''Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?'' diye bir atasözü var. Atasözüdür herhalde. Anneannem ben küçücük bir çocukken kullanırdı bu sözü. Yeri geldiğinde ben de kullanırım. Az önce aklıma geldi, nette bir aratayım dedim. Sözü buldum bulmasına da benim bildiğim anlamıyla alâkası yok! Oysa bu sözle koskoca bir kitap yazılabilir.
Şimdi... Dünyanın oluşumundan sonra, ilk insandan itibaren kimsenin malı mülkü yoktu. Yerkürede mevcut tüm topraklar sahipsizdi. Buraya kadar hemfikir miyiz? Sonra neler oldu, nasıl bir süreçten geçildi? Ne tür bir sistem kuruldu da bu araziler insanlara özel mülk olarak paylaştırıldı, tapular düzenlendi? Topraklar paylaşılırken kıstaslar neydi? Birileri mal sahibi olurken tembel kesim ''Amaan, boşver!'' dedi ve umursamadı mı? Adil bir paylaşım yapılması mümkün müydü?
Eşitlik ilkesi akıllarının ucundan geçti mi?
Belki bazıları bile isteye saf dışı bırakıldı, hatta ölümle tehdit edilip toprak sahibi olmaları engellendi. Gerçekten ilkel koşullarda mı paylaşım yapılıyordu? Dünya başka türlü nasıl parsellenebilirdi? Bu uğurda cinayetler mi işlendi? Zengin ve yoksul ayrımı ilk böyle mi başladı? Güçlü güçsüz karşısında her zamanki gibi baskın mı çıktı? Şu an karun kadar zengin olanların dedesi, onun da dedesi, büyük, en büyük dedesi, daha daha dedesi çok mu zekiydi ya da kurnaz?
Aynı şekilde yeryüzündeki fakirlerin yüzyıllar öncesindeki kökenlerine inildiğinde onların ataları çok mu aptaldı ya da salak yahut vurdumduymaz? Yalan mı ama? Üstelik benzer biçimde yüzlerce soru daha üretebilir insan...
Bizim atalarımız hangi kategorideydi?
Görselleri 2016 yazında gerçekleşen İstanbul seyahatim esnasında, otobüsten çekmiştim.
Çünkü inşaat sektörünün geldiği nokta epey şaşırtmıştı beni. Bir metropolde firma olarak hep aynı isme rastlamak ise dehşet bir şeydi!
İnsan ne yaparsa yapsın bileğinin gücüyle bu noktaya gelebilir miydi? İşin gerçek sırrı neydi?
Mal sahibi, mülk sahibi, haniydi bunun ilk sahibi? Var mıydı sahi ilk sahibi?
LANSMANA ÖZEL! Oysa aynı sektörde 1 yıl içerisinde ne büyük değişimler olmuş. Benim o gördüklerim hiçbir şeymiş! Haftalardır giderek artan bir sıklıkla sürekli karşıma çıkan replikler beynimde öylesine yer etmiş ki, bakın artık neler istiyorum ben:
2018 yazında taşınacağım yeni evim ismini denizden, değerini benzersizliğinden almalı, adaların tam karşısında olmalı. ''İhtişamlı hayatlar'' listesinde yerimi almalı, ''hayatın zirvesinde'' olmalıyım. Yeni yuvam ''kesintisiz deniz manzaralı'' olmalı. Botanik park zenginliğinde ve de barok tarzda binlerce metrekare peyzaj alanına, en az 1500 metre sahil bandına sahip olmalı, sosyal donatı alanları öne çıkmalı...
13.000 $’a varan kira getirisi garantisinin yanı sıra kusursuzluğa sahip olmalıyım. KUSURSUZLUK hayat bulmalı! Su gibi, sanat gibi, yıldızlar kadar kusursuz bir yaşam! Tercihimi kulelerden yana mı yapsam yoksa az katlı bloklardan mı?
Bir karar verebilsem...
Tekrarı yok, benzeri yok diyorlar. Ah, elimi çabuk tutmalıyım. Boğaz'a yürüme mesafesindeki konak yaşamı tam benlik aslında, ona mı karar versem? Fiyatlar da sudan ucuz, ah ne yapsam? 1+1 daire fiyatları 900 binden başlıyor. Ben en iyisi 3+1'lerden güzel bir daire seçip 6 milyon lirayı tıkır tıkır saymalıyım.
Koş vatandaş koş! Kusursuz bir yaşam senin de hakkın!
Şimdi... Dünyanın oluşumundan sonra, ilk insandan itibaren kimsenin malı mülkü yoktu. Yerkürede mevcut tüm topraklar sahipsizdi. Buraya kadar hemfikir miyiz? Sonra neler oldu, nasıl bir süreçten geçildi? Ne tür bir sistem kuruldu da bu araziler insanlara özel mülk olarak paylaştırıldı, tapular düzenlendi? Topraklar paylaşılırken kıstaslar neydi? Birileri mal sahibi olurken tembel kesim ''Amaan, boşver!'' dedi ve umursamadı mı? Adil bir paylaşım yapılması mümkün müydü?
Eşitlik ilkesi akıllarının ucundan geçti mi?
Belki bazıları bile isteye saf dışı bırakıldı, hatta ölümle tehdit edilip toprak sahibi olmaları engellendi. Gerçekten ilkel koşullarda mı paylaşım yapılıyordu? Dünya başka türlü nasıl parsellenebilirdi? Bu uğurda cinayetler mi işlendi? Zengin ve yoksul ayrımı ilk böyle mi başladı? Güçlü güçsüz karşısında her zamanki gibi baskın mı çıktı? Şu an karun kadar zengin olanların dedesi, onun da dedesi, büyük, en büyük dedesi, daha daha dedesi çok mu zekiydi ya da kurnaz?
Aynı şekilde yeryüzündeki fakirlerin yüzyıllar öncesindeki kökenlerine inildiğinde onların ataları çok mu aptaldı ya da salak yahut vurdumduymaz? Yalan mı ama? Üstelik benzer biçimde yüzlerce soru daha üretebilir insan...
Bizim atalarımız hangi kategorideydi?
Görselleri 2016 yazında gerçekleşen İstanbul seyahatim esnasında, otobüsten çekmiştim.
Çünkü inşaat sektörünün geldiği nokta epey şaşırtmıştı beni. Bir metropolde firma olarak hep aynı isme rastlamak ise dehşet bir şeydi!
İnsan ne yaparsa yapsın bileğinin gücüyle bu noktaya gelebilir miydi? İşin gerçek sırrı neydi?
Mal sahibi, mülk sahibi, haniydi bunun ilk sahibi? Var mıydı sahi ilk sahibi?
2018 yazında taşınacağım yeni evim ismini denizden, değerini benzersizliğinden almalı, adaların tam karşısında olmalı. ''İhtişamlı hayatlar'' listesinde yerimi almalı, ''hayatın zirvesinde'' olmalıyım. Yeni yuvam ''kesintisiz deniz manzaralı'' olmalı. Botanik park zenginliğinde ve de barok tarzda binlerce metrekare peyzaj alanına, en az 1500 metre sahil bandına sahip olmalı, sosyal donatı alanları öne çıkmalı...
13.000 $’a varan kira getirisi garantisinin yanı sıra kusursuzluğa sahip olmalıyım. KUSURSUZLUK hayat bulmalı! Su gibi, sanat gibi, yıldızlar kadar kusursuz bir yaşam! Tercihimi kulelerden yana mı yapsam yoksa az katlı bloklardan mı?
Bir karar verebilsem...
Tekrarı yok, benzeri yok diyorlar. Ah, elimi çabuk tutmalıyım. Boğaz'a yürüme mesafesindeki konak yaşamı tam benlik aslında, ona mı karar versem? Fiyatlar da sudan ucuz, ah ne yapsam? 1+1 daire fiyatları 900 binden başlıyor. Ben en iyisi 3+1'lerden güzel bir daire seçip 6 milyon lirayı tıkır tıkır saymalıyım.
Bu sayede kusursuz yaşama ulaşacaklarını sanıyorlar.
YanıtlaSilMemleket bir süredir inşaat şantiyesi halindeymiş. Ultra lüks daireler, rezidanslar, bürolar...
SilMinumum düzeyde TV izleyen biri olarak haftalardır dakika başı verilen bu reklamlardan gına geldi!
Yukarıda yazdığınız koşullara yakın yaşayan ne çok insan var ülkemizde. Geçen gün Kerimcan diye ( çok özür ) bir soytarı var , yeni aldığı malikane diye okudum ve izledim. Biz boşuna okumuşuz, yaşam mücadelesi vermişiz cidden hayıflandım.
YanıtlaSilAynen öyledir İlhan Bey, ben de eminim. Hangi koşullarda kimler yaşıyor.
SilBenim hayıflandığım konu, bu reklamları izleyen ülke halkının yüzde kaçının trilyonları var da genele yayılıyor, alay eder gibi bangır bangır bağırılıp muhteşem bir yaşam vadediliyor? Asgari ücretle geçinmeye çalışan yüzde kaç?
Ayrıca; parayı basan herkes istediği her evi satın alabiliyor mu? Benim bildiğim, örneğin Almanya'da ev satın almak ya da kiracı olmak isteyen her kim varsa uzun süren bir kimlik soruşturmasından geçiyor. Para en sonuncu kriter...
6 milyon lira mı? :/
YanıtlaSilLansmana özel!
SilYer gök inşaat. Çıldırasıya hem de, üstelik bu vaziyet tek İstanbul'da yaşanmıyor. Geçen yıl Doğu Karadeniz gezimizde de fark ettik ki, dağ taş beton yığını. Çok vahim bizi toplu halde uçurumun eşiğine getiren durumlar bunlar. Bütün millette borç gırtlağa kadar. Önüne gelene kredi açıyor bankalar. Ayranımız yok içmeye...! o hesap. İçi boş gösterişler. Bir yanda doğa erozyonu bir yanda kültür erozyonu...ne olacak bunun sonu! hiç bilmiyorum Zeugma'cım.
YanıtlaSilSevgilerimle, iyi haftala dilerim.