12/09/2014

Göktuğ Canbaba: Fener Balığının Kayıp Işığı (Söyleşi)

Türk Fantastik Edebiyatının güçlü kalemi Göktuğ Canbaba'nın, Ozanın Şarkısı, Tılsım-ı Kudret ve İşeyen Atmaca'dan sonra yazmış olduğu dördüncü kitap çocuklar için geldi. Doğan ve Egmont Yayıncılık / Çocuk Kitapları Serisi'nde yerini alan Fener Balığının Kayıp Işığı, Eylül ayı itibariyle raflarda...

Günümüz çocuklarının en büyük eksiklerinden biri için Göktuğ Canbaba'dan taze kan gelmesi benim için sevindirici bir haber oldu elbette. Bildiğimiz gibi; doğar doğmaz bilgisayarın ve teknolojinin tüm imkânlarının sunulduğu bir hayatın içine adım atan, kısa bir sürede internet ve oyun bağımlısı haline gelen çocuklar için okullardaki müfredatlar bile direkt bilgi yükleme üzerine kurulu.

Dolayısıyla; okulun ve teknolojinin yadsınamayacak getirilerinin yanı sıra, insan yaşamından hiç farkettirmeden çekip aldıkları da var ve bunların başında kitap okuma alışkanlığı geliyor ne yazık ki. Her türlü bilgiye kolayca ulaşılabilirliğin teknoloji yoluyla sağlanması, okuma alışkanlığının bir gereksinim değil de vakit kaybı olarak görülmesine neden olacak kadar vahim.

Henüz 8-10 yaşında, her birinin birer Facebook hesabı olan, arkadaşlık kavramının birbirleriyle mesajlaşarak vakit geçirmek olduğunu zanneden ya da kapalı bir odada bilgisayar oyunlarının heyecanına kapılarak saatler harcamayı en büyük eğlence sayan çocuklar hızla çoğalırken, kendini ifade edemeyen, hayal güçleri sığ, kelime hazineleri yetersiz, yaratıcılıktan ve sorun çözmekten uzak, duygusuz bireyler yetişiyor. Ve okumanın önemi işte bu yüzden birinci neden olarak ortaya çıkıyor.

Kitabı okuyan bir eğitimci olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki; Fener Balığının Kayıp Işığı, hayata dair son derece önemli mesajlar veren, üstelik bunu çocuğun gözüne sokmadan, kendi algısıyla yakalayabileceği türden vermeyi başarmış harika bir kurgulama.
Loppi ve birlikte okyanus sirkinin peşine düştüğü arkadaşı Poli ile çıkılan hem çok eğlenceli hem anlam yüklü bir serüven bu. Gezmenin ve keşfetmenin derinliğinden tutun da, dostluk, kendine güven, çevreye saygı, tektipleşmeye karşılık farklılıkların güzelliği gibi nice kavram ince mesajlar halinde ve yerli yerinde. En çok da kudretli deniz ejderleri, hapishane balığı Norro ve gaddar yengece karşı verilen mücadelede işlenmiş olan ''boyun eğmemek ve özgürlük için savaşma tutkusu'' hayran olunası.


Göktuğ, izninle öncelikli sorum genel anlamda olacak.
İlk kitabın olan Ozanın Şarkısı yüksek fantezi, Tılsım-ı Kudret şehir fantazyası, İşeyen Atmaca ise yeraltı edebiyatı türündeydi. Türler arasında benzerlikler olsa da son derece ilginç bir durum bu. Ve bir o kadar da başarılısın. Ortaya çıkan bu skalayı nasıl değerlendiriyorsun?
Yazmak istediğim türlerde örnekler veriyorum. Bir kısıtlamam ya da bir çekincem yok. Yazabileceğime inandığım tarzlarda karalamak hoşuma gidiyor. Yazarken hiçbir zaman olamayacağım kadar özgürüm. Bunlar tabii ki aynı zamanda okumaktan çok keyif aldığım edebiyat türleri. Yeraltı, çocuk ya da fantezi edebiyatı...

Şimdi gelelim Küçük Fener Balığı'na. Öncelikle; çocukların dünyasına armağan ettiğin bu ışıl ışıl kitap için seni kutluyor ve bu armağanı bir anlamda kamu hizmeti olarak gördüğüm için teşekkürlerimi de ekliyorum.
Sevimli fener balığın Loppi, yüzünün önünde gerçekten de bir fener bulunan ve denizin karanlıklarında, bu fenerden yayılan ışıkla minik balıklar avlayan Lophiidae familyasından bir tür. Bunun son derece yaratıcı bir fikir olduğunu söylemeliyim. Böyle bir karakter oluşturmak nereden aklına geldi?

Yazacağım romanlar, öyküler bir anda geliyor aklıma ve sonra hızlı bir şekilde tasarlanıyorlar. Bir cümleden oluşuyorlar önce; ışığını kaybeden fener balığı gibi. Bir çocuk romanı yazmanın nasıl bir şey olacağını düşünüyordum o ara. Sonra birçok çocuk romanı okudum. En önemli adımlardan birinin etkileyici başlık olduğunu gördüm. Işığını kaybeden fener balığı başlığı bana hem dramatik hem de içinde bol bol aydınlanma teması işleyeceğim bir konu gibi gözüktü. Sonra tasarlamaya başladım. Loppi ve diğer tüm karakterler kendi içinde öyküleri olan kahramanlar. Hepsinin bir hikayesi var ve bu romanın kurgusunu geliştirmemde, olayları eğlenceli bir şekilde birbirine bağlamamda bana yardımcı oldu.


Çoklu zekâ kavramına sahip Osmanlı padişahlarının bu özelliklerinin küçük yaşlarından itibaren yalnızca kitap okuma alışkanlıkları sayesinde geliştiğini, pratik zekâları sayesinde zaferden zafere koştuklarını biliyoruz. Tek başına bu örnek bile kitap okumanın önemini yeterince kanıtlıyor. Sence okuma alışkanlığı kazanmış bir çocuk aynı zamanda neler kazanmıştır?
Okuma alışkanlığı kazanmak bir şekilde nasıl yaşayacağını hatta nasıl hayatta kalacağını öğretiyor insana. Pratik düşünme yeteneği kazanarak hayatla mücadele etmeyi kolaylaştırıyor kesinlikle. Nasıl konuşacağını, ne şekilde düşüneceğini öğretiyor. Bu bir serüven; aynı yaşam gibi. Okumak size daha önce gitmediğiniz yerlerin kapılarını açabilir, olmak istediğiniz ya da nefret ettiğiniz karakterlerin kimliğine sokabilir sizi. Kısacası birçok kişi gibi düşünüp, yalnız başına yol alan bir gezgin gibi maceralara atılabilirsiniz. Küçük yaşta bunları keşfeden çocuklar okuma alışkanlığı olmayan birçok yetişkinden çok daha bilge davranışlar sergileyebiliyorlar. İçlerindeki keşfetme duygusunu ve hayal kurma gücünü asla yitirmiyorlar. En önemli şeylerden biri bu; hayatının son anına kadar hayal kurmayı başarabilmek.

Sahip olduğun uçsuz bucaksız hayal gücünü, yalın ve özgür bir tarzla kullandığın edebi dilini, gerek sıkı bir takipçisi olduğum blogundan gerekse okuduğum kitaplarından biliyorum. Bu nedenle; küçüklüğünü düşünecek olduğumda gözümün önüne tam bir ''kitap kurdu'' ufaklık geliyor. Yanılıyor muyum?
Aslında tam bir kitap kurdu sayılmazdım. Daha çok derslerde sıkılan ve bol bol hayal kuran bir tembel olarak başladım öğrenim hayatıma. Daha sonra ilkokul hocam Ülkü Sur sayesinde okumanın büyüsüne kapıldım. Küçük küçük hikayeler yazmaya hatta onları babaanneme ciltlettirmeye başladım. :) Kendi kendime yazıp aile üyelerine baskıya aldırıyordum :) Sonrası zaten bol bol okuma ve yazma seanslarına dönüştü ve öyle ilerledi.

Peki, çocukluğunda okuduğun kitapların kahramanları içinde seni en çok etkisi altına almış olan hangisi?
Phileas Fogg'tan çok etkilendiğimi hatırlıyorum çocukken. O zamanda da hep farklı yerler görmek maceralara atılmak isterdim. Phileas bunların hepsini temsil ediyordu, o zamanı düşündüğümde. Jules Verne ile tanıştığımda kesinlikle dünyam tamamen değişti.

Tanıdığım Göktuğ çok renkli bir iç dünyaya sahip, son derece sevecen bir insan. Merak edip yakın çevrende yaşayan çocukların iç dünyalarını yoklamaya yönelik muhabbetlere girdiğin oluyor mu? Bu yoklamalardan verim alabiliyor musun? :)
Ne yazık ki yakın çevremde çok fazla çocuk yok. Yeni yeni gelmeye başladılar diyebilirim :) Bunun ileride yazacağım çocuk romanları için çok faydalı olacağına şüphem yok. Yakın zamanda okullarda çocuklarla söyleşilere, çeşitli etkinliklere katılacağım. Bunların çok eğlenceli geçeceğini düşünüyorum. Hem benim hem de çocuklar için çok faydalı olacağına inanıyorum.
Yapmış olduğun işin ''en iyisini'' yaptığının kanıtlarından biri de sahibi olduğun En Mutlu Günüm Photograpy'nin ISWP'ye kabul edilen ilk Türk fotoğraf stüdyosu olması. Başarıya götüren yolda benimsediğin ilkeler olmalı mutlaka. Bunun için nasıl bir program uyguluyorsun?
Yazarlıkta da fotoğraf sanatçılığında da sistemli bir çalışma izliyorum. Yurtdışındaki yenilikleri takip ediyorum. Çok başarılı fotoğraf sanatçıları var. Onların işlerini görmek insanın zihnini açıyor. Bununla birlikte yazarlık ve fotoğrafçılık sadece yazmak ve fotoğraflamak değil elbette. Bir sanatçının iyi ürünler verebilmesi için, bol bol film izlemesi, sergilere katılması vs kısacası dünyadan ne alabiliyorsa alması gerekiyor. EnMutluGünümPhotography olarak Selin de ben de iyi film takipçileriyizdir mesela. Belli bir vizyonun oluşabilmesi, iyi kareler çıkabilmesi için ne varsa alıyoruz, araştırıyoruz.

''Hayal kurmak özgürleştirir!'' mottosuna sahip FABİSAD'ın kurucu üyelerindensin aynı zamanda. Çalışmalar nasıl gidiyor? Vakit ayırabiliyor musun?
Geçtiğimiz aylarda GİO ödüllerini gerçekleştirdik. Çok güzel bir akşamdı. FABİSAD kurulduğu günden beri hızla ilerliyor, paneller, söyleşiler, imza günleri vs ile türü anlatmaya devam ediyor. Son dönemde onlar kadar ilgilenemesem de, elimden geldiğince arkadaşlara yardımcı olmaya çalışıyorum.

Kitabı ithaf ettiğin iki şanslı balığa gelelim mi şimdi?
Biri yeni yüzgeçlemeye başlamış minik Deniz, diğeri ise her zaman fener balığın kalacak olan Biki'n.
Haydi, gerisini senden dinleyelim o zaman...

Birkaç ay önce hayatımın en önemli olaylarından biri gerçekleşti. Ablamın doğumuyla Deniz'e kavuştuk ve dayı ünvanını aldım :)) Yeni yeni yüzgeçlemeye başlayan Deniz için anlamlı bir hediye oldu. Biraz daha büyüdüğünde Loppi'nin maceralarını zevkle okuyacağına eminim.
Biki ise hayatıma 2 sene önce girdi ve bir anlamda hayatımı değiştirdi. Sevgilim ve aynı zamanda en iyi arkadaşım. Romanı yazdığımda ilk okuyanlardan oldu ve romanla arasında kimsenin anlayamayacağı bir bağ oluştu. Loppi ile çok iyi anlaştılar :)

Değerli vaktini ayırıp sorularımı büyük bir sabırla yanıtladığın ve blogumu onurlandırdığın için çok teşekkür ederim Göktuğ. Yazın dünyamızın sana çok ihtiyacı var.
Yolun açık, başarıların daim olsun ve kalemin hiç durmasın lütfen!

Ben teşekkür ederim. Tılsım-ı Kudret'ten sonra buralara tekrar gelmek benim için de çok keyifliydi. Çok çok teşekkürler...