03/04/2014

Yılan Hikâyesine Dönmek

30 Mart'tan beri hâlâ netliğe kavuşmayan seçim sonuçları ile ilgili sıklıkla kullanılmakta olan ''yılan hikâyesine dönmek'' deyiminin ''uzadıkça uzayan, içinden çıkılmaz hale gelen, arap saçına dönen, bir türlü çözüm bulunamayan, insanı çileden çıkaran'' şeklinde devam eden anlamlarını bilmeyenimiz yoktur.

Peki, bu deyim kulaklarımızda yankılanıp dururken ''yılan'' kimmiş, ''hikâyesi'' neymiş merak edip araştıran var mı? Ben araştırdım araştırmasına da, karşıma çıkan örneklerdeki yılanın hangi hikâyede olduğuna bir türlü karar veremedim:

• Çölde ilerleyen bir yılanın kum üzerinde bıraktığı uçsuz bucaksız iz temel alındığı için ''uzayıp giden, sonunun nerede, ne zaman biteceği belirsiz sorun'' anlamında kullanılıyor.
• Kendi kuyruğunu yiyen bir yılan söz konusu:
Yılan kuyruğunu yiyor ve sindiriyor. Sindirilmiş kuyruğunu yeniden kuyruk yapmak için kullanıyor. Kuyruk tekrar yeniyor, sindiriliyor. Yeniden kuyruk oluyor, yeniyor, sindiriliyor. Bu böyle devam ediyor. Çok fazla uzayan, içinden çıkılmayan bir döngü kastedileceği zaman işte bu yüzden ''yılan hikâyesine dönmek'' deyimi kullanılıyor.
• ''Yılan Hikâyesi'' adıyla bilinen bir halk hikâyesi var.
Yılanın konuştuğu, düşündüğü, insan gibi davrandığı ve hikâyenin sonunda ders verdiği fabl türünde bir örnek...

Adamın biri evine giderken taşın altında debelenmekte olan bir yılana rastlar. Taşı yerinden oynatır ve yılanı sıkıştığı yerden kurtarır. Yılan, hayatını kurtaran adama minnetle dolmuştur. Borcunu hemen ödemek ister. Ve adamın kendisiyle yuvasına kadar gelmesini ister. Yuvaya girip ağzında bir altın lirayla çıkar ve adama uzatır.
-''Ne zaman ihtiyacın olursa gel beni bul. Sana her seferinde böyle bir altın vereceğim,'' der.
Böylece can dost olurlar.
Aradan yıllar geçer. Adam hastalanıp yatağa düşer. Paraya ihtiyacı olur. Oğluna yılanı anlatır ve gidip ondan bir altın lira alıp gelmesini söyler. Oğlan babasının aklını oynattığını zanneder. İnanmaz ama yine de dediğini yapıp yola düşer. Yılanı bulur. Babasının hastalandığını söyler. Yılan hemen yuvasına girip ağzında bir altın lirayla çıkar.
Bunun üzerine çocuk çok şaşırır. ''Demek ki bunun yuvası altınla dolu'' diye düşünüp yılanı öldürmeye ve altınların tümünü almaya karar verir. Yerden kocaman bir taş alıp hızla yılanın üstüne atınca, yılan can havliyle çocuğu ısırıp zehrini akıtır. Çocuk anında can verir. Yılanın ise kuyruğu kopmuştur.
Babası olayı öğrenip üzüntüden kahrolur. İyileşir iyileşmez yılana gider ve der ki:
-''Olanların sorumlusu benim. Sen benim en iyi dostumdun. Oğlumu sana zorla gönderdim. Şeytana uyup sana ihanet etmiş. Sen de cezasını vermişsin. Seninle yine de dost kalmak isterim.''
Yılandan kesin ve net bir yanıt gelir:
-''Bende bu kuyruk acısı sende bu evlat acısı varken bizden artık dost olmaz.''


Esasen ''yılan hikâyesine dönmek'' deyimindeki yılanlar ve hikâyeleri bir hayli masum kaldılar. Bunu siz de farkettiniz mi?
Bizim olayımızda bir ülkenin geleceği söz konusuyken oynanan türlü türlü oyunlar, hileler, hırsızlıklar, yolsuzluklar, arsızlıklar sıralı...
Dolayısıyla, tüm bunları bilinen hiçbir yılan, hiçbir hikâyeyle karşılayamıyor.
Kedi trafoya mı girmiş?
Dokunmayın masum kedilere...
Olsa olsa iğrenç lağım fareleri girmiştir.
Tabii ki başka yerlere.
Pis kokularıyla, sinsice, olabildiğince aşağılık emelleriyle...