Geliştirdiği teknolojilerle dünyayı hızla değiştirmekte olan insanoğlu yarattığı yapaylıklarda sınır tanımamaya başladı. Bu anlamda üretilen her şeye sorgusuz sualsiz kapılmakta olan bizler bir nevi itaat kültürü içindeyiz.
Şaşkınlığı bir tarafa bırakıp bize sunulan ne varsa kısa bir süre içinde benimsiyor, hatta bir süre sonra sıradan bulmaya başlıyor, yeni beklentiler içine giriyoruz.
Çocukluğumuzdaki kristal vazoların değişmez süsü, yıllar yılı renk renk, çeşit çeşit üretilmiş yapay çiçekleri düşünün. İçlerinde gerçek çiçekten ayırt edilemeyecek kadar güzel ve göz alıcı olanları vardı. Sonrasında, saksısıyla birlikte akla gelebilecek her türlü çiçeğin üretimine geçildi.
Geçenlerde girdiğimiz bir kafede cam boyunca sıralanmış yirmiye yakın küçük boy saksı vardı örneğin. İçlerinde, yeni ekilmiş ve taze yeşil yapraklar arasında henüz açmaya başlamış, minik eflatun çiçekler...
O kadar başarılıydılar ki bildiğimiz canlı çiçekti hepsi. Onca süre gerçek sandım ve ancak çıkarken dokunduğumda anlayabildim yapay olduklarını.
Kim bilir onlara bakmak belki de beynimiz gerçek çiçek olarak algıladığı için bu kadar güzeldi. Çünkü alınan hazzın evlerimizde ve balkonlarımızda özenle bakıp büyüttüğümüz çiçekleri izlemenin verdiği hazdan pek farkı yoktu. Elbette yapay ağaç yapımına da geldi sıra.
Yapay kauçuklar, deve tabanları, çam ağaçları, hatta bonsailer. Restoranlardan tutun da okullara, şirketlere, otel lobilerine kadar akla gelebilecek her yerde görmeye başladık onları. İrili ufaklı saksıların içinde gerçek mi yapay mı olduklarını yanına gidip incelemeden anlayamayacağımız kadar sahiciydiler doğrusu. Olay öyle bir boyuta geldi ki, artık plastikten yapılma devasa palmiye ağaçları alışveriş merkezlerinin olmazsa olmazıydı. İyi ama, kimi zaman şehrin belirli kısımlarına ışıklandırma amacıyla kondurulan yapay palmiyeler dışında bu saydıklarımın hepsi ''kapalı alanları'' güzelleştirmek, zahmetsizce şenlendirmek adına kullanılıyordu.
Şimdi, kullandığım ilk görsele dikkatle bakar mısınız lütfen?
Bakanlıklardan birinin önünden geçerken gördüm bu ağaçları.
Boyları o kadar yüksek olmasa farketmeyecektim belki de. Gerçek ağaçlar arasında ortama nasıl da uyum sağlamış, gökyüzüne doğru uzanıp doğanın bir parçası oluvermişlerdi. Dikkatimi yoğunlaştırdığımda anlayabildim plastik olduklarını...
Bu ağaçların insan üzerindeki etkisi o kadar kötüydü ki!
Onları farkettiğim an ölesim geldi resmen, bir müddet nefes alamadım.
Gözümün önünden kâbus gibi görüntüler geçmeye başladı...
Gezi Parkı, Atatürk Orman Çiftliği, ODTÜ Kampüsü...
Gördüğü bütün ağaçlık ve ormanlık alanları hunharca katleden insanlar!
Binlerce AVM ile iç içe geçmiş, etrafında tek bir ağaç ve yeşil alan bırakılmamış, insanın üzerine üzerine gelen beton yığınları!
Ve ellerindeki plastik ağaçlarla ''Alın size çözüm!'' diye iğrenç bir şekilde sırıtan adamlar!
Bu ağaçlarla ilgili kesin olan bir şey varsa; '' yakın geleceğe ait kâbus'' gördürme konusunda etkileri çok fazlaydı...
