2021/10/13

Şehmuuuuz!

Oturduğumuz cadde ''Şehmuuuuz!!!'' diye inledi bir kez daha, o genç kadının sesiyle boydan boya. Günde en az on kez periyodik olarak tekrarlanan bu çağrı dört yaşında var ya da yok, esmer, yaramaz, gürbüz bir oğlan çocuğu içindi. 
Anne en fazla 30'unda, Şehmuz üçüncü çocuk. Peş peşe doğmuş iki de abla var 7-8 yaşlarında...

Bu Doğulu aile pandemiden birkaç ay önce gelmişti mahalleye. İlerideki binalardan birinin alt katını kiralayıp yerleşmişlerdi. 

Beş kişilik ailenin müteahhit olduğu söylenen babası akşam hava karardığında ve lüks arabasıyla gelirdi eve hep. Gözü yollarda beklemekte olan Şehmuz ise arabanın sesini aldığında sevinçten çığlık çığlığa...

Annesinin kucakta getirdiği Şehmuz arabadan hiç inmeyen babanın kucağına alelacele verilir, direksiyon sözüm ona oğlana teslim edilirdi. Ondan sonra da herkesin akşam yemeğine oturduğu o saatlerde Şehmuz babasıyla en az yarım saat süren bir tura çıkar, adamakıllı gezdirilmeden eve dönülmezdi. Her akşam bu böyleydi. Alıştırmışlardı bir kere. Eğer o saatlerde Şehmuz yüksek perdeden ve yırtınarak ağlamaktaysa bilirdiniz ki babanın bir işi çıkmış, henüz eve gelememişti. 
Bu detayları elbette ki pandeminin ilk aylarında balkonlarda yaşadığımızdan biliyorum. Balkon demek ''Şehmuuuuuz!'' demekti bizim için. Üstelik; erkek çocuğu olmanın ayrıcalığı birebir yaşatılan Şehmuz'un daha o yaştaki farkındalığı, megalomaniye doğru evrilen bazı hareketleri görülmeyecek gibi değil, açık ve net ortadaydı. Ablalarına sert hareketleri vardı. Kızdığı zaman kızları ısırmaya yöneliyordu örneğin. Kimi zaman evden alt tarafı çıplak vaziyette fırlayıp kaçtığı oluyordu. Devamlı bağıran çağıran, istekleri bitmeyen, agresif bir çocuk büyütülüyordu herkesin gözü önünde.  

Bile isteye yapılıyordu tüm bunlar. Şehmuz erkek çocuk olduğu için kıymetliydi. Akşam baba-oğul otomobille gezmeye çıktığında neden bir kez olsun ablalar da götürülmüyordu? Sokaktaki diğer çocuklarla son derece düzgün bir Türkçe konuşarak oyun oynayan iki kız kardeş, yine de her daim sanki başları omuzlarının içinde, ezik bir görüntü sergiliyorlardı. 

''Hazaaaal!'' 
''Efendim anne?'' 
''Git marketten Şehmuz'a kutu süt al.'' 

İyi de, neden hep ve sadece Şehmuz'a süt alınıyordu? O kızlar da büyüme çağındaydı. Onlar da sizin canınızdan can, kanızdan kan değil miydi? Neydi bu üvey evlat muamelesi? İnsan gözlerine, kulaklarına inanamıyordu. Bari sen bir kadın olarak, anne olarak böyle yapmasan olmaz mıydı? 

Geçen gün komşulardan biri demiş ki anneye: 
''Senin oğlan ablalarına çok eziyet ediyor.'' 
Annenin kadına verdiği cevap: 
''Yooo! Bir şey yaptığı yok ki. Ama biraz daha büyüyünce onlara hep şöyle diyecek:
Çayım nerede? Kahvem nerede? Çerezim nerede?''

Aferin senin gibi anneye. Hem kendini hem kızlarını hiçe sayıp kadının ikinci sınıf insan olduğunu bu kadar yürekten kabullendiğin ve üstelik haklı çıkmaya çalıştığın için! Alkışş!! 

Kıssadan Hisse
Hiçbir şey sebepsiz değil. 
Kadına şiddetin başlangıç ve gelişme noktası diye bir gerçek var. 
Bu kesin. 

*   *   * 

EK:
15.10.2021 Cuma

Son yazımın baş kahramanı Şehmuz efendim. Bugün 17.00 gibi yine formundaydı. Elindeki değnekle insan, araba ne gördüyse saldırıyordu. Zavallı ablaları alamıyordu elinden. Kimseyi dinlemiyordu yine. Görseliyle birlikte buraya not düşmek geldi içimden:)