2011/02/18

O Şimdi...

Sarı saçlı, renkli gözlü, narin bir oğlandı. Boyu bir hayli uzundu. Bu yüzden sanki zorla yürür, çelimsiz bedeni ufacık bir esintide savrulacakmış gibi dururdu.
O kadar zayıftı ki, yüzünü ve ellerini kaplayan damarlar, şeffaf bir örtüymüş gibi duran incecik, bembeyaz teninin altından olduğu gibi görünürdü.

Son derece içine kapanıktı. Ders anlatırken göz göze geldiğimiz anlarda bile utanıp alelacele başını yere eğer, bir daha da kolay kolay bakamazdı. Onu gören kim olursa olsun kesinlikle koruma içgüdüsüyle dolardı. Benim içinse fiziksel ve ruhsal durumu nedeniyle incinmesinden korktuğum narin bir kelebekten farksızdı.

Aynı sınıftan birkaç kız birgün beni koridorda yakalayıp, onun Mehmet tarafından uzun bir süredir gasp edildiğini, her gün harçlığının elinden alındığını, hatta birkaç gündür bunun da yetmeyip ''Hani sigara parası?'' diye dayak yemeye başladığını söylediler. Sınıf rehber öğretmenleriydim aynı zamanda.
Duyduklarıma inanamadım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum...

Olayı Mehmet'le iki gün süren görüşmeler sonrasında, meseleyi yakından takip etme yoluyla, okul idaresine yansıtmadan çözümledik. Ve böyle bir şey bir daha asla tekrarlanmadı.

Artık ders dinlerken utanmıyor, gözlerini kaçırmadan sevgi ve minnetle bakıyordu bana.
Narin kelebeğimin kanatlarını kıramamıştı kimse. İçi rahat ve güvendeydi artık...

* * *

Bir yaz günü... 
Bir şeyler içip serinlemek için girdiğimiz kafede siparişleri verdik, beklemedeyiz.
İçerisi oldukça kalabalık. Birden masalarda bariz bir hareketlenme oldu ve orada bulunanların tamamına yakını gözlerini üst kattan inen merdivenlere çevirdi. Yüzlerde alaycı bir ifade vardı. Anlaşılan içeri girerken gördükleri birilerini dört gözle beklemekteydiler.

Aşağı inenlerden ikisi erkek, diğeriyse bu küçük şehrin görmeye hiç alışık olmadığı bir trans idi. Onunla göz göze geldik. Tanıdık gözlerle bakıp masumca gülümsedi ve selam verdi bana. Şaşırdım önce. Zihnimi ışık hızıyla yokladım... Ve şok oldum!

Aman Tanrım! Bu o idi. Evet, o... Benim narin kelebeğim...

Kasaya ilerleyip hesabı ödeyip çıktılar. Ödemeyi alan adam arkasından ''Tüüü!! Allah belanı versin. Senin gibiler yüzünden başımıza taş yağacak!'' diye bağırırken, garsonlar da verip veriştiriyordu.

''Demeyin öyle! O çok iyi bir çocuktu!'' diye haykırdım.
''Bırak Hocam Allah aşkına!'' dedi kasadaki, yüzünü buruşturarak.
Hiçbir şekilde ikna olmaya niyeti yoktu...

Yüzlerdeki pis sırıtmalar ve söylenmeler halen devam ediyordu...