18/10/2021

Pandemiden, Aşıdan, Oradan, Buradan

Sonbahar serin serin devam ederken ve ''Dördüncü pik önceki piklere kıyasla vaka sayısı olarak daha düşük. Düzlüğe çıkmamıza az kaldı'' diye sevinmekte iken acele ettik galiba. Umutsuzluk olarak anlaşılmasın sakın. Hayır asla. Ancak, şahsen ben süreç uzayacak diye fazlasıyla gerildiğimi, sabrımın sınırlarının zorlandığını hissetmeye başladım artık. 

Sebep mi? Yanlış bilgi ve çoklu komplo teorileri yoluyla aşıyla ilgili tereddütü olanları kışkırtanlar. Her şeyin sebebi onlar. 

Yapılan araştırmalarda sosyal medyada aktif olan bu hesapların görünürlük ve etkileşimleri her geçen gün artmış. 

Yanlış olduğu kanıtlanmış bilgiyi organize biçimde ve kasten yaydıkları, toplum sağlığını ölümcül biçimde tehlikeye soktukları için bu türden gruplara cezai yaptırımda bulunulması en acil ihtiyacımız bence. Üstelik yalnızca aşı da değil dertleri. MERCK Big Pharma şirketinin Covid-19 için geliştirdiği ve yakında onay alıp uygulamaya girmesi beklenen Molnupiravir adlı ilaç için de karşıt propagandalar gelmeye başladı. Yeter artık gerçekten. 

Pandemiyle yakından ilgili proflar aldıkları mesaj ya da yorumlar doğrultusunda insanları ikiye ayırıyorlar: Sanki pandemi hiç bitmeyecekmiş gibi sürekli korku içinde yaşayanlar ve zerre kadar umursamayanlar. Tam aşılı ve sağlıklı bir kişinin covid'ten ölüm riski sıfır bir kere. Korku, paranoya ve karamsarlık içinde yaşamak sağlık için çok daha zararlı. Doktorlar sürekli bunları söylüyor.
2 doz Biontech olduğu halde domates, salatalık hatta kuru soğanı bile halen sabunla yıkadığını, kimseyle görüşmediğini söyleyen, yine aşıları tam olduğu halde, çevresindeki genç ölümler yüzünden saçlarının birdenbire beyazladığını, aşırı korku yaşadığını doktorlara anlatıp durumuna çare arayanlar var. ''Korkmayın, tedirgin olmayın,'' diyor doktorlar sürekli. ''Artık aşılı genç ölüm yok. Aspirinden ölüm riski bile çok daha fazla.''


Doğrusunu isterseniz benim de içim çok ferah değil. Ev dışında sadece 1 kez dondurma yemişliğim var. O da aşırı şekilde canım istedi diye. Allah'tan eskiden aldığım tadı alamadım da bir daha da asla teşebbüste bulunmadım. Onun dışında hiçbir şey yemişliğim, karton bardakla bile çay içmişliğim yok hiçbir yerde. 

Zeytinleri cuma günü çektim. Şu hayatta en çok istediğim şeylerden biri de bahçeli bir evim, içinde de fazla değil, iki adet zeytin ağacım olsun. Güzelliğe bakar mısınız? Antik çağlardan gelme ve ne kadar asil bir ağaç. Çok şükür bu yıl buralarda zeytin veriminde düşüş değil, bolluk var.

Diğer meyvelerde de durum aynı






Dutgiller familyasından olan bu ağaç Halk Bahçesi'nde (Calvert Parkı) bol miktarda var. İsmi Maclura Pomifera. Anavatanı Amerika olan dikenli bir ağaç. Yalancı Portakal, Kızılderili Portakalı ya da Ayı Elması Ağacı diye de geçiyor.

Okul çıkışı parkın içinde dinlenen iki liseli
Bu ikili az ilerideki Maclura ağacını fotoğraflarken seyredip duruyorlardı beni. İşim bittiğinde ''Bizim de fotoğrafımızı çeker misiniz?'' dediler. ''Çekerim ama çektiğimi size aktaramam,'' dedim. ''Olsun, biz çekmenizi istiyoruz. Bizi de koyarsınız sitenize,'' dediler. İyi de ben sitem olduğunu söylememiştim ki? Neyse sözümü tuttum mecburen. Bakalım bulabilecekler mi kendilerini:))

Kuşlar aç kalmasın diye adeta,  her taraf ''kuş üvezi'' ile donanmış durumda bu ara.

Ne pazarda ne Migros'ta istediğim türde, yani en fazla portakal büyüklüğünde bal kabağı bulamadım bir türlü. Bunlar Migros'tan. Araştırmalara devam.


Bunlar da pazarda satılıyordu. Süs kabağı diye geçiyorlar.



Keşke karga evde beslemeye müsait bir kuş olsaydı. Bayılıyorum o cin gibi gözlerine, akıl fikir dolu hareketlerine. Kargaların en sevdiği yiyeceklerin başında karahindibaların geldiğini biliyor muydunuz? İşte yine bulmuşlar ve ziyafete konmuşlar. Şurada bahsetmiştim hatta:)


Burada bitimlerken, sağlık ve huzur dolu bir hafta diliyorum hepimize.

Sevgilerle...