Doğalgaza geçilmesiyle her yıl kapıcı bulmakta sıkıntı çeken site yönetimimiz geçen ay, zemin kattan küçük bir daire satın aldıkları için para sıkıntısı yaşadıklarını öğrendikleri genç bir karı-kocaya teklif götürmüş. Adam ek iş, ek gelir olması için bahçe sulama ve çöp olayıyla ilgilenecek, eşi tüm blokların merdivenlerini silecek.
Bu arada; borçları çok fazla olduğu için genç kadının hayatında ilk kez çalışacağını öğreniyor ve saygıyla karşılıyoruz. Kadının utangaçlıkla karışık bir ürkeklikle işini yaptığı da kulağımıza çalınıyor. Hatta sırf bu yüzden, ''alışma dönemi'' diye o işini yaparken görünmemeye bile çalışıyoruz.
Yani normal insanlar olarak bu şekilde davranıyoruz...
Ta ki, birkaç gün öncesi bir adet densiz çıkıp her şeyi mahvedene kadar...
Kat maliklerinden biri, kadıncağız tam kendi dairesinin önünü silerken kapıyı aniden açıp ''Ama sen hiç güzel silemiyorsun. Şu parmaklıkların aralarını şöyle ovacaksın, böyle parlatacaksın. Hepsini yaptıktan sonra üstünden bir kat daha geçeceksin!'' benzeri cümlelerle kadını köşeye sıkıştırıp bağırmış çağırmış. Diğer dairelerde oturanları da ''Ne oluyor!'' diye dışarı çıkarmış.
Kimi insan vardır, karıncayı bile incitmekten çekinir. Kimisi egolarının kurbanı olmaya her an hazırdır. Çünkü insan aşağılamak onun için bir yaşam biçimi haline girmiştir. Şu dünyada her şey izah edilebilir de kendini üstün insan konumuna getirip durduk yerde bir insanın onurunu kırmanın, yüreğinin ta derinlerine çizikler atarak incitmenin hiçbir açıklaması yoktur.
Aşağılanmayı hiç kimse hak etmez...
Özellikle de zaman ve mekan gözetilmeden, başka insanların gözü önünde yapılıyorsa dayanılmaz olur. Daha net bir hale getirelim: Aşağılayanlar özünde karşısındakinin seviyesini aşağı çekerek kendi seviyesiyle eşitlemek istemektedir. Bu ne demek oluyor o halde? Bir insanı karşısına alıp aşağılayan kişinin bu eylemi ''alçalmadan'' yapması mümkün değildir, aşağılık olan kendisidir, demek oluyor. Üstelik ''hem alçaktır hem de aşağılıktır'' anlamına geliyor.
İnsan aşağılayanlar hükmetme ve küçük düşürme yoluyla psikolojik şiddet uygulamaktadırlar.
Kim olursa olsun, konumu, eğitimi ne olursa olsun, ne kadar muhteşem özelliklere sahip olursa olsun bunun mazereti ya da açıklaması olamaz. Olsa olsa ''özfarkındalığa'' ulaşamamış, hayatı anlayamayan, olgunlaşamamış insanların düşeceği hastalıklı yollardan biridir.
Madem ki bu konuya değindim, yeri ve zamanı gelmişken hayatım boyunca şahit olduğum en kötü aşağılamalardan birini buraya aktarmadan olmaz.
Bundan altı yedi yıl kadar öncesi. O yıllarda Tıp Fakültesi hastanelerindeki hocalar yani profesör ya da doçentler fakültelerde ücretle hasta muayene ediyorlar. Randevunuzu önceden alıyorsunuz ve günü, saati gelince gidip fakülte şartlarında güzelce muayenenizi oluyorsunuz.
Kardiyoloji Ana Bilim Dalı'nı telefonla arayıp hocaları soruyoruz. Hepsinin dolu olduğu, on günden önce gelip muayene olunamayacağı cevabını alıyoruz. Daha sonra bir vesileyle Ana Bilim Dalı Başkanı profesörün listesinin boş olduğu, hemen yarın gidip muayene olunabileceğini öğreniyoruz. Bu arada herhangi bir yanlışlık olup olmadığını teyit etmek üzere ''Bütün profesör ve doçentlerin listesi dolu. On günden önce kimseyi muayene edemiyorlar; ama Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanınız 'Prof.Dr.......' hemen yarın muayene edebiliyor, öyle mi?'' diye soruyorum. ''Evet, aynen öyle,'' diyor, telefonun öbür ucundaki ses. Şaşırıyorum...