Üstelik gerçekleşme yüzdesi oldukça büyük bir kâbus!
Şaşkınlığı bir tarafa bırakıp bize sunulan ne varsa kısa bir süre içinde benimsiyor, hatta bir süre sonra sıradan bulmaya başlıyor, yeni beklentiler içine giriyoruz.
Çocukluğumuzdaki kristal vazoların değişmez süsü, yıllar yılı renk renk, çeşit çeşit üretilmiş yapay çiçekleri düşünün. İçlerinde gerçek çiçekten ayırt edilemeyecek kadar güzel ve göz alıcı olanları vardı. Sonrasında, saksısıyla birlikte akla gelebilecek her türlü çiçeğin üretimine geçildi.
Geçenlerde girdiğimiz bir kafede cam boyunca sıralanmış yirmiye yakın küçük boy saksı vardı örneğin. İçlerinde, yeni ekilmiş ve taze yeşil yapraklar arasında henüz açmaya başlamış, minik eflatun çiçekler...
O kadar başarılıydılar ki bildiğimiz canlı çiçekti hepsi. Onca süre gerçek sandım ve ancak çıkarken dokunduğumda anlayabildim yapay olduklarını.
Kim bilir onlara bakmak belki de beynimiz gerçek çiçek olarak algıladığı için bu kadar güzeldi. Çünkü alınan hazzın evlerimizde ve balkonlarımızda özenle bakıp büyüttüğümüz çiçekleri izlemenin verdiği hazdan pek farkı yoktu. Elbette yapay ağaç yapımına da geldi sıra.
Yapay kauçuklar, deve tabanları, çam ağaçları, hatta bonsailer. Restoranlardan tutun da okullara, şirketlere, otel lobilerine kadar akla gelebilecek her yerde görmeye başladık onları. İrili ufaklı saksıların içinde gerçek mi yapay mı olduklarını yanına gidip incelemeden anlayamayacağımız kadar sahiciydiler doğrusu. Olay öyle bir boyuta geldi ki, artık plastikten yapılma devasa palmiye ağaçları alışveriş merkezlerinin olmazsa olmazıydı. İyi ama, kimi zaman şehrin belirli kısımlarına ışıklandırma amacıyla kondurulan yapay palmiyeler dışında bu saydıklarımın hepsi ''kapalı alanları'' güzelleştirmek, zahmetsizce şenlendirmek adına kullanılıyordu.

Bakanlıklardan birinin önünden geçerken gördüm bu ağaçları.
Boyları o kadar yüksek olmasa farketmeyecektim belki de. Gerçek ağaçlar arasında ortama nasıl da uyum sağlamış, gökyüzüne doğru uzanıp doğanın bir parçası oluvermişlerdi. Dikkatimi yoğunlaştırdığımda anlayabildim plastik olduklarını...
Bu ağaçların insan üzerindeki etkisi o kadar kötüydü ki!
Onları farkettiğim an ölesim geldi resmen, bir müddet nefes alamadım.
Gözümün önünden kâbus gibi görüntüler geçmeye başladı...
Gezi Parkı, Atatürk Orman Çiftliği, ODTÜ Kampüsü...
Gördüğü bütün ağaçlık ve ormanlık alanları hunharca katleden insanlar!
Binlerce AVM ile iç içe geçmiş, etrafında tek bir ağaç ve yeşil alan bırakılmamış, insanın üzerine üzerine gelen beton yığınları!
Ve ellerindeki plastik ağaçlarla ''Alın size çözüm!'' diye iğrenç bir şekilde sırıtan adamlar!
Bu ağaçlarla ilgili kesin olan bir şey varsa; '' yakın geleceğe ait kâbus'' gördürme konusunda etkileri çok fazlaydı...
Üstelik gerçekleşme yüzdesi oldukça büyük bir kâbus!
Kendimizi öldürmek için daha kısa ve acısız yolları var diye düşünüyorum..
YanıtlaSilBunu yapmak için ağaçları katletmek onlar için en kısa ve kolay olan yol.
SilYeri gelmişken ağaçların, ormanların insanın içini cız ettiren yararlarını buraya kopyalamak istiyorum:
AĞAÇLARIN YARARLARI
-Ormanlar 50 metre genişliğindeki bir otobanın trafik gürültüsünü 20-30 desibel azaltıyor.
-Yapraklı ağaçlardan meydana gelen bir orman bölgesinde 50 kuş türü barınıyor.
-Ağaçsız bir alana göre 8 kat daha fazla humus oluşturan ormanlar toprak canlılarının yaşamasına olanak sağlıyor.
- 25 metre boyunda ve 15 metre tepe çatısına sahip bir kayın ağacı saatte 1.5 kilogram oksijen üretiyor.
-Bir hektar ladin ormanı yılda 32 ton, kayın ormanı 68 ton, çam ormanı ise 30-40 ton toz emiyor.
-Hava kirliliğinin yaklaşık yüzde 50'si ormanlar tarafından temizleniyor.
- Ormanlar, egzoz ve benzeri zehirli gazlar ile kirli suları temizleme özelliğine sahip.
- 100 yaşındaki bir kayın ağacı saatte yaklaşık 40 kişinin çıkardığı 2.35 kilogram karbondioksiti tüketiyor.
- 100 metrekare alanda yer alan 25 metre boyunda ve 100 yaş civarındaki bir kayın ağacı, kökleri ve kılcal damarları aracılığıyla yılda 30 bin litre su çekiyor ve verimli toprağın akmasını önlüyor.
-Kayın ağacı bir yıl içinde 300 kilogram zehiri emiyor ve dışarı süzüyor.
Gel de kahrından ölme şimdi!
Bu oldukça yüksek sahte plastik ağaçların birçoğu ''kamufle edilmiş baz istasyonları'' olarak etrafa radyasyon yaymaya devam etmektedirler, hem de burnumuzun dibinde !...
YanıtlaSilGeçen akşam Google'a tagleyip bir bakayım dedim, bu ağaçlar nerede satılıyor, nedir diye.
Ben de o zaman öğrendim baz istasyonu olarak kullanıldıklarını. Bakırköyde bir hastanenin bahçesinde bile varmış. Ağacın dalındaki kuş yuvasında da kuş yerine baz istasyonunun elektrik aksamı var tabii.
Ne kadar ürkütücü bir durum! Radyosyon yayıyor resmen!
Ve bu şekilde kamufle edilmesi hiç etik değil.
Fotoğrafını çektiğim bu iki ağaç ''Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı'nın bahçesinde boy gösteriyor. Kuş yuvasından anlaşılacağı üzere bunlar da öyle.
Kim bilir daha kaç yerde daha var!
Ölesim geldiğini ve bir müddet nefes alamadığımı yazmıştım bilmeden.
SilAğaçları inceleyeyim, fotoğraflarını çekeyim derken radyasyona maruz kalmışım, kesin. Bence büyük etkisi var :(
Ağaç dikmek çok mu zormuş o bahçeye de plastiğini koymuşlar. Akıl sır ermiyor bu tür uygulamalara. Batıda plastik yasaklanma noktasına geldi neredeyse, bizim işimiz gücümüz vitrin hala! Sinir oldum!
YanıtlaSilBen de öyle düşünüyordum. Hatta aklıma çok kötü senaryolar gelmişti, en sona yazdım. (Ki o senaryoların gerçekleşmesi de yakındır zaten)
SilBu posttan birkaç gün sonra nette araştırırken öğrendim işin aslını..
Kürşat Bey'le olan konuşmalarımızı okursan anlayacaksın.
Ve asıl o zaman sinir olacaksın!
Sen Ankara'dasın. Aman dikkat...
Kürşat'a sonuna kadar katılıyorum. Bizim burada da var hemde bir sürü..
YanıtlaSilİnsanları keriz yerine koymayı çok severler..
Baz istasyonuyla oyun olmaz.
SilBence toplanıp şikayet edin.
Çok tehlikeli..
Ve resmen kamuflaj!