Son birkaç gündür televizyon kanallarında yayınlanmakta olan bir reklam beni deli ediyor. CardFinans'ın Ramazan kampanyası için hazırlanmış olan bu reklamda öyle bir cümle geçiyor ki, metin yazarı her kimse hayal gücüne ve yeteneğine şaştım kaldım. Bravo doğrusu!!
Marketin içinde, aldıklarını küçük sepete sığdıramayan, ellerinden kollarından taşan bir kadın ve ona yardımcı olmak isteyen market görevlisi bir adam baş roldeler. Kadın ne akla hizmetse onca alışveriş yapmış; ama bunu küçücük bir sepete sığdırmaya çalışmış ''beyni de küçük'' bir kadın...
Öyle ki; kucağındaki sepetin içindekiler hariç, sağ kolunda sekiz pide, üzerinde kocaman bir paket un, vs var. Sol elinden ise tam yedi kangal sucuk sarkıyor. Pehh!!
- ''Pardon! Bu sepetin daha büyüğü var mı? İftara çok misafirim var da...''
Mavi tişörtlü market görevlisi, kadına hemen birkaç boy alışveriş arabası gösteriyor.
Sunduğu ikinci seçeneği tanıtırken diyor ki:
- ''2014 model. Tam bir aile arabası. Çocukları buraya oturt, kuzeni ortaya. Hopp!! Yolculuk..!!''
Ve kendini arabanın üzerine atıp ayakları yerden kesilmiş biçimde, arabayla birlikte hızla ilerliyor!!?? (Bkz.)
El insaf yahu!!
Adamın dediklerinin gerçekleştiğini bir düşünsenize şimdi...
Kadın, misal elindeki sekiz pideyi içine isteyen herkesin çocuğunu(birden fazla) kirli ayakkabılarıyla fütursuzca oturttuğu o market arabasının neresine koyacak acaba?
O araba kadından önce kaç kişi tarafından kaç çocuk oturtulup mahvedilmiş oluyor?
Ya sepetin ortasına oturtulmuş kuzene ne demeli?
Hiç olmazsa ''Ayakkabı çıkarma konusuna bari değinsek'' bile demek yok.
Her şey ne kadar normal, ne kadar da olması gerektiği gibi!!??
Bu ne biçim reklam sahi?
''Tam bir aile arabası'' diye gösterilen, gıda maddelerinin konduğu bir alışveriş arabası mı yoksa dolmuş mu? Hikâyenin sonu nereye varıyor hiç mi düşünmezsiniz?
Pes!!!!
Bkz: Market Arabalarındaki Çocuklar
* * *
Toplumsal bir varoluş gerçekleştirmek, birliktelik sağlamak ve bunu sürekli kılmak için kitle iletişim araçlarına ihtiyaç duyulması kaçınılmaz. Uzmanlar şu konuda görüş birliği halinde: Kitle iletişim araçları yarattıkları etkileşim süreci sonunda farklı bir ''toplumsallaşma'' olgusu gerçekleştirme gücüne sahip.
Bu araçların içinde şüphesiz ki en etkili olanı televizyon.
Sosyal kimliğin şekillenmesinde oldukça etkin bir rol oynayan, belirli bir süreç içinde toplumu değiştirme ve istediği gibi biçimlendirme amacıyla yaygın biçimde kullanılmakta olan son derece etkili bir araç. Dolayısıyla televizyon aracılığı ile yayılmakta olan popüler kültür, geleneksel kültür üzerinde çok keskin değişimlere neden olabiliyor.
Televizyonun en bariz özelliği; yayınları aracılığıyla ister doğru ister yanlış olsun; empoze edilen fikirlerin toplum tarafından bir şekilde kabul edilmesini sağlaması, belli konularda aynı şekilde düşünen bir güruh yaratması.
Yapılan araştırmalar Türkiye'de "yaygın görüş" oluşmasında televizyonun % 50 oranda katkısı olduğunu söylüyor. Bir diğer sonuç ise, belirli televizyon kanallarının yaydığı birtakım görüşlerin büyük kitleler tarafından benimsenmiş olduğu gerçeği.
Televizyonun sahip olduğu bu güç günümüzde fazlasıyla istismar ediliyor. Ticari kazanç, itibar ya da iktidar peşinde koşmak gibi kişisel çıkarlarla izleyiciye sunulan ve eğitici-öğretici-bilinçlendirici hiçbir katkı sağlamayan programlar (hakim güçler tarafından üretilen medya kültürü), yavaş yavaş ama özümsenerek, kalıcı biçimde benimsenmiş egemen bir kültür haline giriyor. Ve bu kültür neredeyse her yerde, her zaman karşımızda.
Buna reklamlar da dahil gördüğünüz gibi...
Marketin içinde, aldıklarını küçük sepete sığdıramayan, ellerinden kollarından taşan bir kadın ve ona yardımcı olmak isteyen market görevlisi bir adam baş roldeler. Kadın ne akla hizmetse onca alışveriş yapmış; ama bunu küçücük bir sepete sığdırmaya çalışmış ''beyni de küçük'' bir kadın...
Öyle ki; kucağındaki sepetin içindekiler hariç, sağ kolunda sekiz pide, üzerinde kocaman bir paket un, vs var. Sol elinden ise tam yedi kangal sucuk sarkıyor. Pehh!!
- ''Pardon! Bu sepetin daha büyüğü var mı? İftara çok misafirim var da...''
Mavi tişörtlü market görevlisi, kadına hemen birkaç boy alışveriş arabası gösteriyor.
Sunduğu ikinci seçeneği tanıtırken diyor ki:
- ''2014 model. Tam bir aile arabası. Çocukları buraya oturt, kuzeni ortaya. Hopp!! Yolculuk..!!''
Ve kendini arabanın üzerine atıp ayakları yerden kesilmiş biçimde, arabayla birlikte hızla ilerliyor!!?? (Bkz.)
El insaf yahu!!
Adamın dediklerinin gerçekleştiğini bir düşünsenize şimdi...
Kadın, misal elindeki sekiz pideyi içine isteyen herkesin çocuğunu(birden fazla) kirli ayakkabılarıyla fütursuzca oturttuğu o market arabasının neresine koyacak acaba?
O araba kadından önce kaç kişi tarafından kaç çocuk oturtulup mahvedilmiş oluyor?
Ya sepetin ortasına oturtulmuş kuzene ne demeli?
Hiç olmazsa ''Ayakkabı çıkarma konusuna bari değinsek'' bile demek yok.
Her şey ne kadar normal, ne kadar da olması gerektiği gibi!!??
Bu ne biçim reklam sahi?
''Tam bir aile arabası'' diye gösterilen, gıda maddelerinin konduğu bir alışveriş arabası mı yoksa dolmuş mu? Hikâyenin sonu nereye varıyor hiç mi düşünmezsiniz?
Pes!!!!
Bkz: Market Arabalarındaki Çocuklar
Toplumsal bir varoluş gerçekleştirmek, birliktelik sağlamak ve bunu sürekli kılmak için kitle iletişim araçlarına ihtiyaç duyulması kaçınılmaz. Uzmanlar şu konuda görüş birliği halinde: Kitle iletişim araçları yarattıkları etkileşim süreci sonunda farklı bir ''toplumsallaşma'' olgusu gerçekleştirme gücüne sahip.
Bu araçların içinde şüphesiz ki en etkili olanı televizyon.
Sosyal kimliğin şekillenmesinde oldukça etkin bir rol oynayan, belirli bir süreç içinde toplumu değiştirme ve istediği gibi biçimlendirme amacıyla yaygın biçimde kullanılmakta olan son derece etkili bir araç. Dolayısıyla televizyon aracılığı ile yayılmakta olan popüler kültür, geleneksel kültür üzerinde çok keskin değişimlere neden olabiliyor.
Televizyonun en bariz özelliği; yayınları aracılığıyla ister doğru ister yanlış olsun; empoze edilen fikirlerin toplum tarafından bir şekilde kabul edilmesini sağlaması, belli konularda aynı şekilde düşünen bir güruh yaratması.
Yapılan araştırmalar Türkiye'de "yaygın görüş" oluşmasında televizyonun % 50 oranda katkısı olduğunu söylüyor. Bir diğer sonuç ise, belirli televizyon kanallarının yaydığı birtakım görüşlerin büyük kitleler tarafından benimsenmiş olduğu gerçeği.
Televizyonun sahip olduğu bu güç günümüzde fazlasıyla istismar ediliyor. Ticari kazanç, itibar ya da iktidar peşinde koşmak gibi kişisel çıkarlarla izleyiciye sunulan ve eğitici-öğretici-bilinçlendirici hiçbir katkı sağlamayan programlar (hakim güçler tarafından üretilen medya kültürü), yavaş yavaş ama özümsenerek, kalıcı biçimde benimsenmiş egemen bir kültür haline giriyor. Ve bu kültür neredeyse her yerde, her zaman karşımızda.
Buna reklamlar da dahil gördüğünüz gibi...