24/12/2008
Mesafeler
Bu aralar hep düşünüyorum. Yaşamı renklendiren ya da hiç gerek yokken kabusa çeviren birtakım detaylar,sıkıntılar var.
Zaten yeterince çekilmez olan dünyamızı bu detaylarla durduk yerde ve kendi ellerimizle zehir ediyoruz. Söz konusu detaylar üst üste gelip birikim yaptığında da ipler kopuyor..
Şimdi düşünelim;insan olarak bulunduğumuz ortamlarda her türlü bireyle,yakın akrabalarımızla ya da arkadaşlarımızla temas içindeyiz. Bu ortamlarda ve bu ilişkilerde fiziksel ya da psikolojik birtakım kurallar geçerli,haksız mıyım?
Kim koymuştur bu kuralları? Acaba sonuçları her türlü incelendiğinde gerçekten uygulanması elzem kurallar mıdır bunlar, yoksa bir kısır döngü müdür sürüp giden? Yoksa ucu psikolojik rahatsızlıklara kadar varan gereksizlikler silsilesi midir?
Açıkçası şüphe duymaktayım..
İlişkilerde var olması gerekli birtakım mesafeler var. Bunun ölçüsü nedir? Bazılarını kişisel ya da toplumsal kaygılarımız nedeniyle abartıyor olabilir miyiz?
Aklıma gelen ve sıralayacağım örneklere bir göz atalım şimdi:
Aile hayatını ele alalım.
Baba ile çocuk arasında belirli bir mesafe olmalı elbette. Ama evde sıkı bir disiplin uygulayan babaya hangi çocuk içinden geldiği gibi davranabilir,sevgisini gösterebilir? Çoğu evde baba modeli ''çekinilesi'' bir kavram olmaya devam etmektedir.
Öyle ya baba dediğin içinden geldiği gibi davranmaz,otoriter tavırlar sergiler. Çocuklarını sevip öpmez, ''baba kimliği''nin sarsılacağını düşünür. Zaten bu gereksiz tavırlar ona da babasından miras kalmıştır.
Bir de çocuklarını ''baba'' kavramıyla korkutan anneler vardır. Çünkü ona bu şekilde öğretilmiştir. Hoş mudur böylesi bir sevgisizlik ortamı?
Acaba kaç yüzyıl öncesinden kalmıştır bu gereksizlik, mutlaka uygulanması gerekli bir kuralmış gibi görme ve devam ettirme çabaları? Nedendir tüm bunlar?
Çalıştığımız iş yerlerinde biraz da olsa mesafeli bir duruş gereklidir,kabul ediyorum. Sonuçta resmi bir ortamdır.
Ama bir iş yerinde ne kadar beğense de bir amir çalışanına asla iltifat etmez. Çünkü otoritesinin sarsılabileceğini düşünür. Ya da o çalışanın şımarabileceğini,daha ileriye giderek zam isteyebileceğini,yüz göz olabileceklerini ve hatta emirlerini artık yerine getirmeyebileceğini düşünür..Aklına ne kadar olumsuzluk varsa getirir..
Rolleri değiştirelim.Bir çalışan amirine içinden gelse bile asla beğenisini dile getirmez,içinden geçen güzel duyguları söze dökemez.
Çünkü çevresindekiler,iş arkadaşları ya da amirinin kafasındaki klişe hazırdır; yağcılıkla suçlanacak,belli bir menfaati var zannedilecektir. O yüzden bunu çok istediği bir anda bile yapamaz..
Kişisel kaygılardan dolayı bu tür mesafeler büyük tutulduğunda iletişim problemleri yaşanacak, gerginlikler hep artacaktır. Ortaya mutsuzluktan başka bir şey çıkmayacağı kesindir.
Oysaki bu türden tabuların yıkılması gereklidir..Yaygın tutulduğu takdirde hem içinden geldiği gibi davranmak,hem ilişkilerin son derece iyi ve sağlıklı olması mümkündür. Yeter ki alışkanlık kazanılsın.Düşünürsek davranışın yadırganması ve muhatabımızın şımarması söz konusu bile değildir. Tam tersidir hatta. Birbirimize iyi davranmak ve yüreklendirmek ilişkilerin en güzel şekilde yürümesine,kamçılanmasına sebeptir.
Neredeyse tüm hayatımızı kapsayan aile ve iş yaşantısıyla ilgili görüşlerimdi bunlar. Şanslıysak şayet; mesafelerden uzak, sıcacık, sevgi ve güven dolu bir ortamda huzurlu bir hayatımız olacaktır. Bunu sağlamak bizlerin elindedir.