedir.
Aklı başından gider kadının. Gelinciğin bebeğini yediğini düşünerek çıldırmış bir biçimde odunlardan
birini alır ve onu hemen oracıkta kanlar içinde yere serip öldürür.
Tam o esnada içeriden bebeğin sesi duyulur. Koşarak odaya yönelen kadın beşiğin içinde gülümseyen bebeğini görür. Yanı başında ise parçalanarak öldürülmüş, kanlar içinde, kocaman bir yılan vardır...
Ön yargılardan ve yargısız infazlardan arınmış, aydınlık bir dünya diliyorum...
Sevgiyle...