İmlâ deyip de geçmeyin sakın.
Ne zaman elime bir kitap ya da gazete alsam, cümleleri okuyormuş gibi değil de duyuyormuş etkisi sağlayan, konuyu vurgulamalar dahilinde en üst seviyede algılamamıza neden o işaretler de aynı anda geçer gözümün önünden.
Tek bir virgülün bile bazen cümleyi tam tersinden algılamama neden olacağını bilerek özel bir dikkat gösterir, yazarın kullandığı anlatım dilinin yanı sıra editörün kalitesini de görerek, pozitif duygularla ve huzurla ilerlerim satırlar arasında. Totalde kitabın, okuduklarımın kalitesi demektir bu. Hiç düşündünüz mü, ülkedeki bütün gazeteler, dergiler ya da kitaplar imlâya hiç dikkat edilmeden fütursuzca basılsaydı, hangimizin hoşuna giderdi bu? Ve ciddiyetine inanıp kaçımız elimize alıp okumak isterdik? Dolayısıyla buna blog yazarken de azami ölçüde dikkat edilmesi gerektiğine inananlardanım.
Türkçemiz dünyadaki en zengin dillerden. Bizi biz yapan en önemli milli değerimiz. Adeta parmak izimiz gibi. Atatürk başkanlığında ve dönemin -aynı zamanda milletvekili olan- ünlü edebiyatçıları tarafından kurulan Türk Dil Kurumu, amacını "Türk dilinin öz güzelliğini ve varsıllığını ortaya çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek" olarak belirlemiş, ulu önderimiz çağdaş Türkçe ile ilgili dilbilgisi, sözlük, yazım, deyim ve terim çalışmalarını bizzat izlemiş ve demiştir ki:
''Türk dili, Türk milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz hadiseler içinde ahlakının, ananelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, velhasıl bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.''
Bu sözlerden anlamaktayız ki milli gelenek, ahlak, örf ve ananelerimiz gibi varlığımızı borçlu olduğumuz tüm değerlerimiz için ihtiyacımız Türkçedir. Bunun haricinde hiçbir güç bunu sağlayamaz.
Son on yıldır, en çok da teknolojinin gelişmesi, iletişimin güçlenmesi gibi nedenlerle dilimize giren yabancı sözcüklerin oranı hızla artıp inanılmaz boyutlara ulaştı. Öyle ki; bu tür sözcüklerin yerine Türkçelerinin üretilmelerine yetişilemez oldu.
Hepimiz inanmalıyız ki, bu geçici bir yenilgidir. Duyarlı ve ortak bir bilinçle hareket edip savaştığımızda kesinlikle başarılı olacağımıza inanıyorum. Çünkü Türkçe işlenmeye açık güçlü ve yeterli bir dil. Bu istila karşısında düşülen zayıflık dilimizin yapısı ve imkansızlıklarından değil, bizlerin duyarsızlığından kaynaklı.
Önemli olan hepimizin dikkatini bu noktaya çekerek ortak bir bilinç yaratmak. Bu şekilde hareket ettiğimizde Türkçenin düze çıkması yolundaki çaba ve çalışmaların hızlanacağına eminim.
Dilimiz ve ona vermemiz gereken önemden bahsetmişken de hiç hazzetmediğim ve duyduğumda saçlarımı diken diken eden bir başka meseleyi buraya eklemeden bitiremeyeceğim:
''Kedi canını senin...''
!!!???!!!
Tanrım ne demektir ki bu? Herhangi bir anlamı var mı?
Neden herkesin ağzına sakız gibi yapışmış?
Küçük bir araştırmayla öğrendim kökenini ve şok oldum resmen!
Adnan Hoca denilen sosyetik şeyh vardı bir zamanlar. Müritlerini sosyetenin en güzel, en yakışıklı, en iyi ailelerine mensup zengin gençler arasından seçiyordu, hatta tutuklanmıştı.
Hatırladınız değil mi?
İşte bu söz o adam tarafından üretilmiş. Karşısında oturan dünya güzeli bir kıza hitaben konuşurken yağlarının eridiği esnada hem de...
Nedir sahi bu saçma sapana olan ilgi, onu düşüncesizce ve çığ gibi büyütüp kullandığımız dile dahil etme merakı..?
Bu duyarsızlıkla ilerlersek, çok değil on yıl sonra kullanacağımız ve yarınlara aktaracağımız dilin gireceği şekli düşünmek bile istemiyorum...