Doğalgaza geçilmesiyle her yıl kapıcı bulmakta sıkıntı çeken site yönetimimiz geçen ay, zemin kattan küçük bir daire satın aldıkları için para sıkıntısı yaşadıklarını öğrendikleri genç bir karı-kocaya teklif götürmüş. Adam ek iş, ek gelir olması için bahçe sulama ve çöp olayıyla ilgilenecek, eşi tüm blokların merdivenlerini silecek.
Bu arada; borçları çok fazla olduğu için genç kadının hayatında ilk kez çalışacağını öğreniyor ve saygıyla karşılıyoruz. Kadının utangaçlıkla karışık bir ürkeklikle işini yaptığı da kulağımıza çalınıyor. Hatta sırf bu yüzden, ''alışma dönemi'' diye o işini yaparken görünmemeye bile çalışıyoruz.
Yani normal insanlar olarak bu şekilde davranıyoruz...
Ta ki, birkaç gün öncesi bir adet densiz çıkıp her şeyi mahvedene kadar...
Kat maliklerinden biri, kadıncağız tam kendi dairesinin önünü silerken kapıyı aniden açıp ''Ama sen hiç güzel silemiyorsun. Şu parmaklıkların aralarını şöyle ovacaksın, böyle parlatacaksın. Hepsini yaptıktan sonra üstünden bir kat daha geçeceksin!'' benzeri cümlelerle kadını köşeye sıkıştırıp bağırmış çağırmış. Diğer dairelerde oturanları da ''Ne oluyor!'' diye dışarı çıkarmış.
Kimi insan vardır, karıncayı bile incitmekten çekinir. Kimisi egolarının kurbanı olmaya her an hazırdır. Çünkü insan aşağılamak onun için bir yaşam biçimi haline girmiştir. Şu dünyada her şey izah edilebilir de kendini üstün insan konumuna getirip durduk yerde bir insanın onurunu kırmanın, yüreğinin ta derinlerine çizikler atarak incitmenin hiçbir açıklaması yoktur.
Aşağılanmayı hiç kimse hak etmez...
Özellikle de zaman ve mekan gözetilmeden, başka insanların gözü önünde yapılıyorsa dayanılmaz olur. Daha net bir hale getirelim: Aşağılayanlar özünde karşısındakinin seviyesini aşağı çekerek kendi seviyesiyle eşitlemek istemektedir. Bu ne demek oluyor o halde? Bir insanı karşısına alıp aşağılayan kişinin bu eylemi ''alçalmadan'' yapması mümkün değildir, aşağılık olan kendisidir, demek oluyor. Üstelik ''hem alçaktır hem de aşağılıktır'' anlamına geliyor.
İnsan aşağılayanlar hükmetme ve küçük düşürme yoluyla psikolojik şiddet uygulamaktadırlar.
Kim olursa olsun, konumu, eğitimi ne olursa olsun, ne kadar muhteşem özelliklere sahip olursa olsun bunun mazereti ya da açıklaması olamaz. Olsa olsa ''özfarkındalığa'' ulaşamamış, hayatı anlayamayan, olgunlaşamamış insanların düşeceği hastalıklı yollardan biridir.
Madem ki bu konuya değindim, yeri ve zamanı gelmişken hayatım boyunca şahit olduğum en kötü aşağılamalardan birini buraya aktarmadan olmaz.
Bundan altı yedi yıl kadar öncesi. O yıllarda Tıp Fakültesi hastanelerindeki hocalar yani profesör ya da doçentler fakültelerde ücretle hasta muayene ediyorlar. Randevunuzu önceden alıyorsunuz ve günü, saati gelince gidip fakülte şartlarında güzelce muayenenizi oluyorsunuz.
Kardiyoloji Ana Bilim Dalı'nı telefonla arayıp hocaları soruyoruz. Hepsinin dolu olduğu, on günden önce gelip muayene olunamayacağı cevabını alıyoruz. Daha sonra bir vesileyle Ana Bilim Dalı Başkanı profesörün listesinin boş olduğu, hemen yarın gidip muayene olunabileceğini öğreniyoruz. Bu arada herhangi bir yanlışlık olup olmadığını teyit etmek üzere ''Bütün profesör ve doçentlerin listesi dolu. On günden önce kimseyi muayene edemiyorlar; ama Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanınız 'Prof.Dr.......' hemen yarın muayene edebiliyor, öyle mi?'' diye soruyorum. ''Evet, aynen öyle,'' diyor, telefonun öbür ucundaki ses. Şaşırıyorum...
