20/02/2019

Gündemimden....

Geçen cumartesi günü, akşam üzeri dolmuştayım. Trafiğin yoğun olduğu saatler. Kırmızı ışığın yanıp da tüm araçların durmasıyla birlikte yanı başımızdaki ambulansın sireni birdenbire kulakları yırtarcasına çalışmaya başlamaz mı? Araçtakiler ister istemez panik havasına girdi. Bazıları ayağa kalkıp ambulansı incelemeye aldı. Ve her kafadan bir ses çıkmaya başladı:
"Yok ya, yok. Hasta falan yok araçta arkadaş!"
"Ee, o zaman niye bağırtıyor sirenleri?"
"Hasta yok da onun için şimdi açıp bağırtıyor. İçeride hasta olsaydı siren zaten en baştan açık olurdu."
"Bunlar hep böyle yapıyor. Boşken de öncelik istiyor. Daha öğrenemediz mi?"
"Haa, anladım. Ayrıcalık hakkını kullanıp kırmızı ışıkta beklemeden geçecek."
Tam o anda 40'lı yaşlarda bir beyefendi devreye girdi:
"Yazıklar olsun ya, yazıklar olsun size! Hiçbirinizin mi aklına gelmez? Ambulansta hasta yok, doğru. Neden peki? Acaba yok dediğiniz hastayı almaya gidiyor olabilir mi?"
"???!!!"

* * *

Doç Dr Oytun Erbaş TV programlarındaki sağlık sohbetlerinin, açık oturumların aranılan ismi. Mesleki bilgisi tartışma götürmeyen, esprili ve de son derece sevimli bir şahsiyet. Tıp Fakültesini dönem ikincisi olarak bitirdikten sonra TUS’ta 7 yıl üst üste derece yapmış. Sinirbilim, biyolojik psikoloji, fizyoloji ve fizyopatoloji dersleri veren bir hoca.
Oytun Erbaş'ın, bir tıp adamı olarak aşk'ın kimyasını masaya yatırdığı "Aşk, Tutku, Hormon, Aldatma" adlı kitabı geçen yıl çıkmıştı. "Psikiyatrinin Kara Kitabı" adlı son kitabında ise 'Beyninizi Yakmaya Hazır mısınız?' diye soruyor.
Kendimden biliyorum; ülke gündemini takip edenler beyinlerini yeterince yakıyorlar zaten. Hiç değilse o gündeme katkı sağlayanların psikiyatrideki yerleri net olarak ortaya çıkar, ne dersiniz? Bence okumaya değer.
Hazır Oytun Erbaş'tan söz açmışken insanlarla ilgili ilginç bir tespiti var ki bu tespit tarafımdan da son derece iyi bilindiğinden, defalarca test edilip onaylandığından buraya yazmadan olmaz. Etiket korkusu diyeyim ben onun adına. Evet, var böyle bir korku. Çarşı, pazar, park, kahvehane benzeri herhangi bir ortamda, insanlarla konuşma imkânı doğduğunda, şayet sıradan, normal bir insan olarak son derece keyifli bir sohbet istiyorsanız mesleğinizi, etiketinizi, kariyerinizi mümkün mertebe söylememeye çalışın. Çok gerekiyorsa bırakın en sonunda söylersiniz. Aksi takdirde pek fazla umursanmayacaksınız, bunu bilin:)

İnsan psikolojisine ilaç gibi gelen etkenlerin başında daha önceden tanımadığı kişilerle muhabbet etmek olduğunu söyleyen Oytun hocanın bu konuyla ilgili tavrı şu: Boş zamanlarında bu ihtiyacını karşılamak üzere çıktığı kıraathanede kendisini buzdolabı tamircisi olarak tanıtmış. Muhabbetin dibine vurup, mutluluktan dört köşe oluyormuş.
Herkesle can ciğer, kuzu sarmasıymış. Peki neden böyle yapmış Oytun Bey?
Çünkü ne iş yaptığını soran insanlar, doçent ya da doktor olduğunu öğrendiklerinde onunla konuşmuyorlarmış:))

* * *

Bu ara büyük bir ilgiyle TLC'deki "Temizlik Bağımlıları" programını izliyorum:
"Obsessive Compulsive Cleaners"
Temizlik hastalarının İngiltere'de temizliğe ihtiyaç duyan kamu alanlarını ekip olarak temizlemeye çıkmalarını anlayabiliyorum. Benzer aktiviteler bizim ülkemizde de var. Yaygınlaşması en büyük dileğim. Benim asıl ilgim obsesif kompulsif teşhisi konmuş bir temizlik hastasına çöp evlerde tepeden tırnağa pislik içinde yaşayan insanların evlerini temizlemek üzere görev verilmesi, normal çizginin öte taraflarına geçmiş, taban tabana zıt iki insanın bazen bir haftayı bulan o zorlu temizlik esnasında yaşadıkları. Hiçbir saniyesi kurgu olmayan, tamamiyle gerçek anlar, gerçek insanlar...

Uzun yıllar boyunca zerre kadar temizlik görmemiş ve odaları tepeleme eşyayla doldurulmuş, pislik içinde yaşayan bir kadının evinde Amerika'dan gelen iki temizlik hastası çalıştı geçen gün. Ev sahibini dışarıda görseniz kontes zannedersiniz. O derece bakımlı ve güzel. Gelin görün ki köpeğiyle yaşadığı o eve pislikten ve kokudan girilmiyor. Yerler köpek dışkısıyka kaplı. Mutfak denen yere yıllar boyu ne yediyse atmış, tuvalet-banyosu anlatılacak gibi değil. Temizlik hastası görevliler kusmamak için zaman zaman kendini dışarıya attı, hatta bırakıp gitmeyi düşündüler. O derece korkunç bir evdi. Zor da olsa başarıldı ama. Ayrılırken yaşanan duygusal anlardan ben de fazlasıyla etkilendim.

Çizginin bir tarafında kendi evlerini hiç mola vermeden çamaşır sularıyla defalarca temizleyip fırın kirlenecek diye içinde yemek bile pişirmeyecek derecede temizlik hastaları, diğer tarafında şahane evlerini kokuşmuş bir çöplük haline getirip içinde mesut mutlu yaşayan ve en büyük fobileri temizlik olan hastalar...

Bakalım her iki taraf da normal çizgiye ne denli yaklaşıyor, ne derece kendileriyle yüzleşip tedavi olmuş tavırlar sergileyebiliyorlar? Psikolojiye ilgi duyanlar için harika bir program...

Görüşmek dileğiyle, esen kalın



(Görseller: Pinterest, hürriyet.com)