Nezaket, zarafet, kibarlık deyince pek çok kişinin aklına yapaylık geliyor günümüzde. ''Ne gerek var?'' diye düşünüyor. Bazıları için piyano çalmak, bale öğrenmek gibi şeyler bunlar. Abartılı ve gereksiz.
Böyle düşünenler çoğaldıkça da farkettiyseniz üniversite diplomasına rağmen kibarlıkla gram ilgisi olmayanlar çığ gibi büyümekteler toplumda.
Onlara sorarsanız doğal davrandıklarını bile iddia edebilirler.
Kim bilir, ''Oha anne ya!'' , ''Oha baba be!'' diyen gençler çok daha normaldir ve olması gerekendir onlar için belki de...
Bu şartlar altında en lüks restoranda bile kadının oturacağı sandalyeyi hafifçe geriye alıp oturmasına yardım eden kaç nazik erkek gördüğünüzü sormayacağım elbette. Etrafınızda ''Lütfen'' kelimesini kullanan kaç kişi var hiç dikkat ettiniz mi örneğin? ''Teşekkür ederim, Rica ederim, Afedersiniz'' benzeri nezaket sözcüklerini asla ağzına almayan, tebessüm etmekten, selâmlaşmaktan, sabahları ''Günaydın'' demekten bile özel bir gayretle kaçınanlarla doldu taştı her yan.
Bu konuya nereden mi geldim?
Geçende rastladığım ve ilginç bulup takıldığım bir TV programında konu Zarafet idi. Konuklar arasında bulunan erkek eğitmen orada bulunanlara uygulamalı olarak bir bayanın ve erkeğin nasıl oturması kalkması, yürümesi, yemek yemesi gerektiğini, insanları birbiriyle tanıştırma faslının nasıl başlayacağı, kadın ve erkek karşılaştığında öncelikle kadının elini uzatması gerektiği gibi detaylarda bilgi veriyor, zarif bir insan olmanın kurallarını diğer konukları model olarak kullanma yoluyla uygulamalı olarak öğretiyordu. Telefon konuşmalarında eğer arayan kişi telefonu kapatmadan karşı taraf kapatırsa bunun çok büyük bir saygısızlık olduğu, toplum içinde suratımıza asla asık bir ifade değil, hafif bir tebessüm yerleştirmemiz gerektiği gibi sayısız görgü kuralı, izleyebildiğim 15 dakikalık sürenin içine sığdı, inanır mısınız?
Zarafet eğitmeni, kendi üzerinde takım elbiseli bir erkeğin toplum içinde ceketini nasıl çıkarması gerektiğini de gösterdi ki işte bunu daha önce hiç duymamıştım. 5 sn süren çok zarif bir-iki hareketle ceketini öyle güzel çıkarıp katladı ki, hayran kaldım. Bunlar ufak tefek detaylar olsa da, zarif bir insan olmak gibisi yoktu gerçekten.
İşte bu yüzden küçük bir araştırma yapma gereği duyup zarafet kurslarının haftada 1 saat olmak üzere 3 ay sürdüğünü öğrendim. Bu da, toplam 12 saatte zarif bir insana dönüşüp sertifika alabilmek anlamına geliyordu.
Zarafetin yapaylıktan kurtarılıp, iş ve sosyal yaşantıda nasıl doğallaştırılacağını öğreten bu kurslara talep gün geçtikçe artmaktaymış. Çalıştığı iş yerinde nasıl davranması gerektiğini bilmeyen, düzgün bir diksiyona sahip olmak, yürüyüşünü düzeltmek, toplumsal yaşamda pot kırmamak isteyen kadın-erkek her türlü katılımcıya açıkmış kurslar.
Öyle ya da böyle ''Eğitim şart!'' klişesi ne kadar doğru aslında. Eskiler nazik, zarif bir genç gördüğünde ''İyi bir aile terbiyesi almış,'' diye niteler hani durumu. Zarif olmaya giden yol ailelerin zamansızlıklarından(!) dolayı zarafet kurslarından geçiyor şimdilerde.
Peki, madem 12 saatte zarif insan olunabiliyor, bugüne kadar okullarda neden hiç yer verilmedi bu derslere? Düşünsenize, ilkokuldan itibaren okul müfredatlarına reel hayatta zerre kadar işe yaramayıp çöpe gidecek tonlarca bilgi yerine, haftada 1 saat olsun ''Zarafet'' ya da ''Görgü Kuralları'' adında bir ders konsaydı neler neler değişirdi hayatımızda. Başkalarının haklarına saygısı olmayan, hatta gaspeden, argo kullanmaktan zevk alan, oturmasını kalkmasını, toplum içinde nasıl konuşması, nasıl davranması gerektiğini bilmeyenler birbirleriyle etkileşime girip bu kadar çoğalabilir miydi sizce? Dünya sevgi, saygı, nezaket ve incelikle kuşanırdı her şeyden önce.
En önemlisi de; kin, nefret, iktidar hırsı büyüten, neredeyse kainata hakim olmak isteyen acımasız ve sevgisizler sayesinde şu son noktaya gelinmez, kan ve barut kokan bir dünyada bu kadar boğulmazdı hiç kimse...