Ertesi gün sabah erkenden yola çıkıyor ve bize verilen randevu saatine göre fakültede hazır bulunuyoruz. Sekreter bizi içeri alıp kayıt dosyası hazırlıyor ve sonrasında bitişikteki büyük odaya, prof'un huzuruna çıkarıyor.
Profesör oldukça yaşlı biri ve son derece ciddi. Suratında en ufak bir tebessüm bile barındırmadan sorduğu birkaç sorunun ardından ayağa kaldırıyor bizi. Tadilat nedeniyle dışarıdan, koridordan gelmekte olan gürültüler rahatsız ettiğinden olsa gerek, aniden geri dönüp büyük kapıyı açıyor ve işçilere:
- ''Ne bu gürültü? Burası han mı??!!'' diye yüksek sesle bağırıyor!?
Daha sonra sinirlenmiş biçimde hastamızı paravanlı bölmeye alıyor.
Tam bu esnada odaya bir bey giriyor. Orta yaş üstü, gözlüklü, beyaz önlüklü bir bey.
Profesör geleni merak edip paravanlı kısımdan çıkıyor. Ve başlıyor adama bağırmaya.
- ''Aldığın kitapları neden geri getirmedin?'' diye bağırıyor önce.
- ''O dolap hep senin yüzünden o halde, anladın mı?'' diye haykırıyor sonra, en tiz sesiyle ortalığı çınlatarak...
Orada kim var kim yok hepimiz gerildikçe geriliyoruz.
Bu esnada ben düzgün kıyafetine rağmen, adamı oralarda temizlik görevlisi falan zannediyorum.
Bir de bakıyorum ki adamın beyaz önlüğünün yaka cebinde ''Doç Dr'' yazıyor!
Evet, ne yazık ki hepimizin gözleri önünde bağırılan, azarlanan, aşağılanan kişi bir ''doçent doktor'' imiş...
Görsel:buradan
Bu arada; borçları çok fazla olduğu için genç kadının hayatında ilk kez çalışacağını öğreniyor ve saygıyla karşılıyoruz. Kadının utangaçlıkla karışık bir ürkeklikle işini yaptığı da kulağımıza çalınıyor. Hatta sırf bu yüzden, ''alışma dönemi'' diye o işini yaparken görünmemeye bile çalışıyoruz.
Yani normal insanlar olarak bu şekilde davranıyoruz...
Ta ki, birkaç gün öncesi bir adet densiz çıkıp her şeyi mahvedene kadar...
Kat maliklerinden biri, kadıncağız tam kendi dairesinin önünü silerken kapıyı aniden açıp ''Ama sen hiç güzel silemiyorsun. Şu parmaklıkların aralarını şöyle ovacaksın, böyle parlatacaksın. Hepsini yaptıktan sonra üstünden bir kat daha geçeceksin!'' benzeri cümlelerle kadını köşeye sıkıştırıp bağırmış çağırmış. Diğer dairelerde oturanları da ''Ne oluyor!'' diye dışarı çıkarmış.
Kimi insan vardır, karıncayı bile incitmekten çekinir. Kimisi egolarının kurbanı olmaya her an hazırdır. Çünkü insan aşağılamak onun için bir yaşam biçimi haline girmiştir. Şu dünyada her şey izah edilebilir de kendini üstün insan konumuna getirip durduk yerde bir insanın onurunu kırmanın, yüreğinin ta derinlerine çizikler atarak incitmenin hiçbir açıklaması yoktur.
Aşağılanmayı hiç kimse hak etmez...
Özellikle de zaman ve mekan gözetilmeden, başka insanların gözü önünde yapılıyorsa dayanılmaz olur. Daha net bir hale getirelim: Aşağılayanlar özünde karşısındakinin seviyesini aşağı çekerek kendi seviyesiyle eşitlemek istemektedir. Bu ne demek oluyor o halde? Bir insanı karşısına alıp aşağılayan kişinin bu eylemi ''alçalmadan'' yapması mümkün değildir, aşağılık olan kendisidir, demek oluyor. Üstelik ''hem alçaktır hem de aşağılıktır'' anlamına geliyor.
