Birçok kişi insan beynini bilgisayara benzetir.
Çünkü beyin de tıpkı bilgisayar gibi çok sayıda veriyi işlemden geçirir.
Üstelik daha eski modellerde sık sık donma olayı gerçekleşir diye de bilinir (hafıza kaybı).
Dolayısıyla tıpkı bilgisayarınız gibi, beyninizle ilgili donanım ve yazılımların mümkün olduğunca sorunsuz bir şekilde çalışmasını sürdürmek tamamen size bağlı.
Sisteminizi nelerin çökerteceğini öğrenmek, engellemek için neler yapmanız gerektiği de.
Hepsi sizin sorumluluğunuzda...
Bilim adamları günümüzde ''Beyin yaşlandıkça düşüşe geçer'' tezini şiddetle reddediyor. Beyin uyarıldığı takdirde yaş kaç olursa olsun bağlantılardaki toplam nöron sayısının artacağı, hatta olması gerektiği gibi kullandığımızda yaşla birlikte beynin de büyüyeceğini söylüyorlar. ''Picasso'nun en güzel eserlerini doksan yaşlarında verdiği, Haydn'ın en sevilen bestelerini yaşamının son yıllarında yaptığı'' gibi örnekler de veriliyor.
Normal zekâya sahip bir insanın beyninin sadece yüzde 1'ini kullandığını biliyor muydunuz?
Oysa, dünyadaki tüm telefon sistemleri olanca karmaşıklığıyla ele alınıp beynimizin kapasitesiyle kıyaslandığında bile beynimizin sadece bezelye büyüklüğünde bir parçasına karşılık geliyor.
Düşünün... 1 dakika içinde en az 100.000 elektro-kimyasal reaksiyon meydana gelmekte olan bir organ.
Yaşamınız boyunca aralıksız her saniye on yeni bilgi gönderseniz bile dolum noktasına ulaşmayan müthiş bir kapasite!
Ve öğrenmek nöronlar arası bu bağlantıyı sürekli çalıştırıyor, beyni ve belleği güçlendiriyor.
Beynini kullanmayanlarda nöronlar arasındaki bağlar zayıfladığından potansiyel hafıza gücü kullanılamıyor.
Ve beyin çöküşe gidiyor.
Beynin istenilen işlevsellikte çalışması demek, her şeyden önce ''ruh sağlığı'' anlamına gelmiyor muydu? Daha etkili düşünmek, daha doğru kararlar alabilmek, farkındalıklarımızın artması için beynimizi uyarmak, uyandırmak zorundayız.
Şunu unutmayalım ki ''çok iyi hafıza'' diye bir şey yok. Eğitilmiş ya da eğitilmemiş hafıza var.
Ve bir de küçükken beynimizin hangi kısımlarını kullanmışsak oradaki nöronları daha çok ürettiğimiz, kullanmadığımız kısımlardaki nöronları yok edebildiğimiz gerçeği var. Dolayısıyla beynimizin gelişmesiyle ilgili tüm sorumluluk bize ait.
Beynimizi çalıştırmak için nasıl bir güce sahip olduğumuzu gösteren bir örneğe yer verelim şimdi:
Londra'da taksicilerin beyinlerini ölçmek için yapılmış bilimsel bir araştırma bu (You The Owners Manual (s.89).
Peki neden taksiciler?
Çünkü gün içinde etrafa savurdukları küfürlerden aldığınız izlenimin aksine, taksicilerin işi güçlü bir hafıza gerektirir.
Bir şehrin karmaşık yapısını ezberlerinde tutmak, binlerce farklı başlangıç ve bitiş noktası arasındaki en hızlı rotayı her zaman bilmek zorundadırlar. Araştırmanın sonuçları:
En fazla deneyimi olan taksiciler -daha fazla müşteri çekmek için sürekli yenilikler icat edenler- rekabetçi endüstride ayakta kalabilmek için beyinlerini zorlamış ve gerçekten de sağ temporal lobları daha fazla büyümüş. Sık sık ve her gün farklı şekilde kullandıkları için daha büyük beyinlere sahip oldukları ortaya çıkmış.
Çünkü beyin de tıpkı bilgisayar gibi çok sayıda veriyi işlemden geçirir.
Üstelik daha eski modellerde sık sık donma olayı gerçekleşir diye de bilinir (hafıza kaybı).