Böyle düşünenler çoğaldıkça da farkettiyseniz üniversite diplomasına rağmen kibarlıkla gram ilgisi olmayanlar çığ gibi büyümekteler toplumda.
Onlara sorarsanız doğal davrandıklarını bile iddia edebilirler.
Kim bilir, ''Oha anne ya!'' , ''Oha baba be!'' diyen gençler çok daha normaldir ve olması gerekendir onlar için belki de...
Bu şartlar altında en lüks restoranda bile kadının oturacağı sandalyeyi hafifçe geriye alıp oturmasına yardım eden kaç nazik erkek gördüğünüzü sormayacağım elbette. Etrafınızda ''Lütfen'' kelimesini kullanan kaç kişi var hiç dikkat ettiniz mi örneğin? ''Teşekkür ederim, Rica ederim, Afedersiniz'' benzeri nezaket sözcüklerini asla ağzına almayan, tebessüm etmekten, selâmlaşmaktan, sabahları ''Günaydın'' demekten bile özel bir gayretle kaçınanlarla doldu taştı her yan.
Bu konuya nereden mi geldim?
Geçende rastladığım ve ilginç bulup takıldığım bir TV programında konu Zarafet idi. Konuklar arasında bulunan erkek eğitmen orada bulunanlara uygulamalı olarak bir bayanın ve erkeğin nasıl oturması kalkması, yürümesi, yemek yemesi gerektiğini, insanları birbiriyle tanıştırma faslının nasıl başlayacağı, kadın ve erkek karşılaştığında öncelikle kadının elini uzatması gerektiği gibi detaylarda bilgi veriyor, zarif bir insan olmanın kurallarını diğer konukları model olarak kullanma yoluyla uygulamalı olarak öğretiyordu. Telefon konuşmalarında eğer arayan kişi telefonu kapatmadan karşı taraf kapatırsa bunun çok büyük bir saygısızlık olduğu, toplum içinde suratımıza asla asık bir ifade değil, hafif bir tebessüm yerleştirmemiz gerektiği gibi sayısız görgü kuralı, izleyebildiğim 15 dakikalık sürenin içine sığdı, inanır mısınız?
Zarafet eğitmeni, kendi üzerinde takım elbiseli bir erkeğin toplum içinde ceketini nasıl çıkarması gerektiğini de gösterdi ki işte bunu daha önce hiç duymamıştım. 5 sn süren çok zarif bir-iki hareketle ceketini öyle güzel çıkarıp katladı ki, hayran kaldım. Bunlar ufak tefek detaylar olsa da, zarif bir insan olmak gibisi yoktu gerçekten.
İşte bu yüzden küçük bir araştırma yapma gereği duyup zarafet kurslarının haftada 1 saat olmak üzere 3 ay sürdüğünü öğrendim. Bu da, toplam 12 saatte zarif bir insana dönüşüp sertifika alabilmek anlamına geliyordu.
Zarafetin yapaylıktan kurtarılıp, iş ve sosyal yaşantıda nasıl doğallaştırılacağını öğreten bu kurslara talep gün geçtikçe artmaktaymış. Çalıştığı iş yerinde nasıl davranması gerektiğini bilmeyen, düzgün bir diksiyona sahip olmak, yürüyüşünü düzeltmek, toplumsal yaşamda pot kırmamak isteyen kadın-erkek her türlü katılımcıya açıkmış kurslar.
Öyle ya da böyle ''Eğitim şart!'' klişesi ne kadar doğru aslında. Eskiler nazik, zarif bir genç gördüğünde ''İyi bir aile terbiyesi almış,'' diye niteler hani durumu. Zarif olmaya giden yol ailelerin zamansızlıklarından(!) dolayı zarafet kurslarından geçiyor şimdilerde.
Peki, madem 12 saatte zarif insan olunabiliyor, bugüne kadar okullarda neden hiç yer verilmedi bu derslere? Düşünsenize, ilkokuldan itibaren okul müfredatlarına reel hayatta zerre kadar işe yaramayıp çöpe gidecek tonlarca bilgi yerine, haftada 1 saat olsun ''Zarafet'' ya da ''Görgü Kuralları'' adında bir ders konsaydı neler neler değişirdi hayatımızda. Başkalarının haklarına saygısı olmayan, hatta gaspeden, argo kullanmaktan zevk alan, oturmasını kalkmasını, toplum içinde nasıl konuşması, nasıl davranması gerektiğini bilmeyenler birbirleriyle etkileşime girip bu kadar çoğalabilir miydi sizce? Dünya sevgi, saygı, nezaket ve incelikle kuşanırdı her şeyden önce.
En önemlisi de; kin, nefret, iktidar hırsı büyüten, neredeyse kainata hakim olmak isteyen acımasız ve sevgisizler sayesinde şu son noktaya gelinmez, kan ve barut kokan bir dünyada bu kadar boğulmazdı hiç kimse...
Görseller: Pinterest