Ertesi gün sabah erkenden yola çıkıyor ve bize verilen randevu saatine göre fakültede hazır bulunuyoruz. Sekreter bizi içeri alıp kayıt dosyası hazırlıyor ve sonrasında bitişikteki büyük odaya, prof'un huzuruna çıkarıyor.
Profesör oldukça yaşlı biri ve son derece ciddi. Suratında en ufak bir tebessüm bile barındırmadan sorduğu birkaç sorunun ardından ayağa kaldırıyor bizi. Tadilat nedeniyle dışarıdan, koridordan gelmekte olan gürültüler rahatsız ettiğinden olsa gerek, aniden geri dönüp büyük kapıyı açıyor ve işçilere:
- ''Ne bu gürültü? Burası han mı??!!'' diye yüksek sesle bağırıyor!?
Daha sonra sinirlenmiş biçimde hastamızı paravanlı bölmeye alıyor.
Tam bu esnada odaya bir bey giriyor. Orta yaş üstü, gözlüklü, beyaz önlüklü bir bey.
Profesör geleni merak edip paravanlı kısımdan çıkıyor. Ve başlıyor adama bağırmaya.
- ''Aldığın kitapları neden geri getirmedin?'' diye bağırıyor önce.
- ''O dolap hep senin yüzünden o halde, anladın mı?'' diye haykırıyor sonra, en tiz sesiyle ortalığı çınlatarak...
Orada kim var kim yok hepimiz gerildikçe geriliyoruz.
Bu esnada ben düzgün kıyafetine rağmen, adamı oralarda temizlik görevlisi falan zannediyorum.
Bir de bakıyorum ki adamın beyaz önlüğünün yaka cebinde ''Doç Dr'' yazıyor!
Evet, ne yazık ki hepimizin gözleri önünde bağırılan, azarlanan, aşağılanan kişi bir ''doçent doktor'' imiş...
Görsel:buradan
Bu arada; borçları çok fazla olduğu için genç kadının hayatında ilk kez çalışacağını öğreniyor ve saygıyla karşılıyoruz. Kadının utangaçlıkla karışık bir ürkeklikle işini yaptığı da kulağımıza çalınıyor. Hatta sırf bu yüzden, ''alışma dönemi'' diye o işini yaparken görünmemeye bile çalışıyoruz.
Yani normal insanlar olarak bu şekilde davranıyoruz...
Ta ki, birkaç gün öncesi bir adet densiz çıkıp her şeyi mahvedene kadar...
Kat maliklerinden biri, kadıncağız tam kendi dairesinin önünü silerken kapıyı aniden açıp ''Ama sen hiç güzel silemiyorsun. Şu parmaklıkların aralarını şöyle ovacaksın, böyle parlatacaksın. Hepsini yaptıktan sonra üstünden bir kat daha geçeceksin!'' benzeri cümlelerle kadını köşeye sıkıştırıp bağırmış çağırmış. Diğer dairelerde oturanları da ''Ne oluyor!'' diye dışarı çıkarmış.
Kimi insan vardır, karıncayı bile incitmekten çekinir. Kimisi egolarının kurbanı olmaya her an hazırdır. Çünkü insan aşağılamak onun için bir yaşam biçimi haline girmiştir. Şu dünyada her şey izah edilebilir de kendini üstün insan konumuna getirip durduk yerde bir insanın onurunu kırmanın, yüreğinin ta derinlerine çizikler atarak incitmenin hiçbir açıklaması yoktur.
Aşağılanmayı hiç kimse hak etmez...
Özellikle de zaman ve mekan gözetilmeden, başka insanların gözü önünde yapılıyorsa dayanılmaz olur. Daha net bir hale getirelim: Aşağılayanlar özünde karşısındakinin seviyesini aşağı çekerek kendi seviyesiyle eşitlemek istemektedir. Bu ne demek oluyor o halde? Bir insanı karşısına alıp aşağılayan kişinin bu eylemi ''alçalmadan'' yapması mümkün değildir, aşağılık olan kendisidir, demek oluyor. Üstelik ''hem alçaktır hem de aşağılıktır'' anlamına geliyor.
İnsan aşağılayanlar hükmetme ve küçük düşürme yoluyla psikolojik şiddet uygulamaktadırlar.
Kim olursa olsun, konumu, eğitimi ne olursa olsun, ne kadar muhteşem özelliklere sahip olursa olsun bunun mazereti ya da açıklaması olamaz. Olsa olsa ''özfarkındalığa'' ulaşamamış, hayatı anlayamayan, olgunlaşamamış insanların düşeceği hastalıklı yollardan biridir.
Madem ki bu konuya değindim, yeri ve zamanı gelmişken hayatım boyunca şahit olduğum en kötü aşağılamalardan birini buraya aktarmadan olmaz.
Bundan altı yedi yıl kadar öncesi. O yıllarda Tıp Fakültesi hastanelerindeki hocalar yani profesör ya da doçentler fakültelerde ücretle hasta muayene ediyorlar. Randevunuzu önceden alıyorsunuz ve günü, saati gelince gidip fakülte şartlarında güzelce muayenenizi oluyorsunuz.
Kardiyoloji Ana Bilim Dalı'nı telefonla arayıp hocaları soruyoruz. Hepsinin dolu olduğu, on günden önce gelip muayene olunamayacağı cevabını alıyoruz. Daha sonra bir vesileyle Ana Bilim Dalı Başkanı profesörün listesinin boş olduğu, hemen yarın gidip muayene olunabileceğini öğreniyoruz. Bu arada herhangi bir yanlışlık olup olmadığını teyit etmek üzere ''Bütün profesör ve doçentlerin listesi dolu. On günden önce kimseyi muayene edemiyorlar; ama Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanınız 'Prof.Dr.......' hemen yarın muayene edebiliyor, öyle mi?'' diye soruyorum. ''Evet, aynen öyle,'' diyor, telefonun öbür ucundaki ses. Şaşırıyorum...
Ertesi gün sabah erkenden yola çıkıyor ve bize verilen randevu saatine göre fakültede hazır bulunuyoruz. Sekreter bizi içeri alıp kayıt dosyası hazırlıyor ve sonrasında bitişikteki büyük odaya, prof'un huzuruna çıkarıyor.
Profesör oldukça yaşlı biri ve son derece ciddi. Suratında en ufak bir tebessüm bile barındırmadan sorduğu birkaç sorunun ardından ayağa kaldırıyor bizi. Tadilat nedeniyle dışarıdan, koridordan gelmekte olan gürültüler rahatsız ettiğinden olsa gerek, aniden geri dönüp büyük kapıyı açıyor ve işçilere:
- ''Ne bu gürültü? Burası han mı??!!'' diye yüksek sesle bağırıyor!?
Daha sonra sinirlenmiş biçimde hastamızı paravanlı bölmeye alıyor.
Tam bu esnada odaya bir bey giriyor. Orta yaş üstü, gözlüklü, beyaz önlüklü bir bey.
Profesör geleni merak edip paravanlı kısımdan çıkıyor. Ve başlıyor adama bağırmaya.
- ''Aldığın kitapları neden geri getirmedin?'' diye bağırıyor önce.
- ''O dolap hep senin yüzünden o halde, anladın mı?'' diye haykırıyor sonra, en tiz sesiyle ortalığı çınlatarak...
Orada kim var kim yok hepimiz gerildikçe geriliyoruz.
Bu esnada ben düzgün kıyafetine rağmen, adamı oralarda temizlik görevlisi falan zannediyorum.
Bir de bakıyorum ki adamın beyaz önlüğünün yaka cebinde ''Doç Dr'' yazıyor!
Evet, ne yazık ki hepimizin gözleri önünde bağırılan, azarlanan, aşağılanan kişi bir ''doçent doktor'' imiş...
Görsel:buradan