Çocukluk anılarımız özeldir. İçlerinden bazıları öyle yer etmiştir ki zihninize, aynen o günkü haliyle, kendiliğinden çıkıp gelir, bir tiyatro sahnesiymiş gibi adeta, karşınızda sergilenir. Bu sizin elinizde değildir. Zaman tünelinde yolculuk desek, o bile vakit alır. Sanki bir el sizi alır, o sahnenin içine ışınlayıverir.
Yüzünüzde bir tebessüm. Yine yeniden yaşamaktasınızdır o geçmişi.
En azından benim böyle bir anım var.
Olayın kahramanı ise çocukluk arkadaşım Özcan. Ve tabii ki annesi.
Aynı mahallede oturuyorduk. Karşımızdaki binanın alt katına yeni taşınmışlardı.
Annesinin adını da hiç unutmuyorum. Değişik bir adı vardı kadının: ''Havana''
Bugün bile aynı isme rastlamak pek mümkün değil kanımca.
Her neyse. Biz mahallenin çocukları olarak akşam ezanına kadar bir sürü oyun oynar, oradan oraya koşturur, üstümüzü başımızı tozla toprakla kirletmeden, yorgunluktan posamız çıkmadan eve girmezdik. İşte bu Özcan'ın bir huyu vardı. Akşam saatlerine yakın hepimiz gibi onun da karnı acıkır, koşa koşa evlerine gider, on dakikaya kalmaz, elinde kocaman bir ekmek dilimiyle geri dönerdi. Ama öyle sandviç falan değil. Üzeri soslu(!) bir ekmek dilimiyle.
Nasıl bir sostu ki bu? Özcan'ın ekmeğine ne sürüyordu annesi?
İşte ana temamız bu.
Havana Teyze'nin akşam yemeği hazırladığı dakikaları bilen Özcan, eve gidip bir dilim ekmeğin üzerine annesinin yemek yapmak için hazırladığı ('sos' dediğim) alt malzemeden sürdürüyor ve elinde o ekmekle geri dönüyordu. Malzeme; yağda kavrulmuş soğan ve salçaydı.
Sonra o dilimi öyle bir yiyordu ki Özcan. Sanırsınız kıtlıktan çıkmış! Şapırdatarak, koklayarak, ısırdıktan sonra bitmesin dercesine her tarafını inceleyerek. E, tabii ki bizim karnımız da açlıktan zil çalıyor.
O dilimin mis gibi kokusu bize de ulaşır, öyle canımız çekerdi ki.
Ben de anneme ısrar edip aynısından yaptırmıştım; ama evde yedim.
Hem de kaç kez yaptırdım. Çok lezzetliydi doğrusu.
Artık poğaça, kurabiye, tereyağlı ekmek ya da ekmek arası peynir gibi atıştırmalıklar demodeydi.
İllaki Özcan'ın soslu ekmeğinden olacaktı...
Bugün bile aynı şey söz konusu. Ne zaman mutfağa girsem ve yemek için benzer altyapıda, salçalı bir sos hazırlıyorsam buram buram aynı koku gelir. Kaşığın ucuyla bir çay tabağına alır, sonra da bir parça ekmeğin üstüne sürerim.
İşte o ekmeği yerken Özcan belirir gözümün önünde.
Çocukluğumunun, o günlerin tam ortasına düşerim...
Yüzünüzde bir tebessüm. Yine yeniden yaşamaktasınızdır o geçmişi.
En azından benim böyle bir anım var.
Olayın kahramanı ise çocukluk arkadaşım Özcan. Ve tabii ki annesi.
Aynı mahallede oturuyorduk. Karşımızdaki binanın alt katına yeni taşınmışlardı.
Annesinin adını da hiç unutmuyorum. Değişik bir adı vardı kadının: ''Havana''
Bugün bile aynı isme rastlamak pek mümkün değil kanımca.
Her neyse. Biz mahallenin çocukları olarak akşam ezanına kadar bir sürü oyun oynar, oradan oraya koşturur, üstümüzü başımızı tozla toprakla kirletmeden, yorgunluktan posamız çıkmadan eve girmezdik. İşte bu Özcan'ın bir huyu vardı. Akşam saatlerine yakın hepimiz gibi onun da karnı acıkır, koşa koşa evlerine gider, on dakikaya kalmaz, elinde kocaman bir ekmek dilimiyle geri dönerdi. Ama öyle sandviç falan değil. Üzeri soslu(!) bir ekmek dilimiyle.
Nasıl bir sostu ki bu? Özcan'ın ekmeğine ne sürüyordu annesi?