İnsan aşağılayanlar hükmetme ve küçük düşürme yoluyla psikolojik şiddet uygulamaktadırlar.
Kim olursa olsun, konumu, eğitimi ne olursa olsun, ne kadar muhteşem özelliklere sahip olursa olsun bunun mazereti ya da açıklaması olamaz. Olsa olsa ''özfarkındalığa'' ulaşamamış, hayatı anlayamayan, olgunlaşamamış insanların düşeceği hastalıklı yollardan biridir.
Madem ki bu konuya değindim, yeri ve zamanı gelmişken hayatım boyunca şahit olduğum en kötü aşağılamalardan birini buraya aktarmadan olmaz.
Bundan altı yedi yıl kadar öncesi. O yıllarda Tıp Fakültesi hastanelerindeki hocalar yani profesör ya da doçentler fakültelerde ücretle hasta muayene ediyorlar. Randevunuzu önceden alıyorsunuz ve günü, saati gelince gidip fakülte şartlarında güzelce muayenenizi oluyorsunuz.
Kardiyoloji Ana Bilim Dalı'nı telefonla arayıp hocaları soruyoruz. Hepsinin dolu olduğu, on günden önce gelip muayene olunamayacağı cevabını alıyoruz. Daha sonra bir vesileyle Ana Bilim Dalı Başkanı profesörün listesinin boş olduğu, hemen yarın gidip muayene olunabileceğini öğreniyoruz. Bu arada herhangi bir yanlışlık olup olmadığını teyit etmek üzere ''Bütün profesör ve doçentlerin listesi dolu. On günden önce kimseyi muayene edemiyorlar; ama Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanınız 'Prof.Dr.......' hemen yarın muayene edebiliyor, öyle mi?'' diye soruyorum. ''Evet, aynen öyle,'' diyor, telefonun öbür ucundaki ses. Şaşırıyorum...
Ertesi gün sabah erkenden yola çıkıyor ve bize verilen randevu saatine göre fakültede hazır bulunuyoruz. Sekreter bizi içeri alıp kayıt dosyası hazırlıyor ve sonrasında bitişikteki büyük odaya, prof'un huzuruna çıkarıyor.
Profesör oldukça yaşlı biri ve son derece ciddi. Suratında en ufak bir tebessüm bile barındırmadan sorduğu birkaç sorunun ardından ayağa kaldırıyor bizi. Tadilat nedeniyle dışarıdan, koridordan gelmekte olan gürültüler rahatsız ettiğinden olsa gerek, aniden geri dönüp büyük kapıyı açıyor ve işçilere:
- ''Ne bu gürültü? Burası han mı??!!'' diye yüksek sesle bağırıyor!?
Daha sonra sinirlenmiş biçimde hastamızı paravanlı bölmeye alıyor.
Tam bu esnada odaya bir bey giriyor. Orta yaş üstü, gözlüklü, beyaz önlüklü bir bey.
Profesör geleni merak edip paravanlı kısımdan çıkıyor. Ve başlıyor adama bağırmaya.
- ''Aldığın kitapları neden geri getirmedin?'' diye bağırıyor önce.
- ''O dolap hep senin yüzünden o halde, anladın mı?'' diye haykırıyor sonra, en tiz sesiyle ortalığı çınlatarak...
Orada kim var kim yok hepimiz gerildikçe geriliyoruz.
Bu esnada ben düzgün kıyafetine rağmen, adamı oralarda temizlik görevlisi falan zannediyorum.
Bir de bakıyorum ki adamın beyaz önlüğünün yaka cebinde ''Doç Dr'' yazıyor!
Evet, ne yazık ki hepimizin gözleri önünde bağırılan, azarlanan, aşağılanan kişi bir ''doçent doktor'' imiş...
