Mehmet Bey, yaşamını denizlere adamış, uçsuz bucaksız okyanuslarda ve gecelerin beşiğinde, azgın dalgalar içinde yol alırken ya da demir atarken, aşkın esrik ve ritmik sesini rotasına katmış, yüreği sağanaklarla ıslanmış bir duygu adamı. Mavinin her tonunda sonsuzluğu yaşadığını ve ''geç kalınmış'' mısralarla gri bir denizin ortasında boğuşmakta olduğunu söyleyen bir şair. Sevgiden yorgun; ama sevgiye vurgun...
''Şair vurgun yemeye alışkın bir dalgıç gibidir,'' diye bir söz vardır. Çünkü denizin derininden, çok daha derininden efsunlu bir inci misali çıkarır dizelerini. İşte en çok da bu yüzden şiir denize benzer. Mehmet Osman Çağlar, bilinçaltı açık denizlerin dev dalgalarıyla boğuşan bir adamın asla iflah olmayacağını, o mavilikte sürekli sancı üreten bambaşka bir şeyler olduğunu söylüyor.
Dostumuz, denizaşırı ülkelere yol alırken hissettiklerini, yüreğinde biriken hüzünleri, aşkı, özlemleri, yaşama dair sorgulamalarını harmanlayıp satır satır, dize dize, salkım salkım sıralıyor kitabında.
Buruk heceleri kimi zaman devingen bir düzen içinde, kendine özgü ahengiyle dans ediyor, kimi zamansa kızıl gün batımı saatleri gibi gittikçe yoğunlaşıp ağırlaşan ve bilindik tüm sessizlikleri yırtan imgesel bir haykırışa dönüşüyor.
Şiirin tadı başkadır. Dijital bir ekrandan şiir okumakla, buram buram deniz kokan, yosun kokan, aşk ve özlem kokan bir şiir kitabındaki o ''mavi mısralara'' dokunarak, hissederek okumak çok farklı kesinlikle...
Yazın dünyasına böyle bir kitap armağan ettiğı için kendisine teşekkür ediyor,
duygu yüklü kaleminin hiç durmamasını diliyorum.
Tüm bu satırların ardından (başta Mehmet Bey'e) ''denizciler'' temalı sürpriz bir parça gelsin o halde.
Beğenmeniz dileğiyle...