Bir daha gidecek olursam, -ki bunu çok isterim- en az 3 gün gerekli. Bunu öğrendim. Çünkü gezip göremediğimiz o kadar çok yeri kaldı ki. Misal; tarihi eser niteliğindeki konik kubbeli muhteşem Harran evlerini göremediğim için çok üzgünüm...
Yazacak o çok şey var ki. Ancak, kısa kesitler, notlar halinde olmalı. Yoksa Şanlıurfa serisi fena uzayacak ve bu sıcakta çekilmeyecek. Sıcak demişken bir kez daha yineliyorum: Güneydoğu Anadolu'ya gezi düşünenler nisan-mayıs aylarını tercih etsin. Özellikle Şanlıurfa ülkemizin en sıcak kentlerinden. Biraz araştırınca temmuz geldiğinde termometrelerin güneşte 60, gölgede ise 45 dereceyi gösterdiği rakamlarla rekorlar kırdığını öğreneceksiniz. Kavurucu sıcaklar yüzünden halk dışarıya çıkamıyor, cadde ve sokakları bomboş, hayalet bir şehre dönüşüyormuş. Yazarken zor olanı bir de gezerken düşünün. Benden söylemesi...
Güneyde Suriye ile sınır komşusu olan Urfa, İpekyolu üzerindeki en eski yerleşim yeri. Doğu-Batı ticaret ağının kesiştiği noktada, stratejik yönden önemli bir şehir. I. Dünya Savaşı'na dek Osmanlıların elinde. 1919'da önce İngilizler, sonra Fransızlar işgal ediyor. 11 Nisan 1920'de düşman işgalinden kurtarılıyor. Cumhuriyet sonrası 1924'te il oluyor, 2012'de ise Büyükşehir Belediyesi. "Şanlı" unvanı ise, halkının Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği başarının hatırasına ithafen 1984 yılında veriliyor. Şanlıurfa, doğuda Mardin, batıda Gaziantep, kuzeyde Adıyaman, kuzeydoğuda Diyarbakır illeri ile çevrili.
kısmen bozulmuş olsa da, ara sokaklara girdiğinizde olağanüstü güzellikte tarihi yapılarla karşılaşıyorsunuz.
Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu yerden ateşe atıldı. Allah (c.c.) tarafından ateşe:
''Ey ateş İbrahim’e karşı serin ve selamet ol!'' (Kur'an-ı Kerim Enbiya Suresi ayet 69) emri verilince,
rivayete göre ateş ''su'', odunlar da ''balık'' oldu. Hz. İbrahim, salimen bir gül bahçesinin içine düştü.
zengin bitki ve geometrik desen içerikli ahşap kapısı. Medrese cami avlusunun kuzeyinde yer alıyor. Kesme taştan, dikdörtgen planlı yapılmış cami, Halilürrahman Külliyesi’nin bölümlerinden biri. Avluyu çevreleyen medreseleriyle birlikte bir külliye konumunda. Balıklıgöl yerleşkesinde iki yıl önce hizmete giren ''Halilürrahman Kültür ve Sanat Külliyesi'' hemen bitişiğinde. Balıklıgöl’ün hemen güneybatı köşesinde ise Halil Ür-Rahman Camii (Döşeme Camii) var.
yöresel kıyafetler kiralandığını o gün öğrendim. Talep çok fazlaydı ve inanılmaz sıra vardı.
kadar epeyce tırmanmanız gerekiyor. Ne yazık ki yorgun ayaklarımızla buna cesaret edemedik.
Hikâye, geçen yıl İskeçe Karnavalı'na gittiğimde öğrendiğim Hz. İsa ve annesinin hikâyesine oldukça benziyor.
Mağara kısmı ve yüzlerin rengârenk boyanması hariç.
Mevlid-i Halil Mağarası adı verilmiştir. İnanışa göre, kâhinleri Kral Nemrut'a dinini ve tahtını yıkacak bir çocuğun haberini verdiklerinde, Nemrut o yıl doğacak bütün çocukların öldürülmesini emreder. Bu sırada hamile olduğunu anlayan Hz. İbrahim'in annesi Nuna Hatun, bir müddet hamileliğini gizledikten sonra, doğum günü yaklaşınca gizlice
bu mağaraya sığınır ve Hz. İbrahim’i burada dünyaya getirir. Doğum sonrası her gün gizlice gelerek, O’nu emzirir.
Yine bazı rivayetlere göre; Allah’ın emriyle bir ceylanın, her gün mağaraya gelip mucizevi bir şekilde
Hz. İbrahim'i emzirdiği, 15 ay kaldığı mağarada ise 15 yaşındaki bir genç görünümünü aldığı söylenmektedir.
gözlere, gönüllere ve damaklara hitabeden ünlü sıra gecesiyle Şanlıurfa notları burada sona erdi.
Tarihi Bakırcılar Çarşısı’nda yıllardır bakırcılık yapan Mehmet Küçük, Urfa'da bu mesleği devam ettirmekte olan ve bakır levhalara şekil vererek değişik motifler işleyen birkaç zanaatkârdan biri.