Dolayısıyla tıpkı bilgisayarınız gibi, beyninizle ilgili donanım ve yazılımların mümkün olduğunca sorunsuz bir şekilde çalışmasını sürdürmek tamamen size bağlı.
Sisteminizi nelerin çökerteceğini öğrenmek, engellemek için neler yapmanız gerektiği de.
Hepsi sizin sorumluluğunuzda...
Bilim adamları günümüzde ''Beyin yaşlandıkça düşüşe geçer'' tezini şiddetle reddediyor. Beyin uyarıldığı takdirde yaş kaç olursa olsun bağlantılardaki toplam nöron sayısının artacağı, hatta olması gerektiği gibi kullandığımızda yaşla birlikte beynin de büyüyeceğini söylüyorlar. ''Picasso'nun en güzel eserlerini doksan yaşlarında verdiği, Haydn'ın en sevilen bestelerini yaşamının son yıllarında yaptığı'' gibi örnekler de veriliyor.
Normal zekâya sahip bir insanın beyninin sadece yüzde 1'ini kullandığını biliyor muydunuz?
Oysa, dünyadaki tüm telefon sistemleri olanca karmaşıklığıyla ele alınıp beynimizin kapasitesiyle kıyaslandığında bile beynimizin sadece bezelye büyüklüğünde bir parçasına karşılık geliyor.
Düşünün... 1 dakika içinde en az 100.000 elektro-kimyasal reaksiyon meydana gelmekte olan bir organ.
Yaşamınız boyunca aralıksız her saniye on yeni bilgi gönderseniz bile dolum noktasına ulaşmayan müthiş bir kapasite!
Ve öğrenmek nöronlar arası bu bağlantıyı sürekli çalıştırıyor, beyni ve belleği güçlendiriyor.
Beynini kullanmayanlarda nöronlar arasındaki bağlar zayıfladığından potansiyel hafıza gücü kullanılamıyor.
Ve beyin çöküşe gidiyor.
Beynin istenilen işlevsellikte çalışması demek, her şeyden önce ''ruh sağlığı'' anlamına gelmiyor muydu? Daha etkili düşünmek, daha doğru kararlar alabilmek, farkındalıklarımızın artması için beynimizi uyarmak, uyandırmak zorundayız.
Şunu unutmayalım ki ''çok iyi hafıza'' diye bir şey yok. Eğitilmiş ya da eğitilmemiş hafıza var.
Ve bir de küçükken beynimizin hangi kısımlarını kullanmışsak oradaki nöronları daha çok ürettiğimiz, kullanmadığımız kısımlardaki nöronları yok edebildiğimiz gerçeği var. Dolayısıyla beynimizin gelişmesiyle ilgili tüm sorumluluk bize ait.
Beynimizi çalıştırmak için nasıl bir güce sahip olduğumuzu gösteren bir örneğe yer verelim şimdi:
Londra'da taksicilerin beyinlerini ölçmek için yapılmış bilimsel bir araştırma bu (You The Owners Manual (s.89).
Peki neden taksiciler?
Çünkü gün içinde etrafa savurdukları küfürlerden aldığınız izlenimin aksine, taksicilerin işi güçlü bir hafıza gerektirir.
Bir şehrin karmaşık yapısını ezberlerinde tutmak, binlerce farklı başlangıç ve bitiş noktası arasındaki en hızlı rotayı her zaman bilmek zorundadırlar. Araştırmanın sonuçları:
En fazla deneyimi olan taksiciler -daha fazla müşteri çekmek için sürekli yenilikler icat edenler- rekabetçi endüstride ayakta kalabilmek için beyinlerini zorlamış ve gerçekten de sağ temporal lobları daha fazla büyümüş. Sık sık ve her gün farklı şekilde kullandıkları için daha büyük beyinlere sahip oldukları ortaya çıkmış.
İlginç bir yazı. Bilgilendirici oldu.pazar sabahına iyi geldi.
YanıtlaSilTeşekkür ederim ilgilendiğiniz için...
SilBeyin müthiş bir organ. Düşünce gücüyle insan kendini hasta edebiliyor yada tamamen iyileştirebiliyor.
YanıtlaSilKısaca herşey beyinde bitiyor. Kendimde bunun bir çok örneğini yaşadım sevgili Zeugma. Önemli bir konuya değinmişin teşekkürler.
Aynen öyle sevgili Dilek Hanım. Çok doğru tespitler sıralamışsın.
SilBilim en çok beyinle ilgilenmeye başladı sanırım.
Ve bu yüzden de Yoga, NLP, Kuantum gibi düşünce gücüne dayanan birçok teknik hızla yayılmakta.
Ben teşekkür ederim, sevgiyle...
Beynimiz bir bilgisayardan daha fazlası aslında.
YanıtlaSilSadece mantıksal değil, zihinsel ve sezgisel mükemmel işlevleri var.
"Niyet Deneyi" diye bir kitap okuyorum, tavsiye ederim :)
Bence de öyle. Çünkü bilgisayarda işin duygu yönü yok. Ve tabii ki sezgiden uzak.
SilKitabın adını not ettim hemen. Teşekkür ederim.
Birbirine çok hassas sinirlerle bağlı beyin fonksiyonun değişik alternatifli güzel bir tanıtımı. Teşekkürler.
YanıtlaSilOlağanüstü bir potansiyel. Bir takım tekniklerle geliştirdiğimiz takdirde bize paha biçilmez bir hazine halinde geri dönüş yapıyor. Beğeni için teşekkür ederim.
SilGerçekten beynimizi eğitmeliyiz ve geliştirmeliyiz.Yoksa, bizim yerimize düşünenler olacak?!
YanıtlaSilSevgilerimle:)
Evet, aynen. Aksi takdirde hızla erken bunamaya koşulacağı kesin :)
SilSevgiler...
Daha bugün beyninizin hangi yönünü daha fazla kullanıyorsunuz testini çözdüm. Sandığımın aksine ben mantık insanıymışım meğer :/
YanıtlaSilBence de çok duygusal değilsin ama. Tıpkı benim gibi.
SilOlay şu bana kalırsa:
Duygularımız mantığımızın kabul etmediği yerlerde devreye giriyor, en çok o zaman yoğunlaşıyor. Çok çabuk sinirlenebiliyoruz örneğin. Ve yine mantığa geri dönüp çareler üretmeye odaklanıyoruz.
Cok guzel bir yazi olmus, bilgisayar ve tvnin limitsiz ve amacsiz kullanimi sayesinde beynimizi calistirmaktan git gide uzaklasiyoruz maalesef
YanıtlaSilSevgilerimle, gorusmek uzere :)
Evet, haklısınız. Bahsettiğiniz en çok TV'deki diziler için geçerli sanırım (Hayali senaryolarla beyinlerin uyuşturulması). Pek çok insanın dizi müptelası olmasından belli oluyor. Fakat bilgisayarın ''amaçlı'' kullanılması halinde beyin için müthiş bir kaynak ve bilgi hazinesi olduğunu düşünüyorum.
SilNazik ziyaretiniz için teşekkür ederim.
Görüşmek üzere. Sevgiler :)
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilÖyleyse sürekli yeni şeyler öğrenmemiz şart.
YanıtlaSilSenin bu farkındalık artıran yazılarını çok seviyorum. Hayatımıza katabilirsek yazdıklarını ne mutlu bize.
:)
Aynen öyle.
SilYaşam boyu ve aralıksız her saniye 10 yeni bilgi kabul edebilecek kadar muhteşem bir hazine var kafamızın içinde.
Teşekkür ederim beğendiğin için. Hep birlikte, hayata katabilmemiz dileğiyle:)
Teşekkürler. Yazdıklarınız ve yapılan yorumlar nöronlar arası bağlarda müthiş bir dalgalanma oluşturdu. Beğeni :D
YanıtlaSilZarif yorumunuz için ben teşekkür ederim.
SilSevgiler...
Beynin %1'ini kullanıyoruz savı yanlış çünkü beynin her bölgesi bir görev üstlenir. Böyle bir durumda fiziksel aksamalar olur.
YanıtlaSilBeyin organik bir bilgisayar gibi ve estetik açıdan üst düzey ama beyin organik sınırlara mahkum bu onun dezavantajı. 15-20 yıla insan beyninden çok daha gelişik bilgisayarlar üretilecek
Bu yanlışı kabul etmek için karşıt argüman gereklidir.
SilHer şeyden önce araştırma yapıp yazıyı hazırlayana hakarettir..
15-20 yıla kadar üretileceği söylenen bilgisayar hakkında bu kadar kesin konuşmak yanlıştır. Her şeyden önce öngörülen süre bir hayli uzundur.