07/04/2014

Erguvan Ağacı (Judas Tree)

Erguvan benim için; telaffuz ederken bile insana mutluluk veren ve pembe salkımlar halinde harikulade çiçekler açan o güzeller güzeli ağacını gözümün önüne getiren, hoş bir sözcüktür.

Türkçeye ''ergavan'' ya da ''ürcuvan'' olarak da kullanıldığı Fars dilinden geçmiş olan ''erguvan'' sözcüğü, rengiyle ilgili anlam taşımaktadır.
Bu sözcük nerede ne zaman geçse, hatta herhangi bir yerde erguvan ağacına rastladığımda bile, pek çok kişi gibi edebiyatımıza çok yakışan bir ağaç ve de sözcük olduğunu düşündürür bana (Bu en azından benim için öyle).

Ardından, eski zaman baharlarında kendine özgü pembe-mor rengiyle İstanbul Boğazı'nı olduğu gibi kapladığı, şair ve yazarlarımıza nasıl da esin kaynağı olduğu gelir aklıma ve gülümsetir. İster istemez Ömer Hayyam'ın rubailerine, Sadi'nin, Nedim'in beyitlerine esrik anlamlar yüklemiş özel bir çiçek olduğunu da düşünmeden edemem tabii.

Erguvanla ilgili yaşadığım(ız) bu hoş duygular Batı dilleri için geçerli değil maalesef.
Nedeni de bu ağaca verdikleri adla alâkalı. Onlar bu ağacın adını duyunca bizim gibi mutluluk veren, naif duygularla değil, tam tersine, yansıttığı kötü çağrışımlarla doluyor, belki de sırf bu yüzden kötü hissediyorlar.
İngilizcede ''Judas tree'', Fransızcada ''arbre de Judée'', Almancada ise ''Judasbaum'' olarak adı geçiyor çünkü.
Hepsinin anlamı da ''Judas'ın Ağacı''...

Peki kimmiş bu Judas bir hatırlayalım:
İsa'yı ele veren, kötü ruhlu havarilerinden biri olan Yahuda (Judas).
Böyle bir hainlik yaptığı için pişmanlıktan ölecek hale gelmiş ve kendini asarak cezalandırmış.
İşte erguvan ağacı tam da bu noktada devreye giriyor ki;
Judas kendini bir erguvan ağacına asmış.
Ve rivayete göre böyle alçak bir adamın dallarından sallanmasını içine sindiremeyen erguvanın o zamana kadar beyaz olan çiçekleri ''utancından renk değiştirip'' o günden sonra (kırmızı-mor arası) pembe renkte açmaya başlamış.
Ne kadar ilginç değil mi?
''Judas'' kelimesi kullandığın dilde bugün bile ''hain ve kötü adam'' anlamında iken, sen kalk bu ağaca ''Judas'ın Ağacı'' de!
Kötü ruhluluktan, hainlikten, alçaklıktan başka akla bir şey getirmediği kesin!
İnsan bu adı ağzına aldığında hem insanlıktan hem erguvandan soğur gerçekten de.

İyi ki bizde öyle değilmiş, iyi ki Farsçadan girmiş dilimize...
Onlarda utancın, bizde ise aşkın, coşkunun, neşenin rengi olmuş.

Şimdilerde erguvan mevsimi başlamak üzere.
Nisan ayı sonları ile mayıs başlarında yalnızca birkaç haftalığına çiçekler açacak olan muhteşem erguvanların biraz olsun tadını çıkarma vakti. Tabii büyük şehirlerde rastlayabilmek artık ne kadar mümkün, orası ayrı...

Hayyam'ın, Sabahattin Eyüboğlu tarafından Türkçeye çevrilen dörtlüklerinden birinde erguvan

Bu kadeh bir bedendir, cana gebe!
Bir yasemindir, erguvana gebe!
Hayır; yanlış; ne odur şarap ne bu:
Bir sudur, bir su ki yangına gebe!
Ömer Hayyam

Bâkî'nin erguvanı, yağmur damlalarıyla ıslanıp inci ve yakutla bezeli bir ağaca dönüşmüş

Dür ü yâkût ile bir nahl-i murassa sandum
Ergûvan üzre dökülmüş katerât-î emtâr
Bâkî

Nef'î'nin erguvanı yasemenlerle kucaklaşıyor

Yine çıktı beyaza nakş-ı her serv-i gül endâmın
Sarıldı yâsemen şâh-ı nihâl-i erguvân üzre
Nef’î


Görseller http://tr.wikipedia.org/wiki/Erguvan ve http://my.telegraph.co.uk