İşte ana temamız bu.
Havana Teyze'nin akşam yemeği hazırladığı dakikaları bilen Özcan, eve gidip bir dilim ekmeğin üzerine annesinin yemek yapmak için hazırladığı ('sos' dediğim) alt malzemeden sürdürüyor ve elinde o ekmekle geri dönüyordu. Malzeme; yağda kavrulmuş soğan ve salçaydı.
Sonra o dilimi öyle bir yiyordu ki Özcan. Sanırsınız kıtlıktan çıkmış! Şapırdatarak, koklayarak, ısırdıktan sonra bitmesin dercesine her tarafını inceleyerek. E, tabii ki bizim karnımız da açlıktan zil çalıyor.
O dilimin mis gibi kokusu bize de ulaşır, öyle canımız çekerdi ki.
Ben de anneme ısrar edip aynısından yaptırmıştım; ama evde yedim.
Hem de kaç kez yaptırdım. Çok lezzetliydi doğrusu.
Artık poğaça, kurabiye, tereyağlı ekmek ya da ekmek arası peynir gibi atıştırmalıklar demodeydi.
İllaki Özcan'ın soslu ekmeğinden olacaktı...
Bugün bile aynı şey söz konusu. Ne zaman mutfağa girsem ve yemek için benzer altyapıda, salçalı bir sos hazırlıyorsam buram buram aynı koku gelir. Kaşığın ucuyla bir çay tabağına alır, sonra da bir parça ekmeğin üstüne sürerim.
İşte o ekmeği yerken Özcan belirir gözümün önünde.
Çocukluğumunun, o günlerin tam ortasına düşerim...
Bazı ufak ayrıntılarda zamanda yolculuk yapmayı seviyorum:-)
YanıtlaSilBu arada saat 15:07 yazı hâlâ gözükmüyor listemde.
Ben de seviyorum.
SilÖzellikle bu anının izleri hep üzerimde :)
Draft Blogger blogta çalışıyor şu an.
Linkim halen onun adıyla.
Düzelsin artık yeter cidden!
(Saat 15:43) yazı hiçbir yerde görünmüyor halen.
Çocukluk ile ilgili anılar olunca nedense kana kana okuyorum yazıyı. Niye böyle hiç bilmiyorum.
YanıtlaSilBu arada umarım düzelmiştir zirâ yeni şablonun da çok güzel olmus , bence böyle kalsın :)
Çünkü sen de hayatının en güzel dönemine, çocukluğuna dönüyorsun, ondandır.
SilYok, sorun düzelmedi ne yazık ki... Aynen devam.
Handan'la birlikte kaçıncıya test ettik.
Ve şablon değiştirmek yalnızca 1 kez işe yaradı.
Bu son şablonu ben de çok beğendim, teşekkür ederim :)
Ne zaman ki panelde diğer bloglar gibi ve de görseliyle birlikte bir görüntü vermeye başlarsa o zaman düzelecek, biliyorum.
Bu aniniz da bana, esimin Sogan kavurmasi yeme aliskanligini hatirlatti. Bilmeme nedendir esim her sabah kahvaltisinda,Kahvaltida cesitli seyler ,borekler,receller,ballar olsa da, benden yagda kavrulmus sogan kavurmasi yapmami isterdi. Bense sabah sabah salcali sogan kavurmasinin kokusundan midem bulandigi halde, o istiyor diye yapardim fakat kendim yiyemezdim.
YanıtlaSilSebebi,fakir gecen cocuklugunda ablasi sik sik yaparmis evde yiyecek birseyler olmadiginda...
Eşinizin soğan kavurmasını halen sevmesinin nedeni belli:
SilÇocukluğunun lezzeti.
Sofrada kuş sütü bile olsa, o salçalı kavurmanın yerini asla tutamaz...
Çünkü yerken tıpkı benim gibi o günlere gidiyor. Farketmeden bile olsa gidiyor...
Bu lezzeti Özcan sayesinde sevdim.
Sabahları kahvaltıda olsa yerim, iyi hatırlattınız :)
Paylaştığınız için teşekkür ederim...
Yeni başlamış bulunduğum ve tüm arkadaşları davet ettiğim iz bırakanlar dizisine çok güzel oturmuş.
YanıtlaSilLaf aramızda bende o sosu çok severdim, severim. Hele kıymalısı olursa hmmmm.
Özcan'ın kulakları çınlasın...
Siz mi başlattınız o diziyi?
SilBeni davet etmeyi unutmuşsunuz :)
Bu yazı oturmuş o diziye, evet.
