Pek çok insan gibi kahve benim de olmazsa olmazlarımdan.
Özellikle bu aralar fazlaca tercih ediyorum.
Çünkü biliyorum ki benzersiz kokusu ve aromasının yanı sıra, yarattığı pozitif etkiler; bahar yorgunluğu denen sıkıntının getirdiği uyuşmaya meyilli bünyeyi canlandırmak, zekâ açmak ve dinçlik kazanmak isteyenler için 1 numaralı çare.
Hal böyle olunca elimdeki kahve fincanı eşliğinde kahveye dair bir yazı oluşturmak kaçınılmaz oldu.
Öncelikle; kahve ağacı çiçeğine bir bakar mısınız?
Beyazlığına, zarifliğine, yasemin çiçeğine ne çok benzediğine?
Üstelik çok da hoş bir kokusu varmış.
Ya kırmızı meyveleri? Kim derdi ki bu meyvelerin çekirdekleri çıkarılacak, kavrulup öğütülecek, farklı işlemlerden geçip toz ya da granül hale gelecek? Sonra da koyu renkli, sihirli bir içecek haline getirilecek ve dünya üzerindeki milyonlarca insan kahve olmadan asla yapamayacak, tiryakisi olacak...
Charles Maurice Talleyrand;
''Şeytan kadar siyah, cehennem kadar sıcak, melek kadar saf, aşk kadar tatlı,'' şeklinde betimlemiş kahveyi.
Dilimize Arapçada ''keyif veren içki'' anlamında kullanılan ''qahwah'' sözcüğünden gelen kahve, hepimizin bildiği gibi Batı dillerinde de telaffuz olarak neredeyse aynı: Kaffee, café, caffe, koffie, coffee şeklinde kullanımda.
Aynı şekilde; kahve eşliğinde gelen kaçınılmaz muhabbetlerin adresi olan kahvehaneler ve coffee house'lar da ister istemez çığ gibi büyüyerek tüm dünyada, yoğun bir sıklıkla yaygınlaşmış...
Kahvenin tarihine inmek istediğimizde yığınla bilgi ve efsaneyle karşılaşıyoruz. Homeros'tan tutun da Araplara ait efsanelere kadar hepsinde, koyu renkli ve uyarıcı etkisi olan bu gizemli içecek ''sihirli, efsunlu'' şeklinde niteleniyor ve çok seviliyor.
Bunlardan en çok bilineni ve itibar edileni Khaldi'nin Hikâyesi.
Öyle ki hem ülkemizde hem dünyanın pek çok yerinde açtığı mekânın isminde ''Khaldi'' sözcüğünü kullanmakta olan sayısız coffee house var.
Öyleyse biz de hemen Khaldi ve hikâyesine geçelim:
8. yüzyılın ortalarına doğru, eski adı Habeşistan olan Etiyopya'nın Kaffa bölgesinde,
Khaldi adında, sakinliğiyle bilinen bir çoban yaşıyormuş.
Khaldi, hayvanlarını otlattığı bir yaz günü, sıcak havada iyiye uyuşmuş olan keçilerin birdenbire canlandığını, çılgınca hoplayıp zıplamaya başladıklarını, gece olduğunda bir türlü uyumak bilmediklerini farketmiş. Dikkatini yoğunlaştırdığında keçilerin koyu renkli ve parlak yaprakları olan bir ağacın kırmızı meyvelerini yediklerinde böyle davrandıklarını anlamış.
Khaldi, emin olmak için kendisi de o kırmızı meyvelerden bir miktar yemiş. Meyvelerin tadı biraz acıymış; ama çok geçmeden kalp atışlarının hızlanıp kendisinin de enerjiyle dolduğunu görünce o kadar heyecanlanmış ki, derhal bu keşfini paylaşmak üzere köyüne koşarken yolda bir keşişe rastlamış ve yaşadıklarını ilk önce ona anlatmış.
Keşiş tabii ki çok şaşırmış ve bu etkiyi o da denemek istemiş. Meyvelerden bir miktar toplayıp ezmiş ve üzerine kaynar su dökerek içecek haline getirmiş.
Böylece meraklı keşişimiz içtiği o bir fincan içeceğin dünya tarihinde içilen ilk kahve olduğunu bilmeden bir ilke imza atmış!
Sonra da büyük bir sevinç ve mutlulukla, test ettiği bu buluşun hem kendini hem dostlarını saatler süren dualar sırasında uyanık tutabileceğini düşünmüş.
Olay manastırdan manastıra yayılırken bu bitki cennetten melekler tarafından inananlara gönderilen ilâhi bir armağan olarak kabul edilmiş. O günden sonra insanlar ne zaman kendini enerjik hissetmek istese bu sihirli meyvelere başvurmuş, uyuşukluğunu atmış, uyuyakalmaktan kurtulmuş. Khaldi tüm dünyayı yayılacak olan bu benzersiz içeceğin kâşifi olmuş. Efsane Khaldi ile başlamış ve kahve onun sayesinde bugünlere kadar gelmiş.
Ünüyle birlikte hızla Arap Yarımadası'na yayılan kahve, tam üç yüzyıl boyunca Etiyopya'da uygulanan yöntemle içilmiş. 14. yüzyılda, çok farklı bir yöntem olan bugünkü yöntem bulunup, çekirdekleri ateşte kavrulup öğütüldükten sonra kaynatılarak içilmeye başlamış.
Ayrıca, güneşte iyice kurutulmamış ya da suyun içinde kaynatılmamış kahve çekirdeğinin ülke dışına çıkmasını yasakladıkları için kahve çok uzun yıllar Arapların tekelinde kalmış. Bu sayede uzun yıllar tek bir kahve çekirdeği bile Afrika ve Arabistan'ın dışına çıkamamış, yani başka ülkelerde yetiştirilememiş. Kahvenin Osmanlı'ya girişi, oradan Venedikli tacirler tarafından keşfedilip İtalya'ya götürülüşü, dünyaya ne şekilde yayıldığı, gelenek ve göreneklerdeki yeri ile ilgili o kadar çok ve detaylı bilgi var ki.
İyisi mi biz kahvenin gerçek kâşifi olan Khaldi ve hikâyesiyle kalalım.
Başka bir zaman başka bir postta devam ederiz belki de kim bilir.
Hem ne demişler? ''Gönül sohbet ister, kahve bahane.''
Gönlünüzce bir pazar günü geçirmeniz dileğiyle...
Khaldi - Dancing Goat görsel: Pinterest
Özellikle bu aralar fazlaca tercih ediyorum.
Çünkü biliyorum ki benzersiz kokusu ve aromasının yanı sıra, yarattığı pozitif etkiler; bahar yorgunluğu denen sıkıntının getirdiği uyuşmaya meyilli bünyeyi canlandırmak, zekâ açmak ve dinçlik kazanmak isteyenler için 1 numaralı çare.
Hal böyle olunca elimdeki kahve fincanı eşliğinde kahveye dair bir yazı oluşturmak kaçınılmaz oldu.
Öncelikle; kahve ağacı çiçeğine bir bakar mısınız?
Beyazlığına, zarifliğine, yasemin çiçeğine ne çok benzediğine?
Üstelik çok da hoş bir kokusu varmış.
Ya kırmızı meyveleri? Kim derdi ki bu meyvelerin çekirdekleri çıkarılacak, kavrulup öğütülecek, farklı işlemlerden geçip toz ya da granül hale gelecek? Sonra da koyu renkli, sihirli bir içecek haline getirilecek ve dünya üzerindeki milyonlarca insan kahve olmadan asla yapamayacak, tiryakisi olacak...
Charles Maurice Talleyrand;
''Şeytan kadar siyah, cehennem kadar sıcak, melek kadar saf, aşk kadar tatlı,'' şeklinde betimlemiş kahveyi.
Dilimize Arapçada ''keyif veren içki'' anlamında kullanılan ''qahwah'' sözcüğünden gelen kahve, hepimizin bildiği gibi Batı dillerinde de telaffuz olarak neredeyse aynı: Kaffee, café, caffe, koffie, coffee şeklinde kullanımda.
Aynı şekilde; kahve eşliğinde gelen kaçınılmaz muhabbetlerin adresi olan kahvehaneler ve coffee house'lar da ister istemez çığ gibi büyüyerek tüm dünyada, yoğun bir sıklıkla yaygınlaşmış...
Kahvenin tarihine inmek istediğimizde yığınla bilgi ve efsaneyle karşılaşıyoruz. Homeros'tan tutun da Araplara ait efsanelere kadar hepsinde, koyu renkli ve uyarıcı etkisi olan bu gizemli içecek ''sihirli, efsunlu'' şeklinde niteleniyor ve çok seviliyor.
Bunlardan en çok bilineni ve itibar edileni Khaldi'nin Hikâyesi.
Öyle ki hem ülkemizde hem dünyanın pek çok yerinde açtığı mekânın isminde ''Khaldi'' sözcüğünü kullanmakta olan sayısız coffee house var.
Öyleyse biz de hemen Khaldi ve hikâyesine geçelim:
8. yüzyılın ortalarına doğru, eski adı Habeşistan olan Etiyopya'nın Kaffa bölgesinde,
Khaldi adında, sakinliğiyle bilinen bir çoban yaşıyormuş.
Khaldi, hayvanlarını otlattığı bir yaz günü, sıcak havada iyiye uyuşmuş olan keçilerin birdenbire canlandığını, çılgınca hoplayıp zıplamaya başladıklarını, gece olduğunda bir türlü uyumak bilmediklerini farketmiş. Dikkatini yoğunlaştırdığında keçilerin koyu renkli ve parlak yaprakları olan bir ağacın kırmızı meyvelerini yediklerinde böyle davrandıklarını anlamış.
Khaldi, emin olmak için kendisi de o kırmızı meyvelerden bir miktar yemiş. Meyvelerin tadı biraz acıymış; ama çok geçmeden kalp atışlarının hızlanıp kendisinin de enerjiyle dolduğunu görünce o kadar heyecanlanmış ki, derhal bu keşfini paylaşmak üzere köyüne koşarken yolda bir keşişe rastlamış ve yaşadıklarını ilk önce ona anlatmış.
Keşiş tabii ki çok şaşırmış ve bu etkiyi o da denemek istemiş. Meyvelerden bir miktar toplayıp ezmiş ve üzerine kaynar su dökerek içecek haline getirmiş.
Böylece meraklı keşişimiz içtiği o bir fincan içeceğin dünya tarihinde içilen ilk kahve olduğunu bilmeden bir ilke imza atmış!
Sonra da büyük bir sevinç ve mutlulukla, test ettiği bu buluşun hem kendini hem dostlarını saatler süren dualar sırasında uyanık tutabileceğini düşünmüş.
Olay manastırdan manastıra yayılırken bu bitki cennetten melekler tarafından inananlara gönderilen ilâhi bir armağan olarak kabul edilmiş. O günden sonra insanlar ne zaman kendini enerjik hissetmek istese bu sihirli meyvelere başvurmuş, uyuşukluğunu atmış, uyuyakalmaktan kurtulmuş. Khaldi tüm dünyayı yayılacak olan bu benzersiz içeceğin kâşifi olmuş. Efsane Khaldi ile başlamış ve kahve onun sayesinde bugünlere kadar gelmiş.
Ünüyle birlikte hızla Arap Yarımadası'na yayılan kahve, tam üç yüzyıl boyunca Etiyopya'da uygulanan yöntemle içilmiş. 14. yüzyılda, çok farklı bir yöntem olan bugünkü yöntem bulunup, çekirdekleri ateşte kavrulup öğütüldükten sonra kaynatılarak içilmeye başlamış.
Ayrıca, güneşte iyice kurutulmamış ya da suyun içinde kaynatılmamış kahve çekirdeğinin ülke dışına çıkmasını yasakladıkları için kahve çok uzun yıllar Arapların tekelinde kalmış. Bu sayede uzun yıllar tek bir kahve çekirdeği bile Afrika ve Arabistan'ın dışına çıkamamış, yani başka ülkelerde yetiştirilememiş. Kahvenin Osmanlı'ya girişi, oradan Venedikli tacirler tarafından keşfedilip İtalya'ya götürülüşü, dünyaya ne şekilde yayıldığı, gelenek ve göreneklerdeki yeri ile ilgili o kadar çok ve detaylı bilgi var ki.
İyisi mi biz kahvenin gerçek kâşifi olan Khaldi ve hikâyesiyle kalalım.
Başka bir zaman başka bir postta devam ederiz belki de kim bilir.
Gönlünüzce bir pazar günü geçirmeniz dileğiyle...
Khaldi - Dancing Goat görsel: Pinterest
Kahve nefis:-) Günaydın:-)
YanıtlaSilGünaydın :-)
SilKahvenin her çeşidini severim.
Afiyet olsun ,-)
içinde çikolata olmadıktan sonra hiç bir kahve ile aram yok ama kokusuna bayılırım :)
YanıtlaSilİlginç :)
SilBende de cezvede pişen, telve bırakan usulde olanı tercih sıralamasında en sona kaydı.
çok severim,sabah kalkar türk kahvemi içerim,sabah ritüellerimi çok severim,
YanıtlaSilama kahve bilgim tadmak kadardı,teşekkürler
Kahvenin kokusu bile heyecan verir insana. Mutluluktur :)
SilZiyaretiniz için ben teşekkür ederim.
Sevgiler...
Bayıldım kahvenin çiçeklerine ve o kırmızı meyvelerine.. Kahveyle ilgili anlatılan pek çok hikaye ve efsane var. Sayfanda okuduğum Khaldi hikayesi ise çok ilginçti hele ki fotoğrafların, emeğine sağlık.)
YanıtlaSilKahveyi ben de çok severim Zeugmacığım..Çayın yeri kahvenin yeri bir başkadır benim için.
Çalışırken ve pc. başındayken genelde nescafe içiyorum. Sabahları bazen türk kahvesi.
Şimdi kalkıp hemen bir kahve yapayım diyorum kendime:)
Teşekkürler verdiğin güzel bilgiler için. İyi haftalar dilerim.
Sevgilerimle...
Khaldi'nin hikâyesinin gerçek olduğu söyleniyor.
SilDiğer efsaneler pek mantığa uygun değil zaten. Kahve bitkisinin kötü yola düşmüş Hıristiyan bir kadının mezarından filiz verdiği gibi garip detaylara sahip.
Keçilerin dansı çok hoş değil mi? :) Yabancı coffee bar'ların tabelalarında çok yaygın o resimler.
Nescafe benim de en fazla tercih ettiğimdir Esinciğim :) Gold ya da classic.
Dışarda kahve keyfi içinse Gloria Jeans coffee'yi tek geçiyorum.
Şimdi benim de canım istedi sen öyle deyince. Hemen ben de yapayım..
Ben teşekkür ederim ziyaretin için.
Mutlu haftalar, sevgiler...
Kahve hastasıyım ben de
YanıtlaSilTam tiryaki yani.
SilBen de öyleyim...
Türk kahvesi olursa; yanına fal da bakan biri olmalı. Değme keyfine... Sevgilerimle.:)
YanıtlaSilFal kültürü sadece bizde var galiba.
Sil''Fala inanma falsız da kalma'' diyorlar ya hani...
Ne inanır ne de baktırır, ne de baktıranları dinlerim.
Çünkü çoook saçma :)))
Sevgiler benden...
Khaldi'yi şimdi öğrendim.
YanıtlaSilKahveyi metheden keyifli bir yazı olmuş ama bir de madalyonun diğer yüzü var.
Kafein içermesi nedeniyle bazı sağlık sorunlarına yol açabiliyor kahve.
Kararında bırakmak lazım ;)
Doğru söylemişsin.
Silİhtiyaç hissedilen zamanlarda içilmeli. Ayılmak, zinde olmak gereken durumlarda.
O nedenle bahar yorgunluğundan bahsederek başlattım zaten :)
Bir de tiryakilik yaptığı gerçeği var.
Her halükarda günde 1 fincandan fazla içmemek lazım ;)