Dikkatli bakın ama.
Hiç düşündünüz mü, bu nasıl bir ironidir?
Oradaki insan figürünün gözleri kapalı. Bir elinde terazi diğer elinde kılıç var
ve bu haliyle adaleti sağlayacak!
Ancak, gözleri görmeyen kör bir insan değil orada betimlenen, dikkat edin. Gözleri gören, fakat ''gerçeklere bilinçli bir şekilde gözlerini kapamış'' biri.
Ya da şöyle tanımlayabiliriz: Gözleri kör edilmiş, fakat ''sözde adalet'' sağlamak amacıyla ortaya çıkarılmış bir piyon! Sol eliyle tuttuğu teraziyle dengeyi ve eşitliği sağlayacak, sağ elindeki kılıçla da hak edene cezasını uygulayacak.
Peki ama terazinin dengede durup durmadığını görebiliyor mu sizce?
Kısaca özetleyelim mi?
Zannedildiği gibi adaletin ne terazisi adil bir terazidir ne de kılıcı adil bir kılıç.
Hem zaten ''Adaletin kestiği parmak acımaz'' denip üstüne bir de cilâ çekilmemiş midir?
Nedir adalet?
Bence bir ütopyadır, olmayandır. Belki de bu yüzdendir en büyük dinlerin onu sadece öbür dünya için vadetmeleri.
Öyle çelişkilerle dolu bir kavramdır ki adalet; nice kahramanlar ortaya çıkıp bu uğurda can vermişlerdir. Değişik toplumlar belki de sırf bu nedenle adalete dair atasözleri oluşturup yeryüzünde var olduğuna inanmadıklarını anlatmak istemiştir. ''Tanrının değirmeni yavaştır ama; kusursuz öğütür,'' diyen bir Alman atasözü örneğinde görüldüğü gibi. ''Farklı toplumlarda ve kültürlerde yer almış, insanlar tarafından 'uydurulmuş' bir cezalandırma ya da haklının haksızdan ayrılması yöntemidir,'' şeklinde de tanımlayabiliriz onu.
Genellikle ''boş'' olduğu bilinen bir kavram olmasına rağmen içinin doldurulması beklentisidir adalet.
Bir avuntudur aslında, özlemdir. Yeryüzünde var olmaması için hiçbir neden yokken yokluğu en çok hissedilendir. Belki de ''her sistem bozulma yönünde eğilim gösterir'' demenin tek kelimeye sığdırılmış halidir.
Zulüm kelimesinin zıt anlamlısı gibi dursa da adalet; zulme uğrayıp ''mağdur'' olarak yola çıkan kişiyi suçlu ilan edilebilecek kadar da ''zalim'' bir kavramdır. Enteresandır...