Zaten blogta o kadar çok iz bırakan anım var ki.
Tam üstüne bastınız. O sosun kıymalısı nefistir.
Karnıyarık yaparken özellikle, mutlaka iç malzemeden ayırırım biraz.
Yummy yummy :))
Özcan, cidden kulakların çınlasın ...
Çocukluktan kalma bir çok koku ve tat unutulmaz. Mesela, annemin cevizli kurabiyeleri ve börekleri tek geçerim.
YanıtlaSilYa, sorma, aynen. Benim annem de öyle güzel mercimekli börek yapardı ki.
SilOff off.. Kat kat, nefiss..
İç Anadolu'ya özgüdür. Diğer adı ''mercimekli bükme''..
böyle ufak ayrıntıların koca bir çocukluğu hatırlatması ne güzel :)
YanıtlaSilAnlatılmaz, yaşanır :)
SilHepimizin geçmişinde benzer bir iz mutlaka vardır.
:))
YanıtlaSilzeugma özcanı merak ettim şimdi...
kimbilir nerededir ne haldedir dimi?
hayat nasıl da enteresan bişiy yahu.
özcan sesimizi duy gel bak yıllar sonra senin ismin yad ediliyor burda...
zeugmanın arkadaşı bizim de arkadaşımızdır:))
Hayat gerçekten çok enteresan absalom :)
SilSanki bir tiyatro sahnesi gibi değil mi? :))
Bizler turnedeyiz sanki. Zaman ve mekan sürekli değişiyor.
Perdeler açılıp açılıp kapanıyor. Kaç perdeden oluştuğu da meçhul zaten.
Özcan'la arkadaşlığımız çok uzun sürmedi. Birkaç yıl oturup taşındılar mahalleden. Ama ben en çok onu hatırlıyorum :)
Sahi, neredeyse çıkıp gelse. Bize misafir olsa mesela. 1 tepsi dolusu ekmek dilimi hazırlasam bir yesek bir yesek, Sana da versek absalom.
Güzel olurdu bea:)))
Ah o çocukluk anılarımız.. kimileri var ki gerçekten hiç çıkmıyor aklımızdan.. bizimle birlikte yol alıyor.. demek ki insan yaş alsa da ruhundaki o çocuk her dem yaşıyor..
YanıtlaSilSalçalı ekmek..bizim çocukluğumuzun en güzel atıştırmalıklarından idi Zeugmacığım..
Anneannem de yapardı, o salçaya birazcık ceviz ve sarımsak da koyardı.. iyice ezerek harmanlandığından olsa gerek hiç sarımsak kokusu duymazdık.. tam tersine pek bir lezzetli olurdu:) ben zaman zaman hafta sonları yaparım..Özcan da anımsıyor mudur acaba o günleri..:) ve soslu ekmekleri...
Haftasonuna hemen hazırlıyorum cevizlisinden:))
Sevgilerimle Zeugmacığım..
Sorma Esinciğim :) Kim derdi ki Özcan'ın o ekmeği bu kadar etkili olup yemek yaparken özellikle, yıllar yıllar geçse bile gözümün önüne gelip duracak.
SilSenin söylediğin salçalı ekmek kavrulmadan yapılanı salçadan sanırım.
Genel olarak ''çemen'' diye adı geçiyor (içinde çemen olmasa bile). Marketlerde de ''kahvaltılık sos'' diye satılıyor hani. Evet, o da çok güzel olur, ben de yaparım ara sıra. Ceviz, zeytinyağı, kekik vb. katılıyor. Ben de hazırlayayım hafta sonuna, aklıma getirdin :))
Bence Özcan'ın ekmeği hiç görülmemiş bir şey olduğu için aklıma bu kadar yer etmiş. Soğanlı falan diye :))
Valla bu yazıdan sonra Özcan nerededir diye ben de çok merak ettim. Kim bilir, belki de günün birinde okur da, bir sürpriz yorum yazıverir :))
Çünkü var ya, annesinin adı ''Havana'' olan bir Özcan yoktur. İhtimal var yani :D
İyi bir hafta sonu seninle olsun Esinciğim...
Sevgiler...
Tat, koku, dokunma, görme. Neredeyse tüm duyularını kullanarak yaşanan bir anı, ne güzel bir çocukluk deneyimi bu :) İnan bana kadar geldi o sosun kokusu, mis gibi :)
YanıtlaSilAynen öyle. Koku dahil, tüm duyular kullanımda sahi :)
Silİnanmaz mıyım, gelmiştir kokusu ;)