Ölüm Dansı...
En çok kullanılan hali Fransızcası olan Danse Macabre. İng. Dance of Death, Alm. Totentanz, İtalyanca ve İspanyolcası Danza Macabra, Portekizcede Dança da Morte...
Yandaki resim, Geç Ortaçağ'da ölümün evrensel oluşuna dair çok yaygın bir alegori* olan Danse Macabre (ölüm dansı) örneği. 18. yy'dan kalma, ressamı bilinmeyen bir Alman tablosundaki ana detay. Görüldüğü üzere, farklı sosyal statüdeki dokuz kadın ölülerle dans ediyor.
Resmin tamamını bulup incelediğinizde Papa'dan imparatora, tüccardan deliye pek çok farklı figürü ölümle dans ederken göreceksiniz. Resim, cennet-cehennem, çarmıha gerilme, cennetten kovulma benzeri dini sahnelerle çevrelenmiş.
Ölüm teması, özellikle 14. yüzyıl boyunca süregelen ve savaşlardan daha çok can alan veba, yani Büyük Kara Ölüm salgınlarının ardından, dönemin sanatsal ifadelerinde tekrar eden popüler bir simge haline gelmiş. Bu sanatsal motifteki ana fikir; ölümün evrenselliği ve kesinliği karşısında dünyevi zevklerin ve ihtişamlı yaşamların önem taşımaması üzerine.
Kara veba salgını yüzünden tüm Avrupa'nın üzerine sinen ölüm dehşeti ve her an, her yerde gelmesi mümkün ani ölüm olasılığı insanlardaki dini duyguları yoğun hale getirirken, bu tarz histerik bir eğlence arzusu da uyandırmış: Ölüm dansı adıyla soğuk bir teselli. Ölümün kaçınılmazlığını gösteren, ona her daim hazır olmayı empoze eden öğretici bir oyun.
''Danse Macabre'' bir birleştirici aslında
Bu dansla kişileştirilerek dansı yöneten ölümün insanlara gösterdiği ne olabilir? Çoğunluğu imparator, papa, kral gibi dünyevi güç sahibi olan insanlarla, hayatın her kesiminden temsilciler ve iskeletler eşliğinde, yaşamdan mezara doğru tek sıra halinde dans ederek dünyasal yaşamın ne kadar nafile olduğunu kanıtlamak. Orijini resimli vaaz metinlerine dayanıyor. En eski görsel örnek ise Paris'teki Holy Innocents Mezarlığı'nda 1424'ten kalma bir duvar resmi.
Temel bir dönüşüm söz konusu aslında. Yaşam ve ölüme dair düşüncelerini, varlık felsefelerini değiştiren insanlar söz konusu. Burunlarının dibine kadar gelmiş ölüm yüzünden yaşama yükledikleri anlamların değeri gitgide yok olan insanlar. Yoğun biçimde sanata aktarıldığı üzere, varlık adeta iskeletten bir beden olarak algılanıyor.
Zengin adam fakir adam, dilenci adam hırsız, doktor avukat… Her kim olursa olsun, ölüm ayrımcılık yapmaz. Wolgemut'un gravürü, 13. yüzyılın başlarında Paris manastırının duvarlarına boyanmış freskten bir Danse Macabre (Ölüm Dansı) örneği. Avrupa'daki Kara Ölümle dramatik şekilde barışmanın bir yolu bu. Ölümün sanatta bir parodi veya karikatür haline gelmiş hali, ölüm karşısında gülmeyi kolaylaştıran bir tarz. Ne de olsa Orta Çağ boyunca hastalık ve ölüm neredeyse herkesin kapısında çünkü. Avrupa nüfusunun yaklaşık üçte ikisinin yok olduğu 1348 vebası özellikle. Ölüm oranının son derece yüksek olduğu korkunç bir salgın dönemi. 16 milyondan fazla insanın can verişi...
''Ölümü göze almazsan yaşayamazsın,'' demiş Schiller.
Cervantes'e göre ''Zamanın silmediği hiçbir anı, ölümün sona erdiremediği hiçbir acı yoktur.''
En çok Nazım Hikmet'ten yanayım: ''Ne ölümden korkmak ayıp ne de düşünmek ölümü.''
Ve son olarak Cenap Şahabettin'ten gelsin: ''Hepimiz ölümün nişanlısıyız.'' Ne kadar manidar, öyle değil mi?
Böyle işte. Danse Macabre de Ortaçağ sanatında ''ölümün evrenselliğini'' betimleyerek insanları yaşamın geçiciliğini düşünmeye zorlayan ortak bir tema. Dolayısıyla, o çağda yaşanan veba salgını müziği de etkilemiş.
Henri Cazalis, sembolist bir şair ve harf adamı. Jean Caselli ve Jean Lahor takma adıyla yazan Fransız bir doktor. Aşağıdaki videoda yer alan ve Fransız dahi Camille Saint-Saëns tarafından 1874'te bestelenmiş senfonik bir şiir olan ''Danse Macabre'' ona ait. Senfonik şiir nedir peki? Lirik veya romantik özelliklere sahip bir efsane (hatta resim olabilir) üzerine yazılmış orkestral bir form. Bilindik ve katı orkestral kurallar yerine ilham alınan şey her neyse, oradaki lirik ve romantik özelliklere göre yazılıyorlar. Amaç; insanların gözünde o olayı ya da öyküyü canlandırmak. İşte Saint-Saëns'ın senfonik şiiri bu türün en bilinen örneklerinden. Efsaneye göre her yıl Cadılar Bayramında gece yarısı dünyaya gelen ölüm mezardaki tüm ölüleri diriltirek keman çalmaya başlar. Ölüler kendisi için dans etsin istemektedir. Akla gelebilecek tüm korkunç yaratıklar, hayaletler ve cadılar ona eşlik eder. Horoz ötüp gün doğumunu haber verene kadar dans ederler. Ve sonra, ölüler mezarlara geri dönerken ölüm de seneye yeniden gelmek üzere yeryüzünden ayrılır.
Zig, zig, zig, Death in cadence,
Striking with his heel a tomb,
Death at midnight plays a dance-tune,
Zig, zig, zig, on his violin.
The winter wind blows and the night is dark;
Moans are heard in the linden-trees.
Through the gloom, white skeletons pass,
Running and leaping in their shrouds.
Zig, zig, zig, each one is frisking.
The bones of the dancers are heard to crack-
But hist! of a sudden they quit the round,
They push forward, they fly; the cock has crowed. -Henri Cazalis -
Camille Saint-Saëns - Danse Macabre
Bir klasik müzik sever olarak ben bu senfonik şiire bayıldım. Kulağımın daha önceden aşina olduğu kesin. Taşıdığı özellikleri ancak bu yazıdan sonra öğrendim. Fazlasıyla etkilendiğimi söyleyebilirim. Öyle ki, defalarca dinleyesim var...
Sağlıcakla...
*Alegori; bir düşünceyi, davranışı ya da eylemi, daha kolay kavratabilmek için onu, yerini tutabilecek simgelerle, simgesel sözlerle, benzetmelerle göz önünde canlandırma işi.
Kaynak: en.wikipedia.org
En çok kullanılan hali Fransızcası olan Danse Macabre. İng. Dance of Death, Alm. Totentanz, İtalyanca ve İspanyolcası Danza Macabra, Portekizcede Dança da Morte...
Yandaki resim, Geç Ortaçağ'da ölümün evrensel oluşuna dair çok yaygın bir alegori* olan Danse Macabre (ölüm dansı) örneği. 18. yy'dan kalma, ressamı bilinmeyen bir Alman tablosundaki ana detay. Görüldüğü üzere, farklı sosyal statüdeki dokuz kadın ölülerle dans ediyor.
Resmin tamamını bulup incelediğinizde Papa'dan imparatora, tüccardan deliye pek çok farklı figürü ölümle dans ederken göreceksiniz. Resim, cennet-cehennem, çarmıha gerilme, cennetten kovulma benzeri dini sahnelerle çevrelenmiş.
Ölüm teması, özellikle 14. yüzyıl boyunca süregelen ve savaşlardan daha çok can alan veba, yani Büyük Kara Ölüm salgınlarının ardından, dönemin sanatsal ifadelerinde tekrar eden popüler bir simge haline gelmiş. Bu sanatsal motifteki ana fikir; ölümün evrenselliği ve kesinliği karşısında dünyevi zevklerin ve ihtişamlı yaşamların önem taşımaması üzerine.
Kara veba salgını yüzünden tüm Avrupa'nın üzerine sinen ölüm dehşeti ve her an, her yerde gelmesi mümkün ani ölüm olasılığı insanlardaki dini duyguları yoğun hale getirirken, bu tarz histerik bir eğlence arzusu da uyandırmış: Ölüm dansı adıyla soğuk bir teselli. Ölümün kaçınılmazlığını gösteren, ona her daim hazır olmayı empoze eden öğretici bir oyun.
Detail of the Dance Macabre fresco(1490) |
Bu dansla kişileştirilerek dansı yöneten ölümün insanlara gösterdiği ne olabilir? Çoğunluğu imparator, papa, kral gibi dünyevi güç sahibi olan insanlarla, hayatın her kesiminden temsilciler ve iskeletler eşliğinde, yaşamdan mezara doğru tek sıra halinde dans ederek dünyasal yaşamın ne kadar nafile olduğunu kanıtlamak. Orijini resimli vaaz metinlerine dayanıyor. En eski görsel örnek ise Paris'teki Holy Innocents Mezarlığı'nda 1424'ten kalma bir duvar resmi.
Temel bir dönüşüm söz konusu aslında. Yaşam ve ölüme dair düşüncelerini, varlık felsefelerini değiştiren insanlar söz konusu. Burunlarının dibine kadar gelmiş ölüm yüzünden yaşama yükledikleri anlamların değeri gitgide yok olan insanlar. Yoğun biçimde sanata aktarıldığı üzere, varlık adeta iskeletten bir beden olarak algılanıyor.
The Dance of Death (1493) by Michael Wolgemut |
Cervantes'e göre ''Zamanın silmediği hiçbir anı, ölümün sona erdiremediği hiçbir acı yoktur.''
En çok Nazım Hikmet'ten yanayım: ''Ne ölümden korkmak ayıp ne de düşünmek ölümü.''
Ve son olarak Cenap Şahabettin'ten gelsin: ''Hepimiz ölümün nişanlısıyız.''
Henri Cazalis, sembolist bir şair ve harf adamı. Jean Caselli ve Jean Lahor takma adıyla yazan Fransız bir doktor. Aşağıdaki videoda yer alan ve Fransız dahi Camille Saint-Saëns tarafından 1874'te bestelenmiş senfonik bir şiir olan ''Danse Macabre'' ona ait. Senfonik şiir nedir peki? Lirik veya romantik özelliklere sahip bir efsane (hatta resim olabilir) üzerine yazılmış orkestral bir form. Bilindik ve katı orkestral kurallar yerine ilham alınan şey her neyse, oradaki lirik ve romantik özelliklere göre yazılıyorlar. Amaç; insanların gözünde o olayı ya da öyküyü canlandırmak. İşte Saint-Saëns'ın senfonik şiiri bu türün en bilinen örneklerinden. Efsaneye göre her yıl Cadılar Bayramında gece yarısı dünyaya gelen ölüm mezardaki tüm ölüleri diriltirek keman çalmaya başlar. Ölüler kendisi için dans etsin istemektedir. Akla gelebilecek tüm korkunç yaratıklar, hayaletler ve cadılar ona eşlik eder. Horoz ötüp gün doğumunu haber verene kadar dans ederler. Ve sonra, ölüler mezarlara geri dönerken ölüm de seneye yeniden gelmek üzere yeryüzünden ayrılır.
|
Henri Cazalis |
Striking with his heel a tomb,
Death at midnight plays a dance-tune,
Zig, zig, zig, on his violin.
The winter wind blows and the night is dark;
Moans are heard in the linden-trees.
Through the gloom, white skeletons pass,
Running and leaping in their shrouds.
Zig, zig, zig, each one is frisking.
The bones of the dancers are heard to crack-
But hist! of a sudden they quit the round,
They push forward, they fly; the cock has crowed. -Henri Cazalis -
Bir klasik müzik sever olarak ben bu senfonik şiire bayıldım. Kulağımın daha önceden aşina olduğu kesin. Taşıdığı özellikleri ancak bu yazıdan sonra öğrendim. Fazlasıyla etkilendiğimi söyleyebilirim. Öyle ki, defalarca dinleyesim var...
Sağlıcakla...
*Alegori; bir düşünceyi, davranışı ya da eylemi, daha kolay kavratabilmek için onu, yerini tutabilecek simgelerle, simgesel sözlerle, benzetmelerle göz önünde canlandırma işi.
Kaynak: en.wikipedia.org