Görsel:buradan
Muhteşemsin Sevgili Zeugma, sinirlenmekte cok haklısın. Yıllarca ezilenin yanında olmaya calıştım benzer olaylara sahit oldum bu tip insanlara ne yaparsan yap ne söylersen söyle yüzleri dahi kızarmıyor feci pişkinler. Ayrıca üniversite profları nedense bilmiyorum ama son derece katı ve duygusuz özellikle cerrahpaşa hemotoloji onkoloji bölümü.Her kez prof kapısında sanki kanser olmak suçmuş gibi azarlanıyorlar.kadın düşmüş 38 kiloya teshis için beklicek hali kalmamış prof kafayı ara ara uzatıp "senin işin uzun daha çok bekleyeceksin diyor" Ya allah rızası için bir iskemle bir tabure yokkk herkes ayakta..polis 2.subemi yoksa hastanemi belli değil..birde söyle bir durum vardı özel muayeneye gidip parasını ödemedikçe cerrahpaşada işlemlerini yapmıyordu..Muayenede 32 diş meydanda ..hastanede gardiyan gibiler...bu yüzden profları hepsini bıraktım. şimdi ben gibi 1+1 de oturanlara baskı ve aşağılama var..kısaca öyle bir konuya değinmişinki uzun uzun yazmadan edemedim dolmuşum baya..sevgilerimle
YanıtlaSilNe yazık ki ben de senin anlattıklarına benzer birçok şey yaşadım sevgili Dilek. Hatta zaman zaman blogta paylaştım. Devlet Hastanesinde yaşananlar çok daha sinir bozucu olabiliyor. Orada ayaklar baş olma sevdasında desem hiç yanlış olmaz. Büyük bir çoğunluk insan azarlamayı marifet sayıyor. Yaz yaz bitmez. İçlerinde hiç mi iyileri yok. Elbette ki var. Sana en yakın akrabandan daha yakın davrananlar çıkabiliyor. İşin özü ne biliyor musun? yüreğinde insan sevgisi taşıyan biri kendini hiçbir ortamda üst insan konumunda görmez ve olması gerektiği şekilde, ''insanca'' davranır.
SilPaylaştığın duygu ve düşüncelerin için teşekkür ederim.
Sevgiler...
Zeugma
YanıtlaSilAslında yazında bir cümleyle sen durumu özetlemişsin. "Egonun kurbanı olmak" gerçekten böyle egon ne kadar yüksekse, sen o kadar küçülüorsun. Hepsi bu.
Egolarımıza savaş açmalıyız.
:)
Aslında bu durumu en iyi Einstein özetlemiş:
Sil''Ne kadar çok bilgi o kadar düşük ego, Ne kadar az bilgi o kadar yüksek ego...''
Ufak bir ek yapayım:
İnsanlıktan ne kadar az nasibini aldın, o kadar yüksek ego :)
Severek ve isteyerek hatta büyük keyif alarak 5 yıl garsonluk yaptım. Modern ismi ile Servis Elemanı :)
YanıtlaSilYazınızda bahsettiğiniz konuyu o kadar içten anladım ve size öyle büyük yüreklilikle katılıyorum ki inanamazsınız.
Ama bir konuda size katılmıyorum ,hani demişsiniz ya bu insanlar hem alçak hem aşağılıktır diye. bence öyle değil bu insanlar çok kötü yürekliler. Kelimenin sözlük anlamı ile "KÖTÜ"ler.
Sevgiler
Geldim gittim, sizin bu yorumunuzu okudum. Okurken de empati kurdum. Ve ben de sizi o kadar iyi anladım ki. Evet, bu insanlar çok kötü yürekliler, kelimenin sözlük anlamıyla ''KÖTÜ''ler.
SilAma ben ısrar ediyorum: Bu tür insanlar aynı zamanda hem alçak hem aşağılıktırlar.
Bu kelimelerin TDK Sözlük'teki anlamlarına bakınca bana hak vereceksiniz:
alçak: Bile bile en kötü, en ahlâksızca davranışlarda bulunan, aşağılık, soysuz, namert, rezil, hain.
aşağılık: Niteliği düşük, adi.
Egolar öyle yüksek ki memlekette. Herkes kral, herkes prenses, herkes en en en....
YanıtlaSilYaşamak yoruyor bu ortamda beni..
Eskiden bu kadar fazla değildi sanki...
SilBenim de ölesim geliyor...
Ne yazık ki 'insan' olarak evrimini tamamlayamamış yaratıklarla dolu etrafımız. Mevki, makam, para sahibi olunca çevresindeki insanları aşağılayıp, küçük görmeyi, tepeden bakmayı marifet sayan.. empatiden yoksun, olgun davranamayan... şayet normal davranışlarda bulunulursa itibar göremeyeceklerini düşünerek; 'acımayacaksın, ezeceksin!' tavırları ile yaklaşan o kadar çok insan var ki!.. okumakla, eğitimle ilgili değil insan olmak. Kompleksli insanlar böyle davranıyor genelde. Ne yazık ki, pek çoğumuzun tanık olduğu şeyler bunlar... Yaşamak zor ama bu tür durumlarla karşılaştığımızda, mücadele etmek ve yeri geldiğinde haddini bildirmek gerekiyor..
YanıtlaSilSevgilerimle,
İyi bir haftasonu dilerim Zeugmacığım..
Bu yaratıkları mevcut özellikleriyle çok güzel tanımlamışsın. Aynen öyle Esinciğim.
SilBir taraftan da korku salmak istiyor olabilirler. Ki bir dahaki sefere onun istediği gibi davransın insanlar. Bağırıp çağırarak üste çıkmasına gerek kalmasın. Etrafında kim varsa sanki ekmeğini o veriyormuş gibi el-pençe-divan dursunlar!! Sanki kimsenin başka derdi yok!!
Öfff...Yazarken bile boğuldum resmen:(
İyi bir hafta sonu olsun Esinciğim.
Sevgiler...
zeugma...
YanıtlaSilvalla üzüldüm şimdi okuyunca.
sosyoloji psikoloji annamam ben.
bela anma derler bana.
ama hakediyolar abicim.
allah bin kere belasını versin o soytarının.
her apartmanda her sitede vardır böleleri klasiktir garanti vardır.
benim oturduğum yerlerde benden çok çekmişlerdir.
bundan sonra da çekecekler.
o sitede ben de olsaydımmmmmmm....gemiydi galiba amma.
ben yapacağımı bilirdim o soytarıya.
doçent kısmına gelincek:))
asistanlar feci şartlarda yetişiyor arkadaşım.
ben sektörün içinde olduğum için ana avrat dümdüz gidilen asistanlar gördüm.
inan bana.
herkesin içinde.
gık diyemiyolar.
sistem öle çünkü.
o karar verecek.
bi başka soytarı.
sonra bu adam bu travmalardan sonra uzman oluyor ya da kadın neyse.
hayatın heryerinde senden güçsüz gördüğünü ezme...
ezerek tatmin olma durumu vardır.
kişisel olarak utanıyorum.
herkesi kendi ruh haliyle baş başa bırakıyorum.
bela anma özgürlüğüm ben de saklıdır:))
Hak ediyorlar absalom, çok haklısın ki. Belayı da bedduayı da.
SilDirekt bana bulaşıyorlarsa belalarını anında buluyorlar, bunu söyleyebilirim sana....
Kadını bir görsen hemen oracıkta boğazlayasın gelir. Hiç tanımayan birini 5 dk içinde katil etme potansiyeline sahip, o derece. Tüm hayatı aile bireylerine torpil yapmakla geçmiş biri. Kendinden üst makamda olanların eteklerini yalamasını çok iyi bilen biri. Böyleleri hiç de azımsanmayacak sayıda toplum içinde, biliyorsun işte...Ve sabretmek çok zor!!
Sektör ve asistanlar meselesine gelince..
Bir blog vardı adı bende saklı. Şu anda ara verdi.
Sistemi ve içinde bulundukları şartları, bu şartların onları nasıl da evrimleşmeye zorladığını öyle güzel anlatıyordu ki. Bak şimdi sen de onayladın...
Ama her şeye rağmen kendinden ve insanlığından fire vermeden yürütebilen yok mudur, elbette ki vardır; ama ne yazık ki çok çok azınlıkta kaldılar...
Teşekkür ederim değerli ziyaretin ve katkın için absalom...
Yorum yapmakta zorlanıyorum, daha doğrusu yaparsam çok ağır şeyler yazabilirim. Çürümüş bir sistemin sözde elitleri bunları yaparsa, halk neler yapmaz diye düşünmeden de edemiyorum.
YanıtlaSilDostlukla...
''Çürümüş bir sistemin sözde elitleri''
SilBuna bayıldım.
Teşekkür ederim.
Dostlukla...
Eşşek desek yeridir amma velakin demiyorum eşek denen güzel hayvana hakaret olur. Alacaksın eline ıslak zopayı kafasını gözünü ovacaksın böyle insanların! Ne olur hayvan sevgimden şüphe etmeyin eşeklere hakaret etmedim. Koyacak sf
YanıtlaSilİyi ki demedin Bolat. Eşek gözleri en güzel hayvandır, tarih boyunca insanların her türlü çilesini çekmiş ve gık bile dememiştir. Böylelerinde eşekteki sevgi ve saygının bile binde biri yoktur.
SilVuracaksın insan aşağılayan ağızlarına o ıslak odunu, aynen! :)
tek kelimeyle bravo..yazınız ve anlatımınız çok hoş..
YanıtlaSilpara iş karizma mekan konum tamamen bir insanın sınavıdır bana göre..herşey geçer gider...öz'dür seni sen yapan..
Canım, çok teşekkür ederim zarif sözlerin için.
SilBen de çıkardığın o güzel özet cümleye bayıldım resmen.
Sevgiler...
Aslında işin en özünü nasıl işlemiş Şair zamanında;
YanıtlaSil"Sevmek bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.."
Değil mi? İşin özü ''sevgisizlik''.
SilO yüzden de her şey ''bir insandan nefret etmek ve aşağılamak'' ile başlıyor.
Snow White and the Seven Dwarfs
YanıtlaSilwish you a lovely fourth Advent ...
https://www.youtube.com/watch?v=WaK59ltZOFI
Thank you very much.
SilI wish you and the Seven Dwarfs merry Christmas & happy new year....
Greetings from Turkey
Sevgili Zeugma,
YanıtlaSilApartmanda oturan ve gelir düzeyi ne olursa olsun her daire sahibi, çalışan görevlinin işverenidir. Siz, işveren konumunda olması gereken bir daire malikini, paraya ihtiyacı olması sebebiyle iyi niyetle de olsa görevli durumuna düşürerek, zaten başlangıçta aşağılamışsınız. İş verdiğiniz kişiler, farkında olmadan eşit koşullarda olacağı kişilere hizmet eden durumuna düşürülmüş. Keşke ilgili kişiye ve eşine, başka bir yerde (en azından başka bir sitede) bir iş bulabilseydiniz.
Sevgili Hektor, ''siz''derken beni katmadığını umuyorum. Bizim sonradan haberimiz oldu.Başka bir yerde iş bulsalardı böyle bir kendini bilmezle karşılaşma ihtimali sıfır mıydı acaba?
SilHaklı olduğun yönler var. Almış oldukları daire zemin kat olsa da onlar da kat maliki konumundalar. Ama böyle bir teklifin götürülmesi de teklifin kabul edilmesi de ''aşağılanmak'' olgusuyla ilintilendirilmemeli. Çalışmak her şartta kutsaldır ve hangi işi yaparsa yapsın hiç kimsenin başka biri tarafından sırf bu yüzden aşağılanması kabul edilemez.
"Siz" derken kişisel olarak seni değil, karar alınmasına oy veren tüm genel kurul üyelerini kastediyorum. Bizim yapımızda var kolaycılık. Doğulu toplum olmamız sonucu bu böyle. O kadar ki; vizyona yeni bir filmi giren çok izlenen ve mendil ıslattıran yönetmenimiz, doğumdan engelli oğlu ve şiddet uygulayan kocasıyla yaşayan yoksul kadının kurtuluşunu, o kadını, engelli oğluna yardımcı olarak onunla terapi yapan gönüllü oğlunun zengin annesinin onu kendine hizmetçi yaparak çözme yoluna gitmesini izlettirmiştir tüm izleyicilere. Batılı hiçbir toplumda ve onun sinemasında göremeyeceğimiz bir çözümdür bu! Yapılan işe kusur bulmaya gelince: Eğer o kadına başka bir yerde iş verilmiş olsaydı, sizin bundan haberiniz olmayacaktı. Neden olmayacaktı, çünkü yapılan her işdenetlenir ve işveren tarafından beğenilmeyen bir husus varsa çalışan uyarılır. Temizliği iyi yapamıyan kadının uyarılması aşağılama değildir. Olsa olsa uyarının nezaketi bakımından eleştirilebilinir.
SilFilmi merak ettim şimdi. Çözüm şahane (!) imiş gerçekten. Acıdığı bir insanı kendine hizmetçi yaparak iyilik ettiğini zannetmek nasıl bir gaflet?
SilBizim konumuza gelince...
Bugüne kadar hiçbir zaman ve hiçbir şekilde kendimi işveren zannedip de evimin kapısını açıp temizlik yapan kişiyi teftiş ya da tetkik etme, uyarma gibi bir davranışta bulunmadım. Bunu nezaket kuralları içinde bile yapmadım. Bundan sonra da yapacağımı sanmıyorum. Denetleme işinin yönetimde bulunanlar tarafından yapılması gerektiğine inandığımdandır belki de.
Ayrıca yazıda bahsettiğim kadına dikkat edecek olursan diğer kat maliklerini dışarıya çıkaracak kadar terbiye sınırlarını aştığını anlatıyorum. Özetle; ''uyarının nezaket kurallarına uymayışı'' ana tema...
Benzer olay başımdan geçti. Yıllar önce yöneticisi olduğum binada beklenmeyen bir şekilde vefat edince, yaptığımız toplantıda görevlinin yerine, emekli bir sakinimiz o işe talip olduğunu söyleyince: "-Gündemde bu konu yok, önümüzde yapmayı planladığımız ilk genel kurula kadar bir çalışan bulamazsak, bu görevi size veririz" diyerek noktalamış ve ilk aşmada yeni bir çalışan bularak, kendisi farkında olmadığı ve hatta gönüllü olduğu halde onu "aşağılanmaktan" kurtarmıştık.
SilBenziyor gerçekten. Bulduğunuz çözüm olması gerekenmiş.
SilNitekim kimsenin aklına gelmeyen biçimde biri çıkıp her şeyi mahvedebiliyor.
Bizim olayda ''aşağılanan'' kadının hayatında ilk kez çalışıyor olması hassasiyeti katladı belki. O gece evde hiç durmadan ağlamış zaten. Ve ben en çok da bunu duyunca üzüldüm :(
Ne kadar üzüldüğünü anlayabiliyorum sevgili Zeugma. Hassasiyetin olmasa bu konuyu yazıya dökmezdin. Sevgiyle kal.
SilAynen öyle oldu sevgili Hektor.
SilPaylaşımın ve katkın için teşekkür ederim.
Sevgiyle kal.
Sevgili Zeugma,
YanıtlaSilHektor Bey'e ben de katılıyorum. Başka sitede iş bulunsaydı bu kadar güç durumda kalmayacaklardı.
Tıp dünyasında hasta olarak yaşadığın şeyler olağan... Tabi çalışan -doktor ol ya da olma aynı titr de değilsen- üstü olarak ezmeyi kendine hak gören tipler var...Çalışan olarak karşındakinden nefret ediyorsun. Sanırım, askerlikten sonra tıp ezme konusunda başa baş gider. Böyle canım.. Sevgilerimle.
Sevgili bahçeperisi; Almanya'da yaşayan akrabalarımız sürekli anlatırlar. ''Orada yaşayan kimse kimsenin ne yaptığı işle ne kılık kıyafetiyle ilgilenir ve asla küçük görmez'' derler. Profesör bile olsa çöpünü kendi döküyor, evinin önünü kendi süpürüyormuş. Sanırım bu biraz da bizim toplumumuzdan kaynaklanıyor ve bir gelenekmiş gibi devir teslim yöntemiyle devam ettiriliyor.
SilAskerliği biliyordum da, son yıllarda Tıp ile ilgili gerçekten böyle bir durum var. Hayret verici!
Allah kolaylık versin canım. Sevgiler.