Pencerenin önündeki bu kediler hiç ama hiç kıpırdamadan orada öylece duruyorlardı. Gördüğüm sahne o kadar ilgimi çekti ki, ben de durup hiç kıpırdamadan onları izlemeye koyuldum. Bakalım neler olacaktı? Fakat aradan dakikalar geçmesine rağmen kedilerin ikisinde de en ufak bir kıpırtı olmadı. Ne bir milim kıpırtı, ne ses!
Sanki orada üç boyutlu ve kedili bir afiş asılıydı.
İzlediğim sahne adeta görünmez bir el tarafından dondurulmuştu. İçerideki kedinin mahzun suratına bakar mısınız? Hiç değişmiyordu o surat. Baktığı noktaya gözünü sabitlemişti. Tüyleri ise diken dikendi. Allahım, aklımı oynatacaktım. Bayağı yüksekçe bir birinci kat burası. Bir kere, dışarıdan gelen kedi oraya atlamayı nasıl başardı? İçerideki kediyi ziyarete geldi madem, arada usulcacık bir ''Miyau'' dese olmaz mıydı?
Cezaevlerinde ''kapalı görüş'' diye adlandırılan ''kabin görüşü''nü birebir temsil eden şu fotoğrafa bakıp da etkilenmemek mümkün mü sizce?
Ne garip. Çektiğim bu iki fotoğraf üzerinden sayfalarca roman yazılabilir aslında. Ya da tam tersi. ''Hiçbir şey yazmadan çok şey anlatan fotoğraflar'' diye bir başlığı doldurabilir.
('No Comment' diyelim en iyisi.)
Böylece, hayatımda gördüğüm en ilginç sahnelerden birini buraya sabitlemiş oldum. Ve bir de karar aldım:
Eğer birgün evde kedi beslemeye karar verirsem, bahçeli bir evim olmadan bunu asla gerçekleştirmeyecek ve o kediyi evde asla yalnız bırakmayacağım...
EK