Emir komuta zincirinde bir arıza vardı.
Gök gürledi birazcık...
Açık pencereden hoş bir serinlik doldu içine odanın...
Ardından gelense; sihirli sesiydi yağmur damlalarının...
Balkona koştu hemen...
İkiye bölünmüştü gökyüzü! Yarısı günlük güneşlik; yarısı kapalı ve yağmurlu!
İkinci kez yaşıyordu bunu!
Öğrencilik yıllarındaydı ilki.
Şoförün, şehirler arası yolda otobüsü durduruşunu anımsadı...
-''Bakın bakın! Tam burası işte. Geliş yönümüz yağmurlu, buradan ilerisi güneşli,'' diyerek; tüm yolcuları ortasında durduğumuz o sihirli çizginin arkasını ve önünü seyretmeye çağırışını...
Başını gökyüzüne kaldırdı...
Yağmur damlalarıyla yedi renk olup hayat bulmuştu güneş ışınları...
Yıllar sonra ilk kez görüyordu GÖKKUŞAĞI'nı!
Heyecanlandı...
Küçük bir kıza dönüşüp saçlarına turuncu tokasını taktı önce.
Başına, geniş kenarlarında kırmızı kirazlar olan çok sevdiği o beyaz şapkasını...
Balkondan aşağı baktı.
Erkek kardeşi o yemyeşil ağacın tepesindeydi yine. Elinde sarı topacı...
-''Annem çağırıyoor!'' diye bağırdı...
Sesi zamanın paslanmış tünellerinde yankılandı...
Kardeşi masmavi gözleriyle ona baktı...
Güneş rahat durmadı. Sokağın başındaki ahşap evde oturan yaşlı doktorun ıslak, lacivert arabasından var gücüyle yansıdı. Kardeşinin gözleri kamaştı...
Mor tişörtlü komşu kadın çıktı karşı balkona;
-''Baksana..!'' dedi hayretle.
-''Gökkuşağı yarım!''
Yarımdı gerçekten.
Hiçbir şey eskisi gibi değildi...
Gökyüzü, güneş, yağmur... Yaz, kış...
Yıllar önce gökkuşağının altında bıraktığı çocukluğu...
Her şey yarımdı...