Hafta sonu, kapalı olan havanın getirdiği sıkıntıyla sinema keyfi yapmaya karar verince, seçenek olarak vizyona girmesinin üzerinden birkaç hafta geçmiş olan ''Unutursam Fısılda'' adlı filmde karar kıldık.
İnsan yaşamını inişleri çıkışlarıyla sil baştan sorgulatan, aileyi her şartta kutsayan güzel bir filmdi.
Tartışmasız Türk sinemasının en ilkeli ve başarılı yönetmenlerinden biri olan Çağan Irmak, her zamanki gibi senaryosunu kendisinin yazmış olduğu bu son filmiyle belleklerden silinmeyecek, dokunaklı bir yapıma daha imza atmış. Duygusallığın zaman zaman tavan yaptığı sahnelerde, göz yaşlarını tutabilmek mümkün değildi yine.
Çağan Irmak’ın tüm filmlerinde ailenin önemine vurgu yapmasını, geçmişle günümüz arasında köprüler kurmasını seviyorum. Farkında mı bilmiyorum; ama bence bu anlamda önemli bir misyon yüklenmiş durumda.
1970’ler ve bu günün başarılı bir şekilde iç içe girerek ilerlediği, karakterlerin gençlik ve yaşlılıklarını bir arada götürmeyi başarmış olan bu duygusal filmde, adından da anlaşılacağı üzere, yaşlanmak ve alzheimer ile ilgili dokunuşlar var. Yaşama dair son derece önemli ve kalıcı mesajlar içeren, etkileyici bir film.
''Unutursam Fısılda'', aralarında 1 yaş fark olan ve küçük bir kasabada birbirine taban tabana zıt karakterde büyümüş iki kız kardeşin hikâyesini anlatıyor. Aile son derece tutucu. Abla Hanife sağlık lisesinden yeni mezun olmuş, şiir yazmayı seven, içine kapanık ve çekingen bir kız. Hatice ise uçlarda gezen, erkek çocuklarla futbol oynayan, deli dolu ve aykırı bir tip. Aynı zamanda sesi güzel ve müziğe yetenekli. Bu yüzden de fırsat bulduğu zaman okul dahil her yerde hiç çekinmeden şarkı söylüyor. Ta ki kaymakamın gitar çalan ve yalnızca müzikle ilgilenen oğlu Tarık, ''Ayperi'' adını vereceği delişmen Hatice’yle karşılaşıncaya kadar...
Nostaljik müziklerini Kenan Doğulu’nun yaptığı filmde, Hanife’nin yaşlılığını oynayan Işıl Yücesoy ve Hatice’nin yaşlılığına can veren Hümeyra son derece başarılı bir performans sergiliyorlar. Özellikle de filmin final sahnesinde…
Bu sahne esnasında neredeyse tüm salonun hıçkırarak ağlamasına şahit olmam, böyle bir şeyi ilk kez yaşamam da filmle birlikte unutulmazlarım arasına girmiş oldu.
Dipnot: Film için eleştirilebilecek birkaç küçük detay olabilir. Örneğin karakterlerin gençliklerini canlandıran isimlerden bazılarının performanslarıyla ilgili ya da ne bileyim; ''Argo konuşma olayı abartılmış. Buna gerek yoktu,’’ denilebilir.
Ancak… ''Smilar!'', ''İki ayrı Hollywood filminden feci şekilde esinlenilmiş!'' ya da ''Fikir hırsızlığı yapılmış!'' türü söylemler son derece can sıkıcı. Düpedüz ''Meyve veren ağacı taşlamak'' bunun adı, yazık!
Bu film, tıpkı yaptığı diğer ''iz bırakan filmler'' ve çektiği diziler gibi her karesiyle buram buram Çağan Irmak kokuyor.
Kendinize gelip bunca akıl almaz eleştiriyi bir yana bırakın ve yıkıcı değil, yapıcı olun lütfen...
İnsan yaşamını inişleri çıkışlarıyla sil baştan sorgulatan, aileyi her şartta kutsayan güzel bir filmdi.
Tartışmasız Türk sinemasının en ilkeli ve başarılı yönetmenlerinden biri olan Çağan Irmak, her zamanki gibi senaryosunu kendisinin yazmış olduğu bu son filmiyle belleklerden silinmeyecek, dokunaklı bir yapıma daha imza atmış. Duygusallığın zaman zaman tavan yaptığı sahnelerde, göz yaşlarını tutabilmek mümkün değildi yine.
Çağan Irmak’ın tüm filmlerinde ailenin önemine vurgu yapmasını, geçmişle günümüz arasında köprüler kurmasını seviyorum. Farkında mı bilmiyorum; ama bence bu anlamda önemli bir misyon yüklenmiş durumda.
1970’ler ve bu günün başarılı bir şekilde iç içe girerek ilerlediği, karakterlerin gençlik ve yaşlılıklarını bir arada götürmeyi başarmış olan bu duygusal filmde, adından da anlaşılacağı üzere, yaşlanmak ve alzheimer ile ilgili dokunuşlar var. Yaşama dair son derece önemli ve kalıcı mesajlar içeren, etkileyici bir film.
''Unutursam Fısılda'', aralarında 1 yaş fark olan ve küçük bir kasabada birbirine taban tabana zıt karakterde büyümüş iki kız kardeşin hikâyesini anlatıyor. Aile son derece tutucu. Abla Hanife sağlık lisesinden yeni mezun olmuş, şiir yazmayı seven, içine kapanık ve çekingen bir kız. Hatice ise uçlarda gezen, erkek çocuklarla futbol oynayan, deli dolu ve aykırı bir tip. Aynı zamanda sesi güzel ve müziğe yetenekli. Bu yüzden de fırsat bulduğu zaman okul dahil her yerde hiç çekinmeden şarkı söylüyor. Ta ki kaymakamın gitar çalan ve yalnızca müzikle ilgilenen oğlu Tarık, ''Ayperi'' adını vereceği delişmen Hatice’yle karşılaşıncaya kadar...
Nostaljik müziklerini Kenan Doğulu’nun yaptığı filmde, Hanife’nin yaşlılığını oynayan Işıl Yücesoy ve Hatice’nin yaşlılığına can veren Hümeyra son derece başarılı bir performans sergiliyorlar. Özellikle de filmin final sahnesinde…
Bu sahne esnasında neredeyse tüm salonun hıçkırarak ağlamasına şahit olmam, böyle bir şeyi ilk kez yaşamam da filmle birlikte unutulmazlarım arasına girmiş oldu.
Dipnot: Film için eleştirilebilecek birkaç küçük detay olabilir. Örneğin karakterlerin gençliklerini canlandıran isimlerden bazılarının performanslarıyla ilgili ya da ne bileyim; ''Argo konuşma olayı abartılmış. Buna gerek yoktu,’’ denilebilir.
Ancak… ''Smilar!'', ''İki ayrı Hollywood filminden feci şekilde esinlenilmiş!'' ya da ''Fikir hırsızlığı yapılmış!'' türü söylemler son derece can sıkıcı. Düpedüz ''Meyve veren ağacı taşlamak'' bunun adı, yazık!
Bu film, tıpkı yaptığı diğer ''iz bırakan filmler'' ve çektiği diziler gibi her karesiyle buram buram Çağan Irmak kokuyor.
Kendinize gelip bunca akıl almaz eleştiriyi bir yana bırakın ve yıkıcı değil, yapıcı olun lütfen...
Ben de izleyeceğim bu filmi:-)
YanıtlaSilYetişirsin. Halen gösterimde:-)
SilSinemaya gitmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki hatta şöyle bir düşündüm evde bile doğru dürüst film izlememişim. Kendime ayırdığım çok az bir zaman olunca bir şeyler izlemek bile lüks kaçıyor. Özledim battaniye altına girip doya doya film izlemeyi.
YanıtlaSilAynı dertten ben de muzdaribim aslında. Sinemada film izlemek çok farklı. Alınan keyfi ikiye üçe katlıyor; ama dediğin gibi vakit yok. Sinemada en son Kelebeğin Rüyası' nı izlemiştim. Neredeyse 2 yıl olacak.
SilÇağan Irmak denilince aklıma hep aile ile ilgili dramlar geliyor. Bu sefer kızkardeşler üstüne kurmuş. Ağlamak da olağan. Çağan Irmak kendimizle yüzleştirirken; kalbte derin izler bırakıyor. Yakında izlerim. Sevgiler.
YanıtlaSilYaptığın analize katılıyorum bahce perim. Bir takım sahneler ve replikler özellikle çok kalıcı oluyor.
SilVe ille de göz yaşı. Ben de izlemeni öneriyorum. Sevgiler.
Sevgili Zeugma bu filmi ben de izledim ve beğendim. Hümeyra ve Işıl Yücesoy tek kelime ile harika. Gitmeyen herkes bu filme gitsin ve sinemada seyretme ayrıcalığını yaşasın derim. Sevgiler..
YanıtlaSilSözlerinizin altına ben de imzamı atıyorum sevgili Nermin Hanım.
SilÖzellikle de ''filmi sinemada seyretme ayrıcalığı'' tabiriniz çok doğru.
Görüşleriniz için teşekkürler, sevgiler..
Bir yönetmenin veya bir yazarın çok beğenilen bir eserinden sonra ona yakın ya da daha üst düzeyde eserler bekliyor insan. (Kıyaslama yapmak istemeseniz de.) Çağan Irmak'ın her filminde insan ilişkileri ön planda, geriye dönüşler çok ince detaylarla ele alınıyor. Oyuncular çok başarılıydı. Ancak filmde şarkılar çok fazla geldi bana. "Babam ve Oğlum", "Issız Adam", "Dedemin İnsanları" bende daha çok iz bırakan ve etkileyen Çağan Irmak filmleri oldu.
YanıtlaSilSöylediklerinizde haklısınız. Beklenti mutlaka oluyor.
SilŞarkı sayısı 10'muş sanırım. Belki de parlayıp sönmüş bir pop starın hikâyesini anlattığı için o kadar şarkı dahil edilmiştir filme. Bir anlamda müzikal olarak görülmüştür kim bilir . Oysa 70’li yıllarda şarkıların hangi aşamalardan geçip nasıl üretildiğine, sonrasında nasıl şekillendirildiğine de değinilseymiş iyi olacakmış. O kısımlar adeta ışık hızıyla geçti.