28/01/2019

Akrabanın Akrabaya Akrep Etmez Ettiğini

Şaşırdınız değil mi?
Yazdan beri aklımı kurcalayan bir konuyu bloga taşımaya karar verince bu başlığı kullanmak durumunda kaldım. Akraba düşmanlığı da ne ola ki? Düşmanlık sözcüğü hafif kalıyor aslında. Akraba mağdurları akrep ile özdeşleşen deyimler üretmişler bu şekilde. "Akraba mı akbaba mı?" benzeri sorular türetmişler.

İşte ben geçtiğimiz yaz akraba sözcüğünün tek bir harf değişimiyle nasıl da "akbaba"ya dönüştüğüne birebir şahit oldum. Şahit olmakla kalmadım, bunun kıskançlık kaynaklı bir ruh hastalığı olduğuna karar verdim. Ve adını da Sedat Amca Sendromu koydum.
Nasıl mı? Anlatayım...
Psikolojide ruhsal rahatsızlıklara isim konulurken genellikle konuyla ilgisi olan kişi ya da yer adlarından faydalanmışlar hani. Diyojen Sendromu, Stockholm Sendromu, Lima Sendromu, Othello Sendromu, Alice in Wonderland Sendromu var mesela. Sonra... Asırlar öncesinden gelen mitolojik bir kahramandan esinlenilerek terim haline getirilmiş "Narsisizm" var, "Nepotizm" var. Hah işte! Konu, en kısa tanımıyla "akraba kayırmacılığı" diye bilinen nepotizm kaynaklı...

Latince “Nepot” sözcüğünden gelen ve günümüzde yakın akrabaların aynı kurumlarda işe alınması ayrımcılığını karşılayan terim, kamu kuruluşlarında rastlanan en önemli sorunlardan. Kişilerin yetenek, beceri yahut eğitim seviyesine bakılmaksızın sırf akraba diye yapılan böylesi bir haksızlığın büyük mağdurlar yaratıyor olması da cabası. Nepotizm dünyanın her yerinde, tüm zamanlarda görülmüş...
Hanedanlıklar, babadan oğula geçen tahtlar, veliahtlar da farklı değil tabii. Akrabalığın dinle, siyasetle bu kadar iç içe olması, iktidar sahiplerinin oğullarını, kızlarını, kardeşlerini, damatlarını, bacanaklarını, kuzenlerini, eşini dostunu kayırmaları, onları hak etmedikleri, ehil olmadıkları makam ve mevkilere getirmeleri, ihya etmeleri neden???Nepotizm, Rönesans öncesi Papalar arasında yaygınmış misal. Adamlar, hiçbir meziyeti ve eğitimi olmayan yeğenlerine üst düzey kademelerde iş bulmayı gelenek haline getirmişler. Öyle ki, sonunda kilisenin etkinliği sorgulanmaya başlamış. Hatta bu yüzden nepotizmin bir diğer anlamı da "yeğencilik" olarak biliniyor. Kim bilir, dilimizde işe girmek isteyenler için "torpil" anlamında kullanılan "dayısı olmak" deyimi de oradan kaynaklıdır belki. Dayı-yeğen ilişkisini vurguluyor ne de olsa.

Geniş bir aileye sahip olmak, birbirini sevmek, saymak, kollamak, maddi- manevi konularda destek olmak, ne bileyim, özel günlerde bir araya gelmek iyidir. Mutlu, huzurlu ve güçlü hissettirir. Ancak, NEPOTİZME HAYIR! Bin defa hayır!
Neyse efendim, esas konuya devam etmek için lafı biraz uzattım sanırım; ama son derece önemli ve de vahim bir konuydu takdir edersiniz. Hem bağlayacağım konu da en az nepotizm kadar önemli. Nepotizmin tam tersi bir sendrom çünkü. Akraba kayırmacılığının, akraba düşmanlığına dönüşmüş hali. Bu sendromun adı ne diye soracak olursanız, adı yoktu maalesef ve adını ben koydum, evet: Sedat Amca Sendromu...

Çünkü bu da bir rahatsızlık kesinlikle. Bir sendrom. Sedat Amca ise olayda adı geçen baş karakter.
Yetmişli yaşlarını geride bırakmış bu bey, akşam üzeri güneş battıktan sonra lokalin çay bahçesine gelip tek başına oturan sessiz, sedasız, emekli bir amca. İleri yaşına rağmen yarım saat içinde en az dört-beş sigara içebilecek kadar da tiryaki. Öyle ki sigarasının biri bitmeden diğerini öncekinin ateşiyle yakıyor sürekli ve bu manzara içimi dağlıyor. Hani utanmasam gidip müdahale edeceğim. O derece üzücü:(

Biraz sonra kırklı yaşlarda bir kadın gelecek ve izin istemeden yanına oturup yüksek sesle bir şeyler anlatmaya başlayacak. İçine attığı, hırs yaptığı, kıskançlıktan geberdiği ne varsa kelimelere döküp cümle haline getirecek. Cümlelerin başına ya da sonuna "Sedat Amca" getirerek haykıracak, sözüm ona derdini dökecek. Cümlelerin çoğunu defalarca tekrar ederek öz teyzelerini ve dayısını anlatacak. "Zeytinlikleri satmıyorlar Sedat Amca!" diyecek. "Kendi keyifleri tıkır tabii. Senede kaç kez Avrupa'ya gidiyorlar," diyecek. "Ben okuyamadım, bak. Maddi sıkıntı çekiyorum. Onların tuzu kuru tabii. Neyi bekliyorlar anlamadım ki. Para bana şimdi lazım. Kaç yıl sonra satılacak zeytinliğin bana ne faydası var," cümlelerini birer replikmişcesine, art arda kim bilir kaçıncı kez tekrar edecek. Ve altın vuruşu sona saklayacak: "Şule teyzemin büyük kızı kanser olmuş işte. Gebersin, iyi olmuş!"

Sedat amca tek kelime etmeden, tüm sabrıyla insanlıktan çıkmış bu zavallı hastayı dinleyecek, bir sigara daha yakıp kendi derdine, o anki sıkıntısına yanacak. Belki de bir an önce bisikletine atlayıp gitmesi için dua edecek. Tıpkı "çay bahçesinde otururken" bu insanlık ayıbına maruz kalan biz ve de diğer insanlar gibi...

Sedat Amca Sendromu işte böyle bir şey dostum.
Bilmem anlatabildim mi?