13/01/2015

Kıtlama Çay ve Tarih

Çeşit çeşit demleme ve içme usulleri olan çay ülke olarak vazgeçilmezimiz.
Bazı kentlerimizde çaya şeker atma alışkanlığı yoktur. Özellikle Doğu Bölgesinden olan insanların büyük çoğunluğu çayı kıtlama yaparak içerler.

Kıtlama çay ne demek bilmeyenler için kısa bir özet geçeyim:
Bunun için bizim bildiğimiz küp şekerden daha sert olan, irili ufaklı topaklar halinde ve de şekli şemali olmayan başka bir tür şeker kullanılır. Kıtlama çay tiryakisi olanlar bu şekeri genellikle yanlarında taşır, bulamayanlar ise küp şekerle idare etmek zorunda kalır. İçim şekline gelince; dişler yardımıyla şekerden küçük bir parça koparılır ve hemen akabinde bardaktan bir yudum çay alınır. Bu şekilde çaydan alınan keyif katlanarak devam eder.

Bu bilgileri Ağrılı aile dostlarımız sayesinde öğrenmiştim. Onlar çayı sürekli bu şekilde içerlerdi. Bize geldiklerinde ise şekerlerini yanlarında getirirlerdi. Hatta şekerlerini unutmuşlarsa onun yerine küp şeker istemez, kuru üzüm varsa memnun olacaklarını söylerlerdi. Böylece ağızlarına 1 kuru üzüm tanesi atıp üzerine bir yudum çay alarak büyük bir keyifle içime devam ederlerdi. Kıtlama olayını anlamıştım da üzümle çay nasıl bir şey, şaşar kalırdım.

Geçen gün kafamda yer etmiş bu soruların hepsine yanıt veren tarihi bir bilgiyle karşılaştım.
Eskiden, yani şekerin olmadığı dönemlerde Orta Doğu’da, özellikle İran’da çay tatlandırıcı yerine hurma ya da üzüm eşliğinde içiliyormuş. Aradan yıllar yıllar geçmiş. İngilizler bu gerçekten haberdar olup İran’a şeker satmak istemişler.
Onca yıllık alışkanlıklarından vazgeçmek istemeyen İranlılar bunu kabul etmemiş.

İngilizler bu kez İranlı mollaları devreye sokmuş ve onlara, verecekleri fetva karşılığı elde edilecek kârın %10’unu teklif etmişler. Mollalar bir Cuma namazında bölgenin en büyük ve en kalabalık camisinde aynen şu vaazı vermiş:
''Siz Allah'ın nimeti olan hurma ve üzümü nasıl olur da çaya katarsınız? Bundan böyle çaya şeker katacaksınız!''
Böylece bu vaazı dinleyen İranlılar çaylarına şeker katmaya başlamış. Ülkenin her yanında çay şekerle içilir olmuş.
İşler yoluna girip de şeker satışları artınca İngilizler ''Nasıl olsa alıştırdık'' diye düşünüp, satışların iyi gitmediği bahanesiyle %10’luk kâr payından vazgeçmişler. Bunun üzerine mollalar feci sinirlenip ikinci bir fetva vermiş.
Bir Cuma Hutbesi'nde bu kez demişler ki: ''Gâvur icadı şekeri çaya katmak caiz değildir!''
Bu fetvadan sonra İranlılar evlerindeki şekerleri sokaklara dökmüş ve bir daha asla şeker almamışlar.
İngiliz firmaları bakmışlar olacağı yok, mollalarla yeniden masaya oturmuşlar. Aklını kullanmaya karar veren mollalar bu kez % 20 pay istemiş. İngilizler de çıkar yol kalmadığı için kabul etmiş.
İşin en komiği ise mollaların Cuma Hutbesi'nde verdikleri hutbe bu kez şöyle olmuş:
''Biz size çaya şeker katmayın dedik; ama sokaklara dökün demedik ki! Şekeri sokağa dökmeyeceksiniz. Çaya batıracak ve böylece gâvur icadı şekere boy abdesti aldırıp öyle içeceksiniz!''

İşte bu son fetva İran halkı tarafından yaşama geçirilmiş. Aynı zamanda; cahil insanları aldatarak yönlendirmek ve sömürmek açısından din’in ne kadar etkili bir yol olduğunu gösteren bir yaşanmışlık olarak da tarihe geçmiş…