Haftalar sonra pazartesi günü, resmi bir iş için zorunlu olarak dışarı çıkmış, iki saat sonra eve dönmüştüm. Sonra düşündüm de, madem devlet haftada üç maske hakkı tanıyor, ben de iki tanesini kullanır, diğerini de her ihtimale karşı bir tarafta bekletirim. Sağlığım için haftada en az iki gün yürümem gerektiğine inandım çünkü. Bunu da alışverişe giderek gerçeğe dökeceğim.
Dünkü çıkışım eczaneye bu hafta için gelen maskelerimi de alma amaçlıydı. Ancak olumsuz yanıt aldım. ''Araya cumartesi pazar girdiği için tam hafta dolmuş olmuyor. Bugün veremiyoruz, pazartesi gelin,'' dediler. Tam olarak nasıl olmuş da alamıyormuşum anlamadım. Madem önceden söyleyin de ''Maskemizi vaktiyle alalım. Kimseyi mağdur etmeyelim'' diye sorumluluk hissedip karşınıza dikilmeyelim. 50 kere mi geleceğiz?
Hayır, parayla da alman yasak. Ne maskeymiş ama! Milyon kere değişti mübarek. Şimdi de tanesini en fazla 1 TL verip alabiliyormuşuz. Şunu en başta yapsanız olmaz mıydı? Biliyor musunuz, virüsün en başında her ihtimale karşı diye pastil ve maske almak üzere dışarı çıkmıştım hani. Maskelerin tanesini 5 TL'den almıştım. Karaborsa fiyatmış oysa. Ederi 50 kuruşmuş. 10 misli kazık atmışlar bize. Ne fırsatçılar varmış be. Gözünüzü toprak doyursun! Beşer şaşar diye bir söz var. Hep mi şaşar yahu? Daha işin en başında menfaat!
Zaten bugün haberlerde duyduğum şeye çok canım sıkıldı. Virüsün buzdolabı soğukluğu olan +4°C’ye dayanıklı olduğunu, oradaki ısı -20°C’ye düştüğünde bile (şayet besinlerin üstündeyse) bir aydan fazla canlı kalabildiğini en başından beri biliyorduk. O yüzden de pişen gıdalardan zerre şüphelenmiyor, hatta dışarıdan ekmek almışsak fırında yüksek ısıda bekleterek çözüm sağladığımıza inanıp içimizi rahat tutuyorduk hani. İşte konu. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Acil Durumlar Programı Direktörü Mike Ryan, bugün çok soğuk ve sıcağın koronavirüs üzerinde hiçbir etkisi olmadığını açıkladı!!??
Ne yapacağız biz şimdi? Nasıl bir virüs bu? Bir de millet nasıl rahatmış İstanbul'da falan. Anlatılanlara inanmayanlar arabalarına atlayıp Ortaköy-Bebek Boğaz hattından geçmiş, gözlerine inanamamışlar. Gece yarısına 1 saat kala bankların hepsi dolu, kalabalık gruplar halinde gezen tozan, wafflecılar önünde kuyruk oluşturanlar gırlaymış! Ne oluyor yahu?
Ben geçtiğim sokaklarda taş çatlasa üç - dört kişi ile karşılaşıyorum. Bir yerde oturan falan yok asla. İşi olan bir yerlere gidiyor sadece. Karşıdan birinin geldiğini gören kaldırım değiştiriyor. Bu derece titiz biçimde uyuluyor kurallara. Böyle olmalı zaten. 15 dakika uzaklıktaki bir marketten hünnap ve biraz meyve almak, bunu yaparken biraz temiz hava alıp tempolu bir yürüyüşle ayaklarımın çok uzun zamandır alışkın olduğu biçimde açılmasını sağlamak istiyorum.
Bu esnada tüm tedbirleri almış durumdayım. Başta maskem ve çantamda hazır el dezenfektanımla. Zaten tüm marketler içeriye ilk giriş noktalarına dezenfektan monte etmişler. Kasapta bile vardı. Nasıl da hoşuma gitti.
Güneşli bir gündü bu kez. Baharın mis gibi havası, çiçeklerin baş döndüren kokuları eşliğinde mest oldum adeta. Her şey bu kadar mı güzeldi yoksa bizler evlerden çıkmadığımız için daha da mı güzelleşti, tereddütteyim.
Dünkü çıkışım eczaneye bu hafta için gelen maskelerimi de alma amaçlıydı. Ancak olumsuz yanıt aldım. ''Araya cumartesi pazar girdiği için tam hafta dolmuş olmuyor. Bugün veremiyoruz, pazartesi gelin,'' dediler. Tam olarak nasıl olmuş da alamıyormuşum anlamadım. Madem önceden söyleyin de ''Maskemizi vaktiyle alalım. Kimseyi mağdur etmeyelim'' diye sorumluluk hissedip karşınıza dikilmeyelim. 50 kere mi geleceğiz?
Hayır, parayla da alman yasak. Ne maskeymiş ama! Milyon kere değişti mübarek. Şimdi de tanesini en fazla 1 TL verip alabiliyormuşuz. Şunu en başta yapsanız olmaz mıydı? Biliyor musunuz, virüsün en başında her ihtimale karşı diye pastil ve maske almak üzere dışarı çıkmıştım hani. Maskelerin tanesini 5 TL'den almıştım. Karaborsa fiyatmış oysa. Ederi 50 kuruşmuş. 10 misli kazık atmışlar bize. Ne fırsatçılar varmış be. Gözünüzü toprak doyursun! Beşer şaşar diye bir söz var. Hep mi şaşar yahu? Daha işin en başında menfaat!
Zaten bugün haberlerde duyduğum şeye çok canım sıkıldı. Virüsün buzdolabı soğukluğu olan +4°C’ye dayanıklı olduğunu, oradaki ısı -20°C’ye düştüğünde bile (şayet besinlerin üstündeyse) bir aydan fazla canlı kalabildiğini en başından beri biliyorduk. O yüzden de pişen gıdalardan zerre şüphelenmiyor, hatta dışarıdan ekmek almışsak fırında yüksek ısıda bekleterek çözüm sağladığımıza inanıp içimizi rahat tutuyorduk hani. İşte konu. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Acil Durumlar Programı Direktörü Mike Ryan, bugün çok soğuk ve sıcağın koronavirüs üzerinde hiçbir etkisi olmadığını açıkladı!!??
Ponpon biçiminde bu katmerli çiçek Kanarya gülü (Kerria Japonica Pleniflora)
Yurdumuzda kanarya gülü ya da keriya gülü olarak biliniyor. Botanikte adı Kerria japonica, gülgiller (rosaceae) familyasından, kışın yapraklarını döken, çiçekli çalı formunda ve egzotik bir bitki.
Kalın sağlıcakla...