14/06/2019

Şanlıurfa: Balıklıgöl, Sıra Gecesi

Ve sıra geldi yüzölçümü ile Türkiye'nin en büyük yedinci ili, 2 milyonu aşan nüfusuyla da en kalabalık dokuzuncu şehri olan Şanlıurfa gezi notlarının son bölümüne. Laf aramızda, binyıllar öncesinden izler taşıyan ve ''Peygamberler Şehri'' diye bilinen bu mistik şehir büyüledi beni...

Bir daha gidecek olursam, -ki bunu çok isterim- en az 3 gün gerekli. Bunu öğrendim. Çünkü gezip göremediğimiz o kadar çok yeri kaldı ki. Misal; tarihi eser niteliğindeki konik kubbeli muhteşem Harran evlerini göremediğim için çok üzgünüm...

Yazacak o çok şey var ki. Ancak, kısa kesitler, notlar halinde olmalı. Yoksa Şanlıurfa serisi fena uzayacak ve bu sıcakta çekilmeyecek. Sıcak demişken bir kez daha yineliyorum: Güneydoğu Anadolu'ya gezi düşünenler nisan-mayıs aylarını tercih etsin. Özellikle Şanlıurfa ülkemizin en sıcak kentlerinden. Biraz araştırınca temmuz geldiğinde termometrelerin güneşte 60, gölgede ise 45 dereceyi gösterdiği rakamlarla rekorlar kırdığını öğreneceksiniz. Kavurucu sıcaklar yüzünden halk dışarıya çıkamıyor, cadde ve sokakları bomboş, hayalet bir şehre dönüşüyormuş. Yazarken zor olanı bir de gezerken düşünün. Benden söylemesi...

Güneyde Suriye ile sınır komşusu olan Urfa, İpekyolu üzerindeki en eski yerleşim yeri. Doğu-Batı ticaret ağının kesiştiği noktada, stratejik yönden önemli bir şehir. I. Dünya Savaşı'na dek Osmanlıların elinde. 1919'da önce İngilizler, sonra Fransızlar işgal ediyor. 11 Nisan 1920'de düşman işgalinden kurtarılıyor. Cumhuriyet sonrası 1924'te il oluyor, 2012'de ise Büyükşehir Belediyesi. "Şanlı" unvanı ise, halkının Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği başarının hatırasına ithafen 1984 yılında veriliyor. Şanlıurfa, doğuda Mardin, batıda Gaziantep, kuzeyde Adıyaman, kuzeydoğuda Diyarbakır illeri ile çevrili.

Şanlıurfa'da kendinizi bir Ortadoğu ülkesindeymiş gibi hissetmeniz kaçınılmaz.

Ortadoğu mimarisi tarzında oldukça aktif bir Kapalıçarşı etrafında çevrelenen kent merkezindeki geleneksel doku
kısmen bozulmuş olsa da, ara sokaklara girdiğinizde olağanüstü güzellikte tarihi yapılarla karşılaşıyorsunuz.

Örneğin, bu kısım Balıklıgöl'e oldukça yakın. Etrafı dini motiflerle çevrili olan koskocaman bir yerleşke olarak düşünün.


HAZRETİ İBRAHİM (A.S.)'İN ATEŞE ATILDIĞINDA DÜŞTÜĞÜ MAKAM

Hz. İbrahim (a.s.), Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, onları kırıp parçalamaya başlayınca
Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu yerden ateşe atıldı. Allah (c.c.) tarafından ateşe:
''Ey ateş İbrahim’e karşı serin ve selamet ol!'' (Kur'an-ı Kerim Enbiya Suresi ayet 69) emri verilince,
rivayete göre ateş ''su'', odunlar da ''balık'' oldu. Hz. İbrahim, salimen bir gül bahçesinin içine düştü.

Halil-ür Rahman gölü, yani Balıklıgöl'ün kuzey kenarında bulunan Rızvaniye Camii, 1736 (Hicri 1149) yılında Rakka Valisi Rıdvan Ahmet Paşa tarafından yaptırılmış. Mihraba paralel ve üç kubbeli olarak inşa edilen caminin doğusunda tek şerefeli bir minaresi var. Yapının en ilginç kısmı, çivi kullanılmadan geçme ve kakma tekniğiyle yapılmış olan
zengin bitki ve geometrik desen içerikli ahşap kapısı. Medrese cami avlusunun kuzeyinde yer alıyor. Kesme taştan, dikdörtgen planlı yapılmış cami, Halilürrahman Külliyesi’nin bölümlerinden biri. Avluyu çevreleyen medreseleriyle birlikte bir külliye konumunda. Balıklıgöl yerleşkesinde iki yıl önce hizmete giren ''Halilürrahman Kültür ve Sanat Külliyesi'' hemen bitişiğinde. Balıklıgöl’ün hemen güneybatı köşesinde ise Halil Ür-Rahman Camii (Döşeme Camii) var.

Balıklıgöl'ün balıkları ve çevresindeki tarihi eserleriyle Şanlıurfa'nın en çok ziyaretçi çeken yeri olduğunu bilmeyen yoktur. Burada balıklara vermek üzere yem satıldığını biliyordum; ama fotoğraf çektirmek üzere ışıltılı
yöresel kıyafetler kiralandığını o gün öğrendim. Talep çok fazlaydı ve inanılmaz sıra vardı.

Hz. İbrahim Peygamberin doğduğu mağara. Mağara odasını görebilmeniz için içeriye girdikten sonra tepeye
kadar epeyce tırmanmanız gerekiyor. Ne yazık ki yorgun ayaklarımızla buna cesaret edemedik.

Ben bu efsaneyi bilmiyordum. Mağaranın girişindeki tabelada yazılanları buraya aynen aktaracağım.
Hikâye, geçen yıl İskeçe Karnavalı'na gittiğimde öğrendiğim Hz. İsa ve annesinin hikâyesine oldukça benziyor.
Mağara kısmı ve yüzlerin rengârenk boyanması hariç.

Mevlid, ''Kutlu Doğum'' demektir. Hz. İbrahim Peygamberin bu mağarada doğduğuna inanıldığından, mağaraya
Mevlid-i Halil Mağarası adı verilmiştir. İnanışa göre, kâhinleri Kral Nemrut'a dinini ve tahtını yıkacak bir çocuğun haberini verdiklerinde, Nemrut o yıl doğacak bütün çocukların öldürülmesini emreder. Bu sırada hamile olduğunu anlayan Hz. İbrahim'in annesi Nuna Hatun, bir müddet hamileliğini gizledikten sonra, doğum günü yaklaşınca gizlice
bu mağaraya sığınır ve Hz. İbrahim’i burada dünyaya getirir. Doğum sonrası her gün gizlice gelerek, O’nu emzirir.
Yine bazı rivayetlere göre; Allah’ın emriyle bir ceylanın, her gün mağaraya gelip mucizevi bir şekilde
Hz. İbrahim'i emzirdiği, 15 ay kaldığı mağarada ise 15 yaşındaki bir genç görünümünü aldığı söylenmektedir.



* * *


Halfeti ve Göbeklitepe'yle başlayıp Balıklıgöl yerleşkesi ziyaretlerinin bitimi sonrası
gözlere, gönüllere ve damaklara hitabeden ünlü sıra gecesiyle Şanlıurfa notları burada sona erdi.


Kalın sağlıcakla...


*   *   *



Tarihi Bakırcılar Çarşısı’nda yıllardır bakırcılık yapan Mehmet Küçük, Urfa'da bu mesleği devam ettirmekte olan ve bakır levhalara şekil vererek değişik motifler işleyen birkaç zanaatkârdan biri.