Bir zamanlar üzerinde dantel örtüler bulunan tüplü televizyonların hemen yanı başında boy gösterirdi. Bildiğimiz tüm evlerin olmazsa olmazı, anneannelerin kıymetlisi, özellikle bayram günlerinin vazgeçilmeziydi.
O günlerde evimize gelen misafirlere ilk ikramımız, mis kokulu serinleme vesilemiz kolonyamızın asıl görevinin dezenfekte etmek olduğunu kaç kişi biliyordu acaba? Lokman Hekim ruhu taşıyan atalarımız elbette. Her konuda olduğu gibi kolonya konusunda da bir bildikleri vardı besbelli. Önce kolonya dökülürdü eve gelen her misafirin avuçlarına. Ardından lokum ya da şekerleme verilirdi. Aşure ve sütlacın üstüne yine atalarımızdan beri süregelen bir gelenek olarak tarçın döküyorduk mesela. Bu geleneğin dahi bilimsel bir yanı vardı. Yediğimiz tatlıdaki şekerin hızla kana karışmasını önlemek. Tarçının bunu sağladığını atalarımız baştan beri biliyorlardı mutlaka. Bize geleneği sürdürmek, tarçının hikmetini yıllar sonra öğrenmek düşecekti.
Kolonyanın hikmetini de tıpkı bu şekilde, atalarımızın görünmez bilgeliklerinin saklı olduğu bir gelenek ile öğrenmiş olduk. Dışarıdan gelen misafirlerin serinlemesinden daha öncelikli bir amaçla ellerini dezenfekte etmiş oluyorduk. Nitekim, koronavirüs ile tanıştığımız günlerde ilk önce ''Köln Suyu'' anlamı taşıyan kolonya koştu yardımımıza. Hani ismini ilk kez üretildiği Köln şehrinden almıştı. Evet, kolonyanın Almancası ''Kölnisch Wasser''. Fransızcası olan ''Eau de Cologne'' İngilizce dilinde de kullanılıyor. ''Lemon Cologne'' var mesela. En çok onu severiz:)
Üretilen ilk sentetik koku da limon esansı zaten. Ucuz maliyeti ve hafif kokusu nedeniyle maliyeti yüksek parfümlerin yerini hemen alan kolonya; etil alkol (ya da etanol), su ve esans karışımından oluşuyor ve pek çok farklı esans içeriğinden hazırlanabiliyor. Bize Osmanlı zamanında, II.Abdülhamid döneminde gelmiş. Gelir gelmez de dönemin gülsuyu ikram etme geleneğini silmiş süpürmüş. İlk yerel kolonyamız mı? Ahmet Faruki tarafından üretilmiş. Ve işin özünde anavatanında bile bizde olduğu kadar benimsenmemiş.
E, o zaman 18.yüzyıldan günümüze uzanan bu serinletici ve hoş kokunun geçmişine doğru bir gidelim bakalım. Ne yalan söyleyeyim; yaratıcısı olarak ilk kez duyduğum bir isim çıktı karşıma. Bu isim koku alma duyusu son derece gelişmiş olan Almanya'ya göç etmiş İtalyan asıllı bir parfüm ustası olan Johann Maria Farina. Farina bir karışım yaratıyor ve bu karışımın ünü Rokoko dönemi ihtişamlı saray hayatı ve davetleri arasında hızla yayılıyor. O dönem Köln şehri Avrupa’daki pek çok kentte olduğu gibi sokaktaki çöpler ve tuvalet sistemi yetersizliği yüzünden iğrenç kokular içinde.
Bu kokular özellikle koku alma duyusu aşırı gelişmiş olan Johann Maria Farina için dayanılmaz düzeyde tabii. Bu düzey aynı zamanda kokuları ayırt edebilme kapasitesine de sahip. Hani ''Koku'' adlı kitabın yazarı Patrick Süskind vardır. Romanındaki ünlü kahraman Jean-Baptiste Grenouille’i yaratırken Süskind'in Farina’nın hayatından etkilendiği, hatta Farina’nın bugün bir koku müzesine dönüştürülmüş olan Köln’deki evine çok kez araştırma yapmaya gittiği biliniyor.
Ne diyorduk? İtalyan göçmeni koku uzmanı Farina, bergamot, yeşil misket limonu, portakal ve bir cins greyfurtu birleştirip elde ettiği koku sayesinde kolonyayı keşfediyor ve keşfini tam olarak şöyle aktarıyor:
“İtalya’nın ilkbahar sabahlarının yağmur sonrası halleri gibi.”
Tam da tarif ettiği gibiydi. O gerçekten de Ortaçağ’ın ağır kokulu parfümlerinin aksine ferah, serinletici ve yüzyıllara yayılacak bir koku keşfetmişti. İşin özünde bu keşif dünyanın ilk ''gerçek'' parfümü olarak kabul görüyor ve şişenin üzerine de büyük bir onur ve gururla şunlar yazılıyor: “Farina Original Eau de Cologne” Müşterileri arasında en başta kraliyet ailesi ve soylular var. Napolyon'un çizmelerini silmek için sürekli Farina’nın kolonyasından sipariş ettiği, Goethe'nin çalışma masasının üzerinde Farina kolonyasına batırılmış bir mendil beklettiği biliniyor.
Benim de artık evin neredeyse her odasında birer küçük şişe limon kolonyası beklettiğim doğrudur. İçlerinden iki tanesi burada poz vermekte. Yanlarına da birer küçük dal mis kokulu filbahri çiçeği koydum ki filbahrinin diğer adı ''limon çiçeği'' çünkü. Yan yana yakıştılar mı peki? Bence yakıştılar:)
Kalın sağlıkla...
* * *
O günlerde evimize gelen misafirlere ilk ikramımız, mis kokulu serinleme vesilemiz kolonyamızın asıl görevinin dezenfekte etmek olduğunu kaç kişi biliyordu acaba? Lokman Hekim ruhu taşıyan atalarımız elbette. Her konuda olduğu gibi kolonya konusunda da bir bildikleri vardı besbelli. Önce kolonya dökülürdü eve gelen her misafirin avuçlarına. Ardından lokum ya da şekerleme verilirdi. Aşure ve sütlacın üstüne yine atalarımızdan beri süregelen bir gelenek olarak tarçın döküyorduk mesela. Bu geleneğin dahi bilimsel bir yanı vardı. Yediğimiz tatlıdaki şekerin hızla kana karışmasını önlemek. Tarçının bunu sağladığını atalarımız baştan beri biliyorlardı mutlaka. Bize geleneği sürdürmek, tarçının hikmetini yıllar sonra öğrenmek düşecekti.
Kolonyanın hikmetini de tıpkı bu şekilde, atalarımızın görünmez bilgeliklerinin saklı olduğu bir gelenek ile öğrenmiş olduk. Dışarıdan gelen misafirlerin serinlemesinden daha öncelikli bir amaçla ellerini dezenfekte etmiş oluyorduk. Nitekim, koronavirüs ile tanıştığımız günlerde ilk önce ''Köln Suyu'' anlamı taşıyan kolonya koştu yardımımıza. Hani ismini ilk kez üretildiği Köln şehrinden almıştı. Evet, kolonyanın Almancası ''Kölnisch Wasser''. Fransızcası olan ''Eau de Cologne'' İngilizce dilinde de kullanılıyor. ''Lemon Cologne'' var mesela. En çok onu severiz:)
Üretilen ilk sentetik koku da limon esansı zaten. Ucuz maliyeti ve hafif kokusu nedeniyle maliyeti yüksek parfümlerin yerini hemen alan kolonya; etil alkol (ya da etanol), su ve esans karışımından oluşuyor ve pek çok farklı esans içeriğinden hazırlanabiliyor. Bize Osmanlı zamanında, II.Abdülhamid döneminde gelmiş. Gelir gelmez de dönemin gülsuyu ikram etme geleneğini silmiş süpürmüş. İlk yerel kolonyamız mı? Ahmet Faruki tarafından üretilmiş. Ve işin özünde anavatanında bile bizde olduğu kadar benimsenmemiş.
E, o zaman 18.yüzyıldan günümüze uzanan bu serinletici ve hoş kokunun geçmişine doğru bir gidelim bakalım. Ne yalan söyleyeyim; yaratıcısı olarak ilk kez duyduğum bir isim çıktı karşıma. Bu isim koku alma duyusu son derece gelişmiş olan Almanya'ya göç etmiş İtalyan asıllı bir parfüm ustası olan Johann Maria Farina. Farina bir karışım yaratıyor ve bu karışımın ünü Rokoko dönemi ihtişamlı saray hayatı ve davetleri arasında hızla yayılıyor. O dönem Köln şehri Avrupa’daki pek çok kentte olduğu gibi sokaktaki çöpler ve tuvalet sistemi yetersizliği yüzünden iğrenç kokular içinde.
Bu kokular özellikle koku alma duyusu aşırı gelişmiş olan Johann Maria Farina için dayanılmaz düzeyde tabii. Bu düzey aynı zamanda kokuları ayırt edebilme kapasitesine de sahip. Hani ''Koku'' adlı kitabın yazarı Patrick Süskind vardır. Romanındaki ünlü kahraman Jean-Baptiste Grenouille’i yaratırken Süskind'in Farina’nın hayatından etkilendiği, hatta Farina’nın bugün bir koku müzesine dönüştürülmüş olan Köln’deki evine çok kez araştırma yapmaya gittiği biliniyor.
Ne diyorduk? İtalyan göçmeni koku uzmanı Farina, bergamot, yeşil misket limonu, portakal ve bir cins greyfurtu birleştirip elde ettiği koku sayesinde kolonyayı keşfediyor ve keşfini tam olarak şöyle aktarıyor:
“İtalya’nın ilkbahar sabahlarının yağmur sonrası halleri gibi.”
Tam da tarif ettiği gibiydi. O gerçekten de Ortaçağ’ın ağır kokulu parfümlerinin aksine ferah, serinletici ve yüzyıllara yayılacak bir koku keşfetmişti. İşin özünde bu keşif dünyanın ilk ''gerçek'' parfümü olarak kabul görüyor ve şişenin üzerine de büyük bir onur ve gururla şunlar yazılıyor: “Farina Original Eau de Cologne” Müşterileri arasında en başta kraliyet ailesi ve soylular var. Napolyon'un çizmelerini silmek için sürekli Farina’nın kolonyasından sipariş ettiği, Goethe'nin çalışma masasının üzerinde Farina kolonyasına batırılmış bir mendil beklettiği biliniyor.
Benim de artık evin neredeyse her odasında birer küçük şişe limon kolonyası beklettiğim doğrudur. İçlerinden iki tanesi burada poz vermekte. Yanlarına da birer küçük dal mis kokulu filbahri çiçeği koydum ki filbahrinin diğer adı ''limon çiçeği'' çünkü. Yan yana yakıştılar mı peki? Bence yakıştılar:)
Kalın sağlıkla...