Varlıklarını bir gelenekmiş gibi ''halen'' ve ''artarak'' sürdürmekte olduklarını da.
Günümüzde ''dalkavuk'' sözcüğü yerine en çok ''yalaka'' tercih edilmekle birlikte, TDK'ya bakacak olursak dalkavuk ile eş anlamlı sayısız sözcük sıralandığını görürüz. Bana kalırsa bu manzara dalkavukların çokluğunu ifade etmektedir ve de üretilen kelimelerden bu sıfatı taşıyan insanlara olan kızgınlık net biçimde anlaşılmaktadır.
dalkavuk:
1. isim Kendisine çıkar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, huluskâr, yağcı, yalaka, yağdanlık, yalpak, yaltak, yaltakçı, kemik yalayıcı, çanak yalayıcı
Hatta sıralamaya girmek için bekleyen birkaç sözcük daha var galiba. Bunlardan biri ''tasmalı''.
Son dönem sıkça kullanılmakta olan ''tasmalı gazeteci'' tamlamasını hatırladınız değil mi? Bence ''dalkavuk'' ayrıca; ''Kendisinden üstün gördüklerine refleks olarak 'tapan' ezik insan modeli'' olarak da tanımlanabilir.
2. tarih Saraylarda devlet büyüklerini nükteli sözlerle eğlendiren kimse
Eğlendirmek? Peki tarihte dalkavukluk nasıl icra ediliyordu ki?
Sarayın soytarısı gibi bir şey miydi yoksa? İşte Tanzimat Dönemi öncesi, I. Mahmud zamanı dalkavukları:
DALKAVUKLAR
Eskiden kâhyaları, nizamnameleri ve narhları olan bir esnaf zümresi idi. Kendilerine yapılan her harekete tahammül etmeleri meslekleri icabı idi.
Fakat dalkavuğa yapılan her muziplik, her hareketin derhal narhı üzerinden bedeli ödenirdi. Mesela dalkavuğun yüzüne bir tokat atma 30 para, merdivenden yuvarlama 100 para idi.
Bir yeri sakatlansa lâtifeyi yapan tedavi ettirmeye mecburdu.
Ve mesela kuyruğu dışarıda kalmamak üzere bir fındık sıçanını dalkavuğun ağzında kapama 400 para idi.
Ve mesela bir bostan dolabına bağlanarak su içinde bir miktar durdurulmak şartı ile bostan kuyusunda bir devri 600 para idi. Ölürse cenaze masrafını latifeyi yaptıran verirdi.
Ellerinin ve ayaklarının domuz topu denilen şekilde bağlanması 40 para idi. Burnuna fiske vurmak fiske başına 20 para idi.
Elin içinde beş-on kıl kalmak ve dişlerini leylek gibi takırdatmak şartı ile ''sakal zelzelesi'' 60 para idi.
Dalkavuk çizimlerinin alındığı yer: Reşat Ekrem Koçu
''Osman Gazi'den Atatürk'e; 600 yılın Tarih Panoraması'' Cumhuriyet Gazetesi eki
(Üzerinde tarih bulunamadığı gibi çizimlerin de kimin olduğu belli değildir. 1960 öncesi olduğu düşünülmelidir.)
Dalkavuk denince akla gelen ilk örnekler:
• Fransa'da imparatorun böbrek sancısı tuttuğu zaman dalkavuklar da sancılanmış taklidi yapar, kendilerini yerden yere atarlarmış.
• Fransa Kralı 14.Louis, dalkavuklarından birine demiş ki: "Kaç yaşındasın?"
Dalkavuk yerlere kadar eğilerek yanıtlamış: "Emrettiğiniz yaştayım efendim. "
• Devletin önemli mevkilerinden birinde görevli bir zat bir gün karşısındakinin dalkavukluğundan o kadar bezmiş ki, alay etmek için bir soru üretmiş: ''Sıfır ne demektir?''
Cevap tam da tahmin ettiği gibi gelmiş: ''Şu an huzurunuzda bulunan bendeniz efendim!''
• Düşünürün biri, bir dalkavuk ile sohbet ediyormuş. Ancak, adamın ağzından ne çıkarsa, hemen o an dalkavuktan onay geliyormuş. En sonunda sabrı biten düşünür bağırmış:
''Be kardeşim! Kaç saattir konuşuyorum. Bir kez bari itiraz etseydin de iki kişi olduğumuzu anlasaydık!''
Biliriz ki; eski çağlardan beri süregelen bir mesleğin değişime uğraması kaçınılmaz. Bunların başında elbette ki dalkavukluk da var.
Dalkavuklar artık eskisi gibi ortalık yerde burnuna fiske attırmak, ağzına fare sokturmak benzeri sadist eğlencelerden oluşan listelerine fiyat koyarak sürdürmüyorlar bu mesleği. Hatta meslek olmaktan bile çıktı bu iş.
Üstelik işin içine ikiyüzlülük girdiğinden, tarihteki halinden çok daha tehlikeli bir boyutta. Onlar bu işi artık çağın şartlarına göre; maddi, manevi çıkarları, özellikle de mevki-makam kaygıları adına sinsice icra ediyorlar.
Yalakası olduğu kişi ya da makam için öyle şeyler yapıyorlar ki buna gerçekten de büyük bir çoğunluğu inandırabiliyorlar. Fiyat belirlemelerine gerek kalmıyor, çünkü ödemelerinin ne şekilde yapıldığı belli.
''Şeyh uçmaz, müritleri uçurur'' şeklindeki söz de özünde bu kapıya çıkıyor:
Bir kişiye inananlar, onu olduğundan çok üstün görürler. Onda olağanüstü değerler bulunduğuna herkesi inandırmak isterler.
Hadi, kendisi de ''inandığı'' için inandırmak isteyenleri biraz olsun anladık, diyelim.
Ya inanmadığı halde inanmış görünenler?
Yalnızca şahsi menfaatleri için, ''Amaca giden her yol mübahtır'' zihniyetiyle hareket edenler?
Yapmayın. Bu uğurda canını bile feda edenler varken, bunu yapmayın...
görsel buradan