Hep bu iki ihtimal üzerinde duruyordum; ama bambaşka bir uygulama çıktı karşıma.
TV haberleri ve gazetelerden aşina olduğumuz askıda ekmek benzeri bir projeymiş meğer. Esnaf ve isminin bilinmesini istemeyen hayırsever vatandaşların el birliği ile gerçekleşen yaygın bir yardımlaşma imiş. Hani alışveriş yapan müşterilerin, fazladan ödeme yaparak maddi durumu olmayanlara dolaylı yoldan destek olması. Bir nevi ''askıda yemek'' projesi.
Benim gördüğüm; bu lokantaya asılan yazı ile parası yetişmeyen öğrencilere destek olunuyor, karnı doymayan öğrencilerin ilave yemek alabileceği gayet insani biçimde belirtiliyor.
Demek ki öğrencilerin şehirdeki bu uygulamayı bilmeme ihtimaline karşı önünden geçerken rahatça görebilsinler diye duvara da yazmak istediler. Uygulama şu son ekonomik krizle falan ortaya çıkmış da değil. Kaç yıldır süregeliyor. Sözün özü; insanlığa dair sıcacık duyguların yaşanmasına neden olan; güzel yürekli insanların varlığının kanıtı bu muhteşem oluşumda emeği geçenleri yürekten kutlarım...
''Modernizmle birlikte dünyanın geçirdiği evrime ayna tutan ve birçok filozof ve yazarın ilgisini üzerine çeken flanörün serüveni somut anlamda on dokuzuncu yüzyıldan günümüze kadar süregelmektedir. Aylak gözlemci flanör, zaman içerisinde kentin değişen dinamizmine ayak uydurmuş, eylemini pasajlardan bulvarlara, caddelere, alışveriş merkezlerine, günümüz sanal dünya sörflerine kadar biçim değiştirerek ulaştırmıştır.
Kadınların sokaklarda cinsiyet ayrımı yapılmaksızın rahatça gezinebilmeleri, kavramın dişil hali olan flanöz kavramını da ortaya çıkarmıştır. ''
Tanıtım bülteninden bir kesite yer verdiğim 2020 basımı bu kitaba bugün rastladım ve hemen listeme aldım. Gündelik yürüyüş amaçlı yola çıkıp rastgele gezen acemi bir flanöz olarak bu işin tarihçesini ve ilmini öğrensem hiç de fena olmayacak:)
Bu kitaptan iki yıl önce, 2018'de ''Flanöz: Şehirde Yürüyen Kadınlar'' adlı bir kitap yazılmış, hatta sevgili Esin tanıtımını yapmıştı.
Dün sabah sosyal medyada ilk rastladığım haber Gaziantep-Adana yolunda yoğun kar yağışı nedeniyle mahsur kalan yüzlerce araçtı. İçindeki insanlar tweet atarak yardım istiyorlardı. Bir sınıf öğretmeni araçta 6 aylık bebeği olduğunu bildiriyordu endişe içinde. O kadar üzüldüm ki tüm gün içimden çıkmadı. Neyse ki akşama doğru ''20 saat esaretin ardından kurtulduklarını, iyi olduklarını'' yazdı da biraz olsun içim rahatladı.
''Coğrafya kaderdir'' sözü ne kadar doğru. Bizim burada bırakın karı, yazdan kalma bir gün vardı. Saat 16.00'a doğru yürüyüşe çıktığımda güneş hiç kaybolmadı. Çifte terapi oldu resmen. Günler epeyce uzamış bu arada.
Havanın insanlar üzerindeki etkileri malum. Tüm canlılar denize bakıyor, keyfini çıkarıyordu. Yine de ocak ayının 19'unda böyle hava pek nadir gerçekleşir.
Ah, öğrencilik zor. Şimdi artık eskiye nazaran daha da kısıtlıdır bütçeleri. Kendi aralarında bir şeyler atıştırıyorlar. Öyle her gün kafeteryaya gidebilmek zorlaştı tabii.
Geçen günkü Troya atı fotoğraflarım çok yeni değildi. Bunları dünkü yürüyüşte çektim.
Dört mevsim sunum yapan ve kuşların beslenmesine katkıda bulunan melia azederah, yani tespih ağacı güneşle şenlenmiş. Subay Orduevi'nin bahçesinde, hemen köşeden kordona bakıyordu.
Bu tarz kırmızı toplardan geçilmiyor bu mevsimde. Kuş üvezi desem değil. Büyük ihtimalle winterberry holly denen bitki bu. Yanılma payım az da olsa var.
Kalın sağlıcakla